16 Şubat 2010 Salı

Cehenneme bir selam: Zebani

Zebani'de ilk dikkatimi çeken daha evel Nip-Tuck in sezon tanıtımlarında kullanılan bu güzel kapağı oldu. Aslında kapağının üzerinde "New York Times Bestseller" yazan kitaplara karşı belirgin bir alerjim vardır. İnanın bir kitabın kapağında NewYork times bestseller olduğu, adından daha görünür şekilde yazılmışsa, o kitaptan koşarak uzaklaşmak gerekir. Bu tatsız deneyimi, en son "şeytanın sağ eli" isimli, başarısız bir kitapta yaşadım, onu da ayrıntısı ile yazacağım. Ancak Zebani, bir yazarın ilk kitabıydı ve amazondaki okurların verdiği yüksek puan da aklımı çeldi. Kitabı dün bitirdim. Hakkında söylenebilecek çok şey var aslında, ama henüz beğenip beğenmediğimden emin değilim. Belki de bu yazının sonunda kararımı vermiş olurum! Kitaptaki ana kahramanımız, bir pornocu. Kitabın başında korkunç bir kaza geçiriyor ve bu kazanın sonucunda bedeni feci şekilde yanıyor. Bu kaza sonrasında muhteşem güzelliğini yitiren adam, intihar etmeyi düşünüyor fakat hastanede tanışacağı şizofreni hastası güzel bir kadın, onu bu fikrinden vazgeçiriyor. 
Zebani, kesinlikle kötü denebilecek bir kitap değil. Fakat, olmaya çalıştığı kadar iyi mi, asıl sorunu bu. Kitapta Dante'nin Inferno'sundan oldukça fazla bahsediliyor. Hatta kitabın bir yerinde, onu koruyan kahramanımızın göğsünde kitabın şeklinde bir iz bile oluşuyor... Okurken, yazarın pek çok gönderme yapmaya  çalıştığını düşündüm sık sık, ve dürüst olmak gerekirse pek çoğunu da anlayamadım. bu da bende bir sıkıntı oluşturdu. Özellikle Marianne Engel'in deliliğinin anlatıldığı kısımları ve onun anlattığı minik öyküleri çok beğendim. 

Tüm kitap birinci tekil şahıs tarafından anlatılıyor. Anlatıcı bazen ana kahramanımız (kitapta sadece 1 yerde adı geçiyor, onu da şimdi anımsayamıyorum) ve Marianne Engel oluyor. Ana olay örgüsü, kahramanların biri günümüzde, biri geçmişte ilerleyen hikayelerinden oluşuyor ve paralel ilerleyişi oldukça akıcı. Yani kitapla akıcılık yönünden hiçbir derdiniz olmayacaktır. Fakat kitabın sonuna doğru çizgide belirgin bir düşüş oluyor. Pek çok kitap vardır, heyecanla, son sayfasına gelmek için yarışarak ilerlersiniz. Ancak zebani'de, tam tersine bir noktadan sonra, hatta açıkça yazayım Marianne Engel'in 27 kalbin kaldığından bahsettiği kısımdan sonra, heyecanda belirgin bir düşüş oluyor. Kitabın sonunda ne olacağını bilerek ilerliyorsunuz. 

Kitapla ilgili en önemli derdim iki ana kahraman. Örnegin, herşeyini kaybetmiş erkek kahramanın umutsuzluğunu tam olarak hissedemiyorsunuz. Yani yazar ciddi bir çaba harcamış gibi de gelmedi bana, çok robot gibi anlatmış yanan adamın duygularını. güzelliğini ve erkekliğini yitirmiş bir adamın düşünceleri çok daha depresif olmalıydı! 

Peki ya, zırdeli Marianne Engel'e ne demeli? Rahibe Marianne ile Günümüz Marianne i arasında en ufak bir benzerlik yoktu. engel'in delirmesini ne kadar sağlam hayal edebildiysem, araba kullanmasından market alışverişi yapmasına kadar, normalliğini o kadar az hayal edebildim. Yine de anlattığı minik öyküler enfesti. Favorim Sei'nin öyküsü. 

Kitabın sonu ise, çok sürprizli değil, tahmin edilebilir cinsten, ancak oldukça makul. yazarın bırakmak istediği noktaya varıyorsunuz cidden.

Zebani'yi size tavsiye eder miyim? Hemen gidin alın, okuyun diyemem inanın. Ama bulursanız okuyun, zevk alacaksınız. Üzerinde emek vererek yazıldığı belli bir kitap. Ne yazık ki, yazanın Hayal Gücü kadar olabilmiş. Yani sanki yazar hayal gücünden çok, okuyup araştırdıklarından oluşturmuş hikayeyi. 

Yazıya Kuyruk:

On üzerinden puanım- 6
Yazarı- Andrew Davidson
Adı- Zebani
Orijinal Adı- The Gargoyle
Çeviren- Bahar Çelik
Sayfa Sayısı- 468
Tür- Roman/ Fantastik-Macera

Kaç günde okudum- 4-5
Kaç kuruş- 11,4 TL (@ ilknokta)
Öneririr miyim-  bulursanız okuyun



2 yorum:

  1. benimde de dikkatimi çeken nip/tuck kapağıydı.3 günde bitirdim.sonundada hüngür hüngür ağladım.bazı hastane kısımlarında çok sıkıldım.marianne engel'in kendi hikayesini anlattığı yerlerdede çok sıkıldım.ama dediğin gibi hikayeler harikaydı.hatta bu hikayelerin sayfalarınıda kıvırıp işaretledim defalarca kere okudum.singuror-einarr'ın ,vicky'nin ve sei'nin hikayeleri nasılda güzeldi öyle.bu kadar sıkılıp bu kadar sevdiğim başka bir kitap olmamıştır sanırım..

    YanıtlaSil
  2. evet hastane kısımlarında ben de çok sıkıldım ama engel in hikayesi fena degildi :)
    tuhaf bir biçimde kendini sevdiriyo kitap, katılıyorum sana limonlu çikolata

    YanıtlaSil

Related Posts with Thumbnails