29 Mayıs 2016 Pazar

Kafe Puşkin



Merhabalar, bugün sizinle değişik bir Ünlü Raflar bölümü yapacağım çünkü aslında burada olan raflardaki kitaplar sadece bir mekanın dekorasyonu. 

Ama mekan yani cafe ismini ünlü Rus edebiyatçı Aleksandr Sergeyeviç Puşkin'den alıyor.  
Bunun da ayrı bir hikayesi var. 
Şöyle ki; ünlü Fransız şarkıcı Gilbert Bécaud 1964 tarihli Nathalie isimli şarkısında Rusya'ya giden bir adamın rehberi Nathalie'ye duygusal hislerini anlatır. Şarkıda Puşkin kafe'de sıcak çikolata içmeye gitmeyi hayal eder şarkıcı. Birçok kişi bu nedenle Moskova'da böyle bir kafe olduğunu sanır.

Kafe'nin açılış hikayesi esasen böyle. İnsan ismini duyunca çok köklü bir tarihi olduğunu sanıyor. Halbuki 1999 yılında Andrey Dellos tarafından açılmış. 


Kafe Puşkin'i aslında burada da kitabını tanıttığım ödüllü şef Ömür Akkor'un instagram paylaşımı sayesinde keşfetmiştim. 

Mükemmel bir kafe görüntüsünde olduğundan hayran kaldım. Sonra hakkında araştırma yapınca klasik ölmeden önce gidilmesi gereken yerler listeme aldım hemen.


Üç katlı bir bina olan Kafe Puşkin ciddi bir şekilde masalsı bir mekan. Christmas zamanı bu şekilde ışıklandırıyorlarmış, görüntüye hayran olmamak elde değil. 


Eczane salonu yani giriş katındaki barda içkinizi, kahvenizi yudumlayabilirsiniz. 
Burada ikinci dünya savaşından kalma antika eşyalar da var. 

Diderot, Seneca, Voltaire, Molière, Lomonosov, Socrates ve Cicero büstleri de tezgahı süslüyor.

Eczanenin yanında da tarihi Pera Palastaki gibi görülmeye değer bir asansör var. 




Kütüphane konseptinde de kitapların antika eşyaların, kocaman dünya küresi, teleskop eşliğinde Rus tatlarının keyfine varabilirsiniz. 
Açıkçası tam Rafların Arasından bloğuna uygun bir mekan. Ben bu salonda yemek yemek isterdim. 

Bu cafe'de adeta bir Rus klasiğinin içine girmişsin gibi his var. 
En azından fotoğraflara bile bakınca anlaşılıyor. Dediğim gibi zaten Kütüphane salonunun fotoğrafını görünce aşık olmuştum. 
Çalışanlar bile kostüm giyiyorlarmış, o derece bir titizlik var. 



Ortam o kadar görkemli ki, Çarlık Rusya'sında hissetmeniz çok normal.  Hatta bu kısım gerçekten var mı diye baya araştırdım. 

Daha önce bahsini ettiğim Faberge yumurtalarına girmişsiniz de içinde yemek yiyormuş gibi bir hava veriyor. 






Araştırırken mesela aşağıdaki salonda moda gösterileri falan bile düzenleniyormuş. 
Moda gösterisi derken, podyum tarzı düşünmeyin gayet pastalı, yemekli eğlence demek daha doğru olur. 



Ayrıca kafe'nin tuvaletleri bile çok görkemli. 



Yaz aylarında teras katında manzaranın keyfini çıkarabilirsiniz.

Yemekleri de çok dikkat çekici. Geleneksel Rus mutfağından örnekler olsa da, dünya mutfakları ve pastaları iştah açıcı. Araştırdığım kadarıyla yemeklerden de müşterileri çok memnun. 
Borscht çorbası, Beef Stroganoff, Rus mantısı Pelmeni yiyebilirsiniz. 

Yalnız burası Moskova'nın ve ülkenin en önemli restoranlarından biri olduğunda ötürü baya baya pahalıymış. Ama ben bir kere gideceğim nasılsa diyip gözünüzü karartıyorsanız, ciddi bir miktarı şimdiden ayarlamanızı tavsiye ederim. 
Bir de rezervasyon ile giderseniz ortamın daha çok tadına varabilirsiniz.

Ama sadece bir kahve yanına pasta alıp da ortamın tadını çıkarmanız mümkün. 
Zaten olayın özü ortam. 

Ayrıca bir güzel tarafı da 24 saat açık olması. 



Size cafe/restoran ile ilgili video bırakayım buraya.
 Ve Gilbert Bécaud'un Natalie'yi mutlaka dinleyin. Ben bu yazıyı araştırıp yazarken çok dinledim zira. 



Adres;
Tverskoy Blvd, 26А, Moscow, Rusya, 125009


İyi Okumalar...

-Sycorox-

23 Mayıs 2016 Pazartesi

[Blog Tur] Kan ve Tuz - Kim Liggett | Yazar Tanıtımı




Kitap: Kan ve Tuz
Yazar: Kim Liggett
Orijinal Adı: Blood and Salt 
Çeviri: Aslı Dağlı
Yayıncı: Yabancı Yayınları
Basım Yılı: Mayıs 2016
Tür: Genç Yetişkin, Mistik, Gerilim
Puanım: 3 


"Âşık olduğun zaman, derin bir okyanusa yüreğinden bir parça söküp atmış gibi hissedeceksin. Seni sarıp sarmalayan tek şey kan ve tuz olacak." Kan ve Tuz...

 Ash Larkin'in annesinin, uzun süredir kaçtığı ruhani halkına geri dönmeden önce ağzından çıkan son kelimelerdi. Annesini arayan Ash'in yolu Quivira'ya düştüğünde, zamanın ötesindeki bu kasabada uğursuz ve kadim bir şeylerin varlığı onu tutsak etmişti. 

Ash bir yandan, atalarından kalan, kavuşamayan âşıklarla ve ölümle, simyayla ve ölümsüzlükle bezenmiş anılarla başa çıkmaya çalışırken, bir yandan da sırlarla dolu ve kan bağıyla yasaklanmış Dane'den uzak durmaya uğraşıyordu. 


Bu esnada Quivira halkı 500 yıldır süregelen bir törene hazırlanırken, Ash sadece annesini kurtarmak için değil kendisi için de savaşmak ve çok geç olmadan Quivira hakkındaki gerçekleri ortaya çıkarmak zorundaydı. Tamamen kan ve tuzla sarıp sarmalanmadan önce..."


Kan ve Tuz turunda bugün bize konuksunuz. Yabancı yayınlarından çıkan kitap, baskısıyla göz dolduruyor cidden. Cildi ayrı güzel, iç kapağı ayrı güzel. Kitabın fotoğrafını göstereyim dedim ama tabletten çektiğim için çok da başarılı olmadı idare ediverin.



Bu kitaba karşı arada kaldım açıkçası. Çünkü öncelikle gizemli, mistik havasını beğendim. Ama yazar bence biraz fazla abartmış gibi geldi.

Kitaba ilk başladığınızda biraz gerilebilirsiniz çünkü bir kahvaltı sofrasında tavana asılmış bir kızın eşliğinde başlıyor. Ben başlangıç itibariyle pek beğenmiştim. Çok sıkı başladı. Sonra baş karakter Ash okula kütüphaneye gider orada tuhaf ve güzel bir kadınla karşılaşır. Kadın bir kitap verir, Ash'ın ve kendi avuç içlerini çizerek birleştirir ve enerji akışı sağlar. Sonra bir anda kaybolur, boynundaki eşarp Ash'ın boynudadır. Ondan sonra Ash'da nemfoman tuhaf hareketler belirir. Kendi gibi değil, çok rahat ve cüretkar davranmaya başlar. Gerçi çok pısırık bir genç kız değildi ama enerji akışı geçince abarttı kızcağız. Akşam katıldığı partide elbisesini falan sıyırıp atacak biri de değildi tabii.

Ash aslında ailesinin kökenleri, neden kendilerinden bir şeyler sakladıklarını merak ediyor ve arkadaşıyla gizlice araştırıyor ama pek başarılı olamıyorlar. O gelen kadın sayesinde işler karışıyor daha da tuhaflaşıyor. Eve geldiğinde annesi kanlarını korumaları gerektiğini söyleyip, kardeşi ve onu pasaportlarını alıp kaçmaları gerektiğini söylüyor. Sonunda da camdan kendini atıyor.

Kitabın şiirsel bölümlerini, o gizemli havasını beğendiğimi söylemiştim. Ama karmaşık yapısından pek hoşlanmadım. Yeri geldi su gibi okudum, yeri geldi hiç elime almak istemedim. Hatta bazı yerlerde ne yapıyor bunlar, şimdi ne oldu diye kaldım.

Yani ne çok beğendim ne çok beğenmedim, dediğim gibi baya arada kaldım bu kitapta.


Gelelim sevgili yazarımızın tanıtımına;



Kim Liggett aslında küçük yaşlardan beri şarkıcılık ve oyunculukla ilgileniyormuş.

New York'a 16 yaşında gidip, fırsatlar şehrinde şansını yakalamaya çalışmış. American Academy of Dramatic Arts'ta devam ederken bir yandan da seksenlerin ünlü rock grupları ile işlere de imza atmış, back vokallik yapmış. Sonra sanatla uğraşan çocuklar ve müzisyenler için tur girişimine başladı. Jazz sanatçısı Ken Peplowski evli ve iki genç çocukları ve nevrotik köpeği ile Manhattan'da yaşayıp yazarlık yapıyor.

Kitap sizde merak uyandırdıysa şayet facebook sayfamıza bekleriz.

İyi Okumalar...

-Sycorox-


Related Posts with Thumbnails