28 Ocak 2014 Salı

[Blog Tur] Demir Kral - Julie Kagawa | Alıntılar

Demir. Buz. Lanetli Bir Aşk. Demir Periler

Kitap: Demir Kral
Yazar: Julie Kagawa
Orijinal Adı: The İron King
Yayıncı: Pegasus Yayınları
Sayfa Sayısı: 411
Tür: Genç Yetişkin, Fantastik
Puanım: 4

"Evde ve okulda çevresine uyum sağlayamayan Meghan on altıncı yaş gününde hayatında bir terslik olduğunu hisseder. Karanlık bir yabancı onu izlemeye ve muzip dostu aşırı korumacı davranmaya başlamıştır. Ancak gerçek, bütün tahminlerin ötesindedir; genç kız, efsanevi bir peri kralının kızı ve ölümcül bir savaşın en önemli piyonudur. 

 Bu gerçekle yüzleşen Meghan, kardeşini perilerden kurtarmak, hiçbir perinin yüzleşemeyeceği gizemli bir canavarı durdurmak ve doğuştan hakkı olan güçleri yönetmek için ne kadar ileri gidebileceğine kendi bile şaşıracaktır. Bu macerada ona tuhaf bir ekip eşlik edecektir: en yakın dostu, fazlasıyla ilgili ve şakacı Puck; sürekli ortadan kaybolan kedi Grimalkin… Ve yasak aşkın vücut bulmuş hali, soğuk kalpli Prens Ash."

Yine harika bir blog turlayız. Pegasus yayınlarının katkısıyla bu turumuzda bugün bize konuksunuz. Ve Periler diyarına tabii.

Öncelikle söyleyeyim bu kitabı çok sevdim. O peri dünyalarından çıkmak istemedim. Peki neden 4 puan verdin o zaman derseniz, oraya geleceğim.

Kitapta daha önce yazan arkadaşlarım da söylemişler, bir Alice Harikalar Diyarı kokusu var. Ve tabii Bir Yaz Gecesi Rüyası. Oda tabii seven için gayet güzel geliyor. Bambaşka bir dünyanın kapıları aralanıyor ve Meghan'la beraber adımı atınca çıkmak dahi istemiyorsunuz.

Meghan'ın 16. doğum günü hiç beklediği gibi geçmez -ki aslında çok şey de beklemiyordur- başına bir ton iş gelir. Ve kardeşi periler tarafından kaçırılıp yerine vahşi bir şekil değiştiren konur. En yakın arkadaşının ise peri hatta Robin Goodfellow -Bir Yaz Gecesi Rüyasında olan kısaca Puck- olduğunu öğrenir. Bu genç yetişkin kitaplarındaki sıradışı doğum günlerine gel dedim okurken.

Kardeşini kurtarmak için Puck ile peri diyarına yola çıkar.

O yolda tabii karşısına çıkmayan kalmadı. Bu dünyada neler neler yok ki. Goblinler, Deniz kızları, Sirenler, Styrlar, Periler, Elfler, Devler, artık bir dolu mahlukat. Tabii çoğu dost canlısı olmadığından kelli, başı beladan kurtulamadı. (Bu tip doğaüstü canlılar tamamen ilgi alanımda olduğu için, direkt sevdim kitabı.)

Meghan bu yolculukta babasıyla karşılaşır. Babası peri kralı Oberon olunca tehlike mıknatısı olması kaçınılmaz olur iyiden iyiye.

Başından beri onu sürekli takip eden siyahlı yabancı düşman kraliçenin oğlu Ash'da hikayeye girince tamam oluyoruz.

Peri ışıklarımla kendimce bir atmosfer yaratmasam olmazdı :)
Karakterlere gelelim kısaca;

Meghan: Bu karakteri sevmekle sevmemek arasında kaldım ve kitaptan en çok puan kırdığım şey Meghan'ın yaptığı saçmalıklar yüzünden oldu.

Birincisi Meghan'a düşmanlık yapan okulundaki aşık olduğu çocuğun ona iyi davrandığını sanıp yemeğe gitmesi tam bir salaklık örneğiydi. Orada Puck ile beraber "hayır gitme saçmalama rezil olacaksın" diye diye bir hal oldum. Tamam o bölümde Meghan'ın travma geçirmesi gerekiyordu ve revirdeki konuşmayı duyacaktı anlaşıldı ama yine de sevmedim o kısmı.

İkincisi: Elf kulaklarını itici ve kötü bulması. Hatta orada çileden çıktım çünkü bilenler bilir kaç aydır elf kulağı yapımı ile uğraşıyorum. Bir gün kulaklarımı elf kulağı şekilde bulsam mutluluktan nirvanama ererim kesin eheheh. Sinir oldum orada ciddi anlamda.

Puck: En başından beri Meghan'ı korumak ve denetlemek için dünyaya gelmiş, muzip, zıpır, eğlenceli, neşeli bir karakter.

Ash: Tekinsiz diyarının buz prensi benim favorim evet bu konuda Meghan'a katılıyorum ve Team Ash diyorum. Onun sert tavırları, zarifliğine hayran oldum.


Amaa en favori karakterime gelirsem tabi ki kedi Grimalkin derim. Hatta o kadar sevdim ki, kedim olursa mutlak surette ismi Grimalkin olacak. Onun o kıvrak zekası, umursamaz tavırları, onca şey olurken millet birbirini yerken gülüp aşırı eğlenmesi, periskop gibi diktiği kuyruğu çok hoştu. Onu okurken ciddi anlamda çok eğlendim.




Açıkçası ben kış diyarı Tir Na Nog'u daha çok sevdim, hele bu zamanlarda umutsuzca kar bekliyorken nasıl iyi gitti anlatamam. Ve Demir periler kurgusu çok çok hoşuma gitti. Ayriyeten kitabı okuduktan sonra hemen New Orleans'taki Vodoo Müzesini araştırdım doğal olarak, hiç gözümde canlandırdığım gibi değilmiş.





Şimdi gelelim Kitaptan Alıntılar'a

 “Metal ağaçlar… Bu olağan bir şey değil. Eğer metalden orman perileri görürsen, bana haber ver de çığlık atarak kaçabileyim.” Puck | Sayfa 98

 “Sanırım bizi yalnızca itibarımı feda ederek kurtarabilirim. Sevgi için nelere katlanmak zorundayım. Kader tanrıçaları çektiğim işkenceye gülüyor olmalılar.” Puck | Sayfa 100

 “Ah şimdi de iyiyi mi oynuyoruz? Ona sıcak bir ‘Hadi oradan!’ çayı da verelim mi?” Puck | Sayfa 257

 “Ona kimse dokunmayacak. Ona dokunanın testislerini dondurur, bir kavanoza koyarım. Anladınız mı?” Ash | Sayfa 310

 “Leydiler ve kedigiller, Tir Na Nog’a hoş geldiniz. Sonsuz kışın ve bir dünya karın ülkesi.” Puck | Sayfa 238 


“Sonunda Kış Prensi ve Oberon’un soytarısı bir şeyde hemfikir olabildi. Dünyanın sonu gelmiş olmalı.” Grimalkin | Sayfa 286

 "Dikkatli ol, insan. Kalbini bir peri prensine kaptırma. Sonu asla iyi olmaz." Grimalkin | Sayfa 201 

Dudaklarımı yalayıp, “Beni öldüreceğini söyleyeceğin kısma mı geldik?” diye fısıldadım.
Dudağının bir kenarı yukarı kıvrıldı. “Eğer istersen,” diye mırıldandı, yüzünde bir heyecan ifadesi belirmişti. “Durum, bunu yapabilmem için fazla tuhaf bir hal almış olsa da…” Meghan & Ash | Sayfa 271

 “Ateşkes, Goodfellow. Chillsorrow Malikânesi buranın birkaç kilometre doğusunda. Oraya varana kadar ve Prenses soğuktan kurtulana kadar düellomuzu ertelemeyi öneriyorum. Tabii beni hemen öldürmek istemiyorsan.” “Hayır, hayır. Birbirimizi daha sonra öldürebiliriz.” Ash & Puck | Sayfa 257


Bu güzel kitabı istiyorsanız şayet sizi çekiliş sayfamıza alalım. Bence şansınızı deneyin ve bu bambaşka alemlere yolculuğa götürecek kapıyı aralayın :)


Tur Takvimi 

25 Ocak: sssuigenerisss.blogspot.com | Çekiliş 
26 Ocak: sohbetedecekkimseyok.blogspot.com | Ön Okuma 
27 Ocak: segesegese.blogspot.com | Yazar Tanıtımı 
28 Ocak: raflarinarasindan.blogspot.com | Alıntılar 
29 Ocak: pinucciasbooks.blogspot.com | Ekstra Sahne (İlk Öpücük) 
31 Ocak: thcodex.blogspot.com | Bunları Biliyor Musunuz?

İyi Okumalar...

-Sycorox-

Michael Connelly | Yanlış Numara ★★★★

James Patterson'la tanıştığım günlerde adamın bütün kitaplarını okumak istiyordum; bu nedenle durmadan James Patterson alıyor ve kitaplarını ardı ardına okuyordum. Bir süre sonra yazarın tarzına o kadar alışmıştım ki kitapları beni yeterinde heyecanlandıramamaya başlamıştı. Bu hatayı yakın zamanda keşfettiğim yazarlarda da yapmamak için nispeten dengeli gitmeye ve farklı tarzlara sahip yazarlara ulaşmaya çalışıyorum.

Michael Connelly ise özellikle çok heyecanlı veya gerilimli bir polisiyenin ardından çok güzel gidiyor. Michael Connelly'nin daha önce incelediğim kitaplarında yazarın tarzından karşılaştırmalı olarak bahsetmiştim. Connelly'nin çok ayakları yere basan ve gerçekçi bir yaklaşımı var. Dolayısıyla henüz üç kitabını okuduğum yazarın karakterleri de katilleri de olayları da gerçekçi. Burada gerçekçilik ile sıkıcılık birbirine karıştırılmasın. Connelly gerçekçiliği akıcılıkla bir araya getirmeyi çok iyi biliyor. Modern Agatha Christie gibi; hayaletler, olağanüstü olaylar yok; her şey oldukça "insanca".

Bir bilimadamı olan Henry Pierce, yeni bir hayata adım atar ancak yeni dairesine bağlanan telefon, bağlandığı an itibariyle susmak bilmeden çalmaya başlar. Arayanlar her defasında Lilly adında bir kadınla görüşmek istiyordur. Geçmişinin gölgesi altında ezilen Henry, başının belada olduğunu fark ettiği bu kadına yardım etmek amacıyla ona ulaşmaya çalışır ve bu sırada suçsuzluğunu da kanıtlamalıdır.

Yanlış Numara, Pierce'ın uzmanlık alanı olduğundan nanoteknolojiyle, bilgisayarlarla, çiplerle, kimyayla ilgilenen okuyucuların daha fazla ilgisini çekecektir. Şayet teknoloji veya bilimle herhangi bir ilginiz yoksa Henry'nin işiyle ilgili bölümlerde kaybolmanız çok olası. Öteki yandan kurgunun akıcılığı ve yine son 100 sayfada her şeyin aniden hızlanıp keskin bir dönüşle "Vay canına!" dedirtmesi sayesinde yeniden doğru yolu bulacaksınız.

Fedakarlıklar, hayaller ve engeller.
Amalth.

İncelediğim diğer Michael Connelly kitapları için tık.





27 Ocak 2014 Pazartesi

Zülfü Livaneli | Kardeşimin Hikayesi


Okumakta epey geç kaldığım bir kitaptı Kardeşimin Hikayesi.
Genel olarak kitaba bakarsak akıcı, sade ve anlaşılabilir bir dille yazılmıştı. Sürükleyiciydi. 2 günde kitabı bitiriverdim. İlk defa Zülfü Livaneli okuyanlara kitap şahane gelebilir ama benim düşüncemde bir Serenad değildi. Açıkçası Serenad'dan aldığım tadı bu kitaptan alamasam da yine de Zülfü Livaneli çok iyi iş çıkarmıştı diyebilirim.


Kitap bu iki alıntıyla başlıyor.
(Büyütmek için üzerine tıklayın)


Konusuna gelirsek aslında kitabın arka kapağına bakıldığında kitap polisiyeyle karışık aşk romanı gibi duruyor. Ama kitapta aşk hikayesinin yanı sıra kitaptaki anlatıcı olan adamın kimliğini arayışını ve içsel yolculuğunu da görüyoruz.

Kitaptaki aşk tasvirlerinden bahsedeyim. Çok hoşuma gidenler de oldu fakat yine de kitaptaki aşk hikayelerinin içine giremiyorsunuz. Bir şeyler havada kalıyor. Gerek Mehmet - Olga aşkı, gerekse Ludmilla - Olga konusunda bir şeylerin eksikliğini hissediyorsunuz. O açıdan biraz vasat buldum kitabı ama yine kitap bir şekilde beni sarmalamayı becerdi. 



(Büyütmek için üzerine tıklayın)
Kitabın arka kapağı
(Büyütmek için üzerine tıklayın)
Bir yandan da Podima Cinayeti olayı var arka kapakta bahsedilen, kitabı okurken kitap boyunca katilin kim olduğunu tahmin etmeye çalıştım ki kitabın sonunda baya şaşırdım. 
      Ayrıca kitabın sonunda sadece katilin kim olduğundan dolayı değil, bir açıdan daha şaşırtıyor bizi yazar. Şimdi kitabın içeriği hakkında ayrıntılı bilgi vermek istemiyorum ama bir Dövüş Kulübü havası sezdim kitabın sonunda. 

Bir de Zülfü Livaneli'nin klasik üslubu olan ben her şeyi bilirim havası bu kitapta da seziliyor ama çok batmadı bana. Hatta kitapta bir çok bilgilendirici kısım da vardı.

Aynı zamanda kitapta bir çok kere adı geçen marka ismi de okuyanların mutlaka dikkatini çekmiştir. Zülfü Livaneli'ye yakıştıramadığım bir hareket oldu bu. 



Bir de kitapta bol bol altını çizdiğim cümle oldu, bunlar da o cümlelerden birkaçı..









Kısacası akıcı diliyle ve mükemmel kurgusuyla beni kendine çeken bir kitaptı Kardeşimin Hikayesi. Kitapta eleştirilecek noktalar yok değil tabi ki ama yine de kitabın genel olarak güzelliği o noktaları bastırır nitelikte.

Ben okumakta geç kaldığımı düşünüyorum, benden de geç kalanlar varsa bence bekletmeyin, hemen alıp okuyun. :)




Haftanın Konuk Yazarı | Titania

Konuk yazarlarımızı özlediniz mi! İşte size gencecik bir yazar! Hafta boyunca bizimle kim bilir hangi kitapları paylaşacak. Okuyalım ve onu yalnız bırakmayalım.

"Merhaba ben Titania! 16 yaşında azıcık çatlak, biraz deli bir kızım. Küçüklükten beri okumaya ve yazmaya merakım var, çok küçükken kitap yazıyordum, 80 sayfa olmuştu neredeyse. Sonra canım babam (!) gelip bilgisayara kafasına göre format atınca gittiydi. Sonrası işte böyle bloglara vurdum kendimi. Eninde sonunda kendimi ifade edebileceğim blogumu açtım. :)

Tüm içtenliğimle ve samimiliğimle, her bir şeyimi yazıyorum Titania'nın Çöplüğü'ne. O kadar her bir şeyimi yazıyorum ki adı üstünde çöplüğe döndü yani."

Sevgiler,
Amalth.

Siz de Haftanın Konuk Yazarı olmak istiyorsanız amaltheian@gmail.com adresine bir e-posta göndermeniz yeterli!

24 Ocak 2014 Cuma

Harlan Coben | Asla Vazgeçme ★★★★

Harlan Coben'e sardığım ve üst üste okumamak için araya başka yazarlar kattığım günlerdeyiz. Bir yazara tabiri caizse takıp kendi zevkim yüzünden sizi bunaltmak hiç içimden gelmediği için evde bekleyen 7 Harlan Coben kitabına ağzımdan sular akarak bakıyorum.

Şu ana kadar üç kitabını okuduğum Harlan Coben'in tarzına bayılıyorum. Hızlı, akıcı, yormayan, kafa karıştırmayan bir tarzı var ama, sanırım, en çok ana hikayeyi destekleyen yan hikayelerinin gücüne hayranım. Kitabın kurgusunu öyle can alıcı yan hikayelerle besliyor ki kimi zaman kendimi ana olay örgüsünü değil de "küçük" olayı merakla okurken buluyorum. Polisiye yazarları genellikle ana kurguyu, ana karakterlerin geçmişindeki olaylara ya da özel hayatlarına atıfta bulunarak destekler. Ve bence bu, gerçekten çok ince bir çizgi. Durağan olaylarla desteklenen hikayeler kitabı sıkıcı bir hale getirirken heyecanlı ve kimi zaman ana kurgudan daha heyecanlı akıp giden yan hikayeler kitabı bir girdaba dönüştürüyor. İşte... Harlan Coben bunu çok iyi beceriyor.

Asla Vazgeçme, benim için güzel bir polisiye/macera iken aslında 10-15 yaş aralığında çocuğu olan aileler için tam bir gerilim romanı. Kitap, Tia ve Mike'ın Adam isimlerindeki oğulları etrafında dönüyor ve arkaplanda durmadan cinayetler işleniyor. Adam'ın kaybolmasıyla Mike ve Tia'nın çaresizliğini hissediyor ve kadınları acımasız bir şekilde öldüren katille yollarının nerede kesişeceğini merak ederken saatlerin nasıl geçtiğini unutuyorsunuz.

Kitapta benim için çok güzel bir sürpriz vardı. Orman'dan hatırlayacağınız Cope ve Muse bu kitaba da dahil oluyorlar. Muse'un ve ardından Cope'un adını gördüğüm zaman, yıllardır görmediğim ve çok sevdiğim bir dostumla karşılaşmış gibi oldum.

Daha fazla lafı uzatmayayım. Güzel bir haftasonu için Asla Vazgeçme'yi alıp sessiz ve güneş alan bir parka gidin. Bir termos da kahveniz olsun yanınızda. Kuş sesleri eşliğinde okuyun. Hava karardığında güzel bir yemeğin ardından pijamalarınızı giyip koltuğa kıvrılın ve elinizde Asla Vazgeçme olsun.

Canından can vermeler ve o canın ellerinden kayıp gidebileceğini gördükçe yaşanan çaresizlikler,
Amalth.

Harlan Coben'in diğer kitapları hakkındaki yazılarım için tık.

21 Ocak 2014 Salı

Burcu Ünsal - Gizli Kapı Karabasan Ormanı Kazananı




Merhaba, Burcu Ünsal - Gizli Kapı Karabasan Ormanı Kazananlarından Esra B. bize bilgilerini ulaştırmadığı için yedek olan Nevin Y. arkadaşımızla devam ediyoruz. 

48 saat içinde bilgilerinizi "amaltheian@gmail.com" adresine ulaştırın. 

Sevgiler...





Lisa Gardner | Tek Başına ★★★

İstanbul'a taşındığımdan beri şuursuzca kitap okuyorum. Düzenli hayata geçmek, akşamları bacaklarımı uzatıp kahvemi alıp kitap okumaya dalmak inanılmaz keyifli ve dinlendirici geliyor. Dolayısıyla ev alışverişinden ziyade kitap alışverişi yaparken buluyorum kendimi ki evde okunmayı bekleyen 20'nin üzerinde kitap oldu. Tek Başına da bunlardan biriydi.

Tek Başına, Lisa Gardner'ın okuduğum ikinci kitabı ve şans eseri olacak ki D.D. Warren serisinin ilk kitabı. Her ne kadar D.D. Warren ile bu kitapta tanışıyor olsak da saçının renginden ve yemek konusunda ne kadar obur olduğundan başka bir şey öğrenemiyoruz hakkında. Dolayısıyla hayatımıza girişi küçük bir rolle oluyor. Kitapta daha ziyade bir keskin nişancı olan Bobby'nin hikayesini okuyoruz.

Tek Başına, kurgusu nedeniyle karakterlerin hiçbirine güvenmeme izin vermeyen bir kitaptı; kitap boyunca hep bir iğne üzerindeydim. Ve belki de bu yüzden kitabın içine tam olarak giremedim. Aslında, şimdi düşünüyorum da Lisa Gardner kitaplarında genel olarak yaşadığım durum bu. Gardner'ın "iyi" karakterleri hep çok önemli sırlar saklıyor ve bunlar ortaya çıkınca hikaye boyunca kimin için heyecanlanmam, üzülmem, sevinmem gerektiğini bilemiyorum. Dolayısıyla karakterlerden biriyle o güçlü bağı da kuramayınca kitaba dahil olamıyor, sadece okuyorum. Aynı durumu Third Victim'de de yaşamıştım.

Öteki yandan hikayede çok sert ve şaşırtıcı dönüşler de var. Benzer şekilde bu durum da Gardner kitaplarının ayrılmaz parçalarından biri zaten. Sadece bir karaktere kapılıp o sert dönüşleri onunla birlikte almayı daha çok seveceğimi sanıyorum. 

Lisa gardner kitaplarını okumaya devam edeceğim. Ama açıkça söylemek gerekirse özellikle Gardner kitaplarını arayacağımı da sanmıyorum. Sahaflarda, indirimde karşıma çıkarsa çekinmeden alırım ancak kitap alışverişimde ilk sıralara alacağım yazarlardan biri değil.

Herkese keyifli okumalar,

Güvensizlikler, korkular ve maskeler,
Amalth.

Third Victim hakkındaki yazım için tık.





17 Ocak 2014 Cuma

[Blog Tur] Steelheart - Brandon Sanderson | Yazar Tanıtımı

DÜŞMANIN ZAYIF TARAFI SENİN EN GÜÇLÜ SİLAHIN.

Kitap: Steelheart
Yazar: Brandon Sanderson
Orijinal Adı: Steelheart
Yayıncı: Dex Yayınları
Sayfa Sayısı: 467
Tür: Distopya, Genç Yetişkin
Puanım: 5


"Dünyanın üstüne çöken felaketin gökyüzünde belirmesinin üzerinden on yıl geçmişti. Sıradan insanlar değişmeye başlamış, süperkahramanları andıran Epiklere dönüşmüşlerdi. Ama Epikler halkın dostu değildiler. O muhteşem yeteneklerini, güç için kullanıp insanları sömürüyorlardı. 

Kimse Epiklerle savaşamazdı… Asiler hariç. Asiler bir grup sıradan insandı ve hayatlarını Epiklerin zayıf noktalarını bulup onları yok etmeye adamışlardı. David Asilere katılmak istiyordu. Çünkü Steelheart'ı istiyordu: yıllar önce babasını öldüren yenilmez Epik'i. Bunu uzun zamandır beklemiş, planlar yapmış, dünya üzerindeki tüm Epiklerle ilgili bilgi toplamıştı. 

 Şimdi harekete geçme zamanıydı. İntikam zamanı..."

Merhaba yeni yılın ilk turunda bugün bize konuksunuz. Ben açıkçası ilk turda, hatta bu sene okuduğum ilk kitabın böyle iddialı olacağını tahmin etmemiştim. Benim her sene bir ay kitap okuyamama durumum vardır, bir türlü kitapları elime almak bile istemem. O durumdan beni çekip çıkarması ayrıca süper oldu.

Kitap en başta heyecanlı ve süper başlıyor. Babasıyla bankaya giden 8 yaşındaki David o bankada hayatının değişeceğini tahmin etmiyordu. David'in dünyası süper kahraman Epikler ve insanlar diye ikiye ayrılıyordu. Bu süper kahramanlar öyle iyi kurtarıcı olanlardan değil bilakis kötü ve tehlikeliydiler. Onları alt edip, yenmek çok zordu.

O gün bankaya ilk Deathpoint denen epik gelmiş, insanları küle dönüştürmüş, korku içinde sindirmişti. Sonra gelen Steelheart ise kurtarıcı olarak görünse dahi öyle olmadığını göstermişti. Steelheart yenilmezdi.

Steelheart David'in babasını öldürmüştü. Ama bir yandan kendisi de yaralanmıştı ve yenilmez gardı düşmüştü. O bankadan bir insan sağ çıkmayacaktı.

Biri hariç.

David bankadan sağ çıkıp, Steelheart'ın yaralandığını gördü. Steelheart'ın babasını gözlerinin önünde öldürdüğünü de...

İntikam planı yaparak büyüdü. Ömrünü onu tekrar yaralamak, öldürmeye adadı. Epikleri tek tek izledi, notlar aldı. Notlarının temelinde, epiklerin zayıf tarafları yatıyordu. Onları bulduğun zaman onu kullanman gerekli.



Evet baş karakterimiz David son derece akıllı biri. Hatta çok sevdim onun karakterini. Planını ince ince kurgulamasını, çılgınlar gibi araştırma yapmasını, hatta nerd tavırlarını.

On yıl sonra David planlarına göre Epikleri tek tek öldüren Asiler grubuna katılmayı ister ve bunun için cidden çok uğraşır. Asiler David'e önce inanmaz lakin çocuk hakikaten iyidir işinde. Ve onun planı ile yollarına devam ederler.

Kitabın kurgusunu çok sağlam. Temposu başından sonuna kadar hiç düşmüyor, insan elinden bırakamıyor, şimdi ne olacak diye. Otobüste okuyorsanız ineceğiniz durağı kaçırmanız olası. Dalıp gidiyorsunuz.

Ben açıkçası filmini isterim

Bu yılın ilk kitabına puanım tam oluyor, böylesine ince elenmiş, sık dokunmuş kitaptan puan kırmaya gönlüm el vermedi.



Gelelim Yazar Tanıtımına...


Brandon Sanderson 1975 yılında Nebraska'da doğdu. Küçükken sevdiği bir öğretmeninin Barbara Hambly Dragonsbane vermesiyle okuma kavramına bakışı değişti. İlkokul ve lisede'de hevesli bir okuyucu olmaya devam etti. 

1994 Yılında Brandon biyokimyacı olarak Brigham Young üniversitesine alındı. 1995'ten 1997 yılına kadar orada Biyokimya alanında çalışmalara katıldı. 

Brandon 1997'den sonra ciddi yazarlık kariyeri için çalışmalara başladı. Bir otelde resepsiyon görevlisi olarak işe girdi, gündüzleri okula tam zamanlı olarak gitti, geceleri çalışıp, yazmaya devam etti. Oldukça kasvetli bir sosyal hayatı olsa da o yılmadı yazdı. O dönemde birçok taslak sunmuş olsa da klasik olarak hep red cevabı ile karşılaştı. Buna rağmen yılmadı ve devam etti. 

Bir bilimkurgu dergisinde çalışmaya başlayınca orada yavaş yavaş tanınmaya başladı, hem çok iyi dostluklar kurdu hemde kendine yer edindi, aynı zamanda genel yayın yönetmeni oldu. 

2003 yılı Brandon için önemli oldu, TOR editörü Moshe Feder kitaplarını almayı istedi ve yavaş yavaş basılmaya başlandı. Artık önü açılmıştı. 

2004 yılında Birmington Young üniversitesinden yaratıcı yazarlık dalından yüksek lisans ile mezun olurken aynı zamanda öğretmen olarak kaldı. Yoğunluğuna rağmen öğretmeye devam etti. 

Kariyerindeki en önemli çıkışı Robert Jordan'ın ölümünden sonra Zaman Çarkı serisini tamamlamak üzere seçilmesi oldu. 

Aynı zamanda Brandon çok iyi bir ün yaptı kitapları 20 dilde çevrildi. 


Sizde bu kitabı okumalıyım diyorsanız çekiliş sayfamıza buyrun. Dex yanınlarının desteği ile 2 kişiye gidecek bu harika kitap. Neden o iki kişiden biri sen olmayasın?

Sonra gömül battaniyenin altına ve kitabın dünyasına dal, sana o kalıyor :)

13 Ocak thcodex.blogspot.com | Kitap Yorumu - Çekiliş
14 Ocak kutsalyorumcu.blogspot.com | Kitap Yorumu - Ön Okuma
15 Ocak mirielenda.blogspot.com | Kitap Yorumu - Bunları Biliyor musunuz?
16 Ocak sssuigenerisss.blogspot.com | Kitap Yorumu
17 Ocak raflarinarasindan.blogspot.com | Kitap Yorumu - Yazar Tanıtımı
18 Ocak segesegese.blogspot.com | Kitap Yorumu - Alıntılar
19 Ocak pinucciasbooks.blogspot.com | Kitap Yorumu - Tanıtım Videoları




İyi Okumalar...

-Sycorox- 








Nora Roberts | Çıplak Ölüm ★★★


Siz bana kitap önerirsiniz de ben okumaz mıyım! Geçenlerde okuduğum ve çok beğendiğim Bataklıkta Gece Yarısı'ndan sonra gelen yorumlarda çoğunuz Eve Dallas serisine başlamamı ve Villa'yı okumamı önerdiniz. Serinin ilk kitabı olan Çıplak Ölüm'ü ve Villa'yı hemen defterime not ettim ve ilginç bir tesadüfle, girdiğim bir kitabevinde sadece bu iki Nora Roberts kitabının olduğunu görünce hemen aldım! Sonuçta bu evrenin bir mesajı değildiydi de neydi! :) 

Çıplak Ölüm, Nora Roberts'ın Eve Dallas karakterini ele aldığı sanırım 6.456.342 kitaplık serinin birincisi. Öncelikle kitabın beni bazı açılardan çok şaşırttığını ancak bazı unsurlar nedeniyle de kitabı yavan bulduğumu söylemeden edemeyeceğim. Çıplak Ölüm'ü şimdiki zamanda geçen, alıştığımız tarzda bir polisiye sanmıştım; hiçbiriniz de beni hikayelerin gelecekte geçtiği konusunda uyarmamışsınız! O yüzden uçan araba tasvirleriyle başlayan kitabın ilk sayfasını, yanlış gördüğümden endişelenerek birkaç defa üst üste okudum. :) Neyse ki fütüristik polisiyeye alışmam zaman almadı da hikayenin içine kitabın izin verdiği ölçüde girdim. Hatta gelecekte, bildiğimiz dünyadan ve teknolojiden çok uzakta geçen bir kitabı okumaktan da ciddi zevk aldım. Özellikle, Nora Roberts'ın duygusal romanlardan polisiyeye geçişine bağlı olarak kadın-erkek ilişkilerine dair yaptığı tespitlere bayıldım.

Öteki yandan, kitabın konusu, cinayetin arkaplanı, hikayenin gidişatı bana yavan geldi. Hatta, yazarın bütün yaratıcılığını hikayenin zaman çizelgesini hazırlarken harcadığını ve hikayenin kurgusunu arkaplana attığını düşündüm çünkü, söz konusu hikaye gelecekte değil de şimdi yaşansaydı Çıplak Ölüm vasat bir kitap olarak değerlendirilmekten öteye geçemezdi. Kuru fasülyeyi altın varaklı bir tencerede sunmak gibi; dışarıdan göz alıcı görünüyor ama kapağını açınca yiyeceğin şeyin kuru fasulye olduğunu görüyorsun.

Yazımın geneline baktığınız zaman Eve Dallas serisini çok tutmadığımı düşünebilirsiniz. Öteki yandan ben, henüz Eve Dallas hakkında ne hissetmem gerektiğini bilemiyorum. Bu nedenle serinin ilk beş kitabını okuyup ona göre bir karar vermek istiyorum. Dolayısıyla, Eve Dallas serisine başlayıp başlamamak konusunda karar veremeyenlerin yazım yüzünden kitaptan uzaklaşmalarını istemem. Bana sadece biraz zaman verin, ilk beş kitabı tamamlayayım. O zaman yeniden Eve'den bahsederiz.

Gelecekler, korkular, ama hep aynı korkular.
Amalth.




16 Ocak 2014 Perşembe

Burcu Ünsal - Gizli Kapı Karabasan Ormanı Kazananları






Burcu Ünsal - Gizli Kapı Karabasan Ormanı çekilişimiz sonuçlandı. 

Kazananlar 48 saat içinde amaltheian@gmail.com adresine iletişim bilgilerini ve telefon numaralarını yollaması gerekli. 

Şimdiden iyi okumalar...

7 Ocak 2014 Salı

Harlan Coben | Orman ★★★★★

Bir daha aldığım bir kitabı iki sene boyunca rafta bekletirsem lütfen kafama vurun. Orman, Oyunbozan'ı sevdiğim için bundan en az iki yıl önce aldığım bir Harlan Coben romanı. İki sene boyunca kaçamak bakışlar atıp durduğum ancak yeni aldığım kitapların verdiği heyecanla okumayı unuttuğum Orman, meğer inanılmaz bir kitapmış.

Harlan Coben'in zaten akıcı bir tarzı vardır fakat Orman belki de şu ana kadar okuduğum en akıcı kitap. Kitabı ana karakterin, Paul Copeland'in ağzından okuyoruz. Bu şu demek; Paul sanki geçip karşınıza oturmuş, kahvesini ikram etmişsiniz, bir sigara yakmış ve sohbet havasında, konuşma diliyle başından geçenleri anlatıyor. Arada kalkıp bir kahve daha yapıyorsunuz. Sonrasında muhabbete devam. Öyle akıcı, öyle fark ettirmeden sizi içine çeken bir kitap ki!

Paul Copeland, yıldızı gittikçe parlayan bir eyalet savcısı; çok ünlü ve çok başarılı, ve hatta, yakında parlamentoya girmesine kesin gözüyle bakılıyor. Mahkemede asla ezilmeyen Paul'ün özel hayatı ise travmalarla dolu; daha o küçücükken ailesi Rusya'dan Amerika'ya kaçmış; bir gençlik kampında kız kardeşi öldürülüyor; cesedi asla bulunamıyor; daha sonra kızının acısına dayanamayan annesi, onu ve babasını terk edip gidiyor; ve birkaç ay önce, o asla yanından ayrılmayan babasını da kaybediyor. Aldığı davayı kazanma ihtimali yükseldikçe, davalı çocuklardan birinin babası Paul'ü sırlarını açığa çıkarmakla tehdit ediyor ve gerçekler birer birer su yüzüne çıkıyor, belki de her şeyi alt üst ederek...

Kitap boyunca biri Paul'ün geçmişi, diğeri de aldığı davayla ilgili iki hikaye eşzamanlı olarak akıyor. İkisi de birbirinden heyecanlı ve akıcı. Bu nedenle, bir bölüm bitip de mahkeme salonundan çıktığınızda hem hayıflanacak hem de diğer olaya geri dönmenin heyecanını yaşayacaksınız. Seneler önce okuyup eğlenceli ama nispeten basit bulduğum Oyunbozan'dan sonra Orman tam bir şaşkınlık kaynağı. 

Öyle bir şansım olsaydı eğer, uzuuuuun bir tren yolculuğuna çıkar ve yanıma Orman'ı alırdım. Bir termos da kahve. Belki içinde de biraz muz likörü.

Ağaçlar, cesetler ve, umarım bir gün hepimiz için, adalet!
Amalth.

Oyunbozan hakkındaki yazım için tık.

6 Ocak 2014 Pazartesi

Kitap Çekilişi | Burcu Ünsal - Gizli Kapı Karabasan Ormanı

Bayılıyorum çekilişlere! Bu çekilişimizde, gencecik bir yazar olan Burcu Ünsal'ın ilk romanı Gizli Kapı Karabasan Ormanı'nın iki kopyası sizlerle buluşacak. Yazar, her iki kitabı da sadece sizler için imzaladı.

Gizli Kapı bir çocuk/genç kitabı. Kitapta, Türk ve doğu masallarına ait karakterler fantastik bir macera içerisinde can buluyor. Yazar, Türk filmlerine bile atıfta bulunuyor. Sevimli, eğlenceli ve akıcı bir kitap Gizli Kapı. Bu kitapla bir çocuğa kitap sevgisini aşılayabilir ya da benim gibi hiç büyümeyen çocuklardan olduğunuza inanıyorsanız kendiniz okuyup kütüphanenizin en renkli rafına yerleştirebilirsiniz.

Şimdi çekilişe katılma zamanı! Çekiliş, on gün sürecek ve her zaman yaptığımız gibi otomatik bir sistem üzerinden kazanan iki kişi belirlenecek. Kitapları kazanan arkadaşlardan minicik bir isteğim var; ister siz, ister çocuğunuz, ister yeğeniniz... Kitabı kim okursa lütfen mail yoluyla kitap hakkındaki düşüncelerini bana ulaştırsın, yayınlayalım:) Bana amaltheian@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz.

Bol şanslar, kitaplar, maceralar!
Amalth

Bu arada Burcu Ünsal'ın sizlere bir notu var:)

Merhaba sevgili Rafların Arasından okuyucuları,
Gizli Kapı serisinde Ahmet ismindeki bir çocuğun eski bir köşkte karşısına çıkan bir kapıdan geçerek nasıl bambaşka bir dünya keşfettiğini anlatıyorum. Benim için her kitap günlük hayattan kaçmak için açabileceğim bir kapı gibi aslında. Umarım kitabımı kazanan kişiler de bir süreliğine başka her şeyi unutup Ahmet’in macerasına dalıp giderler.
Herkese bol şans ve kitabıma burada yer veren Amalth’a da çok teşekkürler!

a Rafflecopter giveaway

4 Ocak 2014 Cumartesi

Karılar Koğuşu, Kemal Tahir



Karılar Koğuşu, okuduğum ilk Kemal Tahir romanı oldu. 2. Dünya Savaşı döneminde Malatya'daki bir cezaevinde romanın esas kahramanı "İstanbullu" Murat, düşünce suçlusu olarak on beş yıllık hapis cezasını çekmektedir. Murat'ın odası kitaplarla, notlarla, defterlerle doludur, dertleştiği iki "kişi" duvarında asılı olan Nazım Hikmet'in resmi ve koğuşunda beslediği kedisi Mahpus'tur. Aynı cezaevinin kadınlar koğuşunda, genç sevgilisiyle işbirliği yapıp kocasını zehirleyerek öldüren Hanım, idam cezasına çarptırılmış, cezasının bozulması için eli kalem tutan Murat'tan kendisine yardım etmesini istemektedir. Hanım'a yardım eden, üst mahkemeye dilekçeler yazan Murat, Hanım'la olan tanışıklığı sayesinde kadınlar koğuşundaki diğer mahkumları da tanımaya, gardiyanların ve kadınlar koğuşunun yaşamlarını öğrenmeye başlayacaktır. Bu sırada kadınlar koğuşuna altı aylık hapis cezası ile gönderilen hayat kadını Tözey ile Murat'ın arasında da yarı imkansız bir aşk başlar.

Kemal Tahir, çok iyi tasvirleriyle, çok ayrıntılı ve gerçek bir cezaevi portresi sunuyor. Romanın okuduğum kadarıyla çok da başarılı bir sinema uyarlaması da varmış, hayal meyal filmi de hatırlar gibiyim fakat sanırım ya izlediğimde çok küçüktüm ya da başka bir cezaevi filmiyle bu filmi birbirine karıştırıyorum, mutlaka bulup buluşturup izleyeceğim bir film oldu, Murat'ı Kadir İnanır, Tözey'i Hülya Koçyiğit, Hanım'ı da Perihan Savaş oynamış:



Çok beğendiğim Türk edebiyatı eserlerinden biri oldu, şimdi aklımda diğer Kemal Tahir romanlarını, özellikle de Devlet Ana'yı okumak var. Şiddetle tavsiye ederim.

3 Ocak 2014 Cuma

Jeffery Deaver | Kemik Koleksiyoncusu ★★★★★

Kemik Koleksiyoncusu'nu filminden biliyordum. Yıllarca önce sadece bir kısmını izlemiştim ve hatırladığım sadece iki şey vardı; zenci ve yatalak bir adam ve bir viyadüğün altında duran polis üniforması giymiş bir kadın. Kitabı ilk olarak Goodreads'te gördüm; daha sonra da Kitap Fuarı'nda. Ancak fuarda aklım başımdan öyle gitmişti ki almayı daha çok istediğim kitapların varlığı yüzünden unutup gitmişim. En nihayetinde Migros'ta Nora Roberts kitaplarını ararken aynı sepetin içinde buldum Kemik Koleksiyoncusu'nu. Diğerleri gibi 7,5 TL'ydi. Nam-ı diğer hazine!

Kemik Koleksiyoncusu, Jeffery Deaver'ın Lincoln Rhyme karakterini kullandığı ilk kitap. Seri aslında çok uzun ancak ne yazık ki sınırlı sayıda kitabı çevrilmiş. Dolayısıyla seriye devam etmek isteyenlerin İngilizcesinden devam etmesi gerekiyor ya da alternatif bir yaklaşım olarak kitabevleri e-posta yağmuruna tutulabilir.

Lincoln Rhyme, çok ünlü ve başarılı bir kriminolog iken işbaşında bir kaza geçiriyor ve kötürüm kalıyor. Hissedebildiği ve dolayısıyla hareket ettirebildiği yerleri, boynunun üstü ve sol elinin yüzük parmağıyla sınırlı. Aylarca ve hatta yıllarca o çaresizlik hissinin içinde yaşadıktan sonra tam ölümü seçecekken daha önce uzun yıllar beraber çalıştığı bir dedektif, davasıyla ilgili olarak Rhyme'dan yardım talep ediyor. Rhyme'a uğruna savaşılacak bir amaç veriyor.

Kemik Koleksiyoncusu başarılı bir polisiye örneği; kurgusu, olayların akışı, dili... Ancak, kriminal prosedüre çok fazla giriyor; dolayısıyla, çok sayıda kısaltma ve teknik ayrıntıyla dolu. Gerçek polisiyeseverler, en azından polisiye dizilere aşina olan okuyucular söz konusu kısaltmaları ve yapılan testleri zaten yeterince iyi biliyor. Bu nedenle, bahsettiğim okuyucular kitabın akıcılığı konusunda herhangi bir sorun yaşamayacaklardır. Öteki yandan, polisiye terimlere aşina olmayan okuyucuların detaylardan bunalması oldukça olası.

470 sayfayı 3 gün gibi kısa bir süre içinde heyecanla okudum. Ne ara kitabın yarısına geldim, ne ara bitti hiçbir fikrim yok. Hele kitap, hiç ama hiç beklemediğim bir şekilde bitti. Jeffery Deaver'e özellikle kitabın sonunda hayran kaldım.

Çaresizlik, Ölüm, Adrenalin.
Amalth.
Related Posts with Thumbnails