Karılar Koğuşu, okuduğum ilk Kemal Tahir romanı oldu. 2. Dünya Savaşı döneminde Malatya'daki bir cezaevinde romanın esas kahramanı "İstanbullu" Murat, düşünce suçlusu olarak on beş yıllık hapis cezasını çekmektedir. Murat'ın odası kitaplarla, notlarla, defterlerle doludur, dertleştiği iki "kişi" duvarında asılı olan Nazım Hikmet'in resmi ve koğuşunda beslediği kedisi Mahpus'tur. Aynı cezaevinin kadınlar koğuşunda, genç sevgilisiyle işbirliği yapıp kocasını zehirleyerek öldüren Hanım, idam cezasına çarptırılmış, cezasının bozulması için eli kalem tutan Murat'tan kendisine yardım etmesini istemektedir. Hanım'a yardım eden, üst mahkemeye dilekçeler yazan Murat, Hanım'la olan tanışıklığı sayesinde kadınlar koğuşundaki diğer mahkumları da tanımaya, gardiyanların ve kadınlar koğuşunun yaşamlarını öğrenmeye başlayacaktır. Bu sırada kadınlar koğuşuna altı aylık hapis cezası ile gönderilen hayat kadını Tözey ile Murat'ın arasında da yarı imkansız bir aşk başlar.
Kemal Tahir, çok iyi tasvirleriyle, çok ayrıntılı ve gerçek bir cezaevi portresi sunuyor. Romanın okuduğum kadarıyla çok da başarılı bir sinema uyarlaması da varmış, hayal meyal filmi de hatırlar gibiyim fakat sanırım ya izlediğimde çok küçüktüm ya da başka bir cezaevi filmiyle bu filmi birbirine karıştırıyorum, mutlaka bulup buluşturup izleyeceğim bir film oldu, Murat'ı Kadir İnanır, Tözey'i Hülya Koçyiğit, Hanım'ı da Perihan Savaş oynamış:
Çok beğendiğim Türk edebiyatı eserlerinden biri oldu, şimdi aklımda diğer Kemal Tahir romanlarını, özellikle de Devlet Ana'yı okumak var. Şiddetle tavsiye ederim.
Hanidir bi' hayli öfkelenip bi' hayli bozuk çalarım. Popüler kültür sağolsun, moda oldu diye, millet harıl harıl Tanpınar, Yusuf Atılgan, Oğuz Atay, Sabahattin Ali, Sevim Burak filan okuyor. Fakat buna mukabil Türkçe'nin en sıkı en yüz akı yazarlarından Orhan Kemal, Refik Halid, Safiye Erol, Abdülhak Şinasi, Kemal Tahir ve türevleri unutulmaya terk edildi. Şimdi senin Kemal Tahir okuduğunu öğrenince, açık açık diyeyim, çok sevindim Sevil. Okunmakla yetinmeyip, Kemal Tahir'i sevmene ise daha da sevindim. Şimdi -izninle ve vay ukala herif demezsen ki demeyecek kadar zarif bir insan olduğunu biliyorum- kendi çapında Kemal Tahir manyağı bir adam olarak üç beş bi' şey dillendireceğim.
YanıtlaSilKarılar Koğuşu Kemal Tahir'in "ikincil" eserlerindendir. Rahmetlinin yaşarken yayınlamaya tenezzül etmediklerinden. Kötü yazdığı sanrısıyla kıyıda köşede karanlığa bıraktıklarından. Ki nefis bir roman değil mi? Öldükten sonra karısı Semih Hanım sağolsun, sarı defterde bulunan ne kadar kitap varsa, tuttu yayınladı. Ya yaa. Kemal Tahir tüm kitaplarını öyle daktiloyla maktiloyla bile değil, bizzat kurşun kalemle, el yazısıyla meşhur sarı defterlerine yazardı. Namuscular, Bir Mülkiyet Kalesi, Hür Şehrin İnsanları filan hep bu familyadandır. Benim sana -naçizane- tavsiyem, boş ver Devlet Ana'yı. Önce "öteki" Kemal Tahir'leri oku. Mesela Rahmet Yolları Kesti müthiş bir seçim olacaktır. Merakını gıdıklamak açısında da ufaktan çıtlatayım, bu romanı Yaşar Kemal'in İnce Memed'ine cevap olsun, kapak olsun niyetiyle yazmıştır. Ki olmuştur da. İnce Memed'teki o vıcık vıcık romantizm o Çukurova'lı Robin Hood saçmalığı nerede, burdaki keyifli gerçekçilik, lezzetli tutarlılık nerede. Eşkiya meselesi de hani ancak bu kadar şahane işlenebilirdi. Tarantino filmlerini al üzerine Coen bıradırs filmlerini boca et, bu tadtadır.. Öyle ki, şahsen iddia ediyorum, Tarantino yahut Coen kardeşler Türk olsa, şimdiye elli kere bu romanı filme çekmişlerdi.
Rahmetlinin müstear isimle yaptığı -sözde- çeviri romanlar, daha doğrusu yeniden yazdığı romanlar da harika bir seçim olabilir sahi. Bak Kastil Büyücüsü vardır, Celal Dağlar takma adıyla çevirmiş, dili enfestir. Tam bir okuma şölenidir. Fakat romanın orjinali 214 sayfa, Kemal Tahir'in çevirisi ise 500 küsür sayfa. Bu nasıl çeviri yahu. Mayk Hammer serisi de feci okunasıdır. Çorum köylüsünden apartma baldan tatlı üslubuyla öyle olağanüstü yazmış ki. Okurken bir yandan kahkahayı koyverip beri yandan "bu kadar da şurup gibi yazılır mı ya" derken bulursun kendini. Bi' de bunlar hep geçim sıkıntısından para derdinden kaleme aldığı romanlardır. Her mangıra sıkıştığında alırmış önüne New York haritasını başlarmış hayal gücünden uydura uydura döktürmeye. Öyle ya Mike Hammer bir Amerikan dedektifiydi ve olaylar hep New York'ta geçiyordu.
Keza, Georges Arnaud'dan -bu metodla- çevirdiği Dehşet Yolcuları da çok çok güzeldir.
Yani demem o ki, önce bunları oku. İyiden iyiye Kemal Tahir'in kalem lezzetinin tadına var. Sonra nasılsa asıl eserlerini, Devlet Ana olsun, Bozkırdaki Çekirdek olsun, okursun. Hem taraf da olursun. Zira Kemal Tahir -çaktırmadan- habire resmi tarihin yalanlarına onulmaz ayarlar verir, ve kendi tarih tezini, kendi politik/sosyolojik görüşlerini ince ince dile getirir. Hakiki bir entelektüel ve düşün adamıdır da aynı zamanda. Lakin yanılgıları, hataları da çoktu.
Okuduktan sonra bakalım sen neler düşüneceksin?
:) Tavsiyen, hatta uzun uzadıya üşenmeyip bıraktığın yorum için teşekkür ederim Semih.
SilVallahi Orhan Kemal, Sait Faik, Necati Cumalı gibi "popüler olmayan" Türk yazarları da zaten severdim de Kemal Tahir'le yollarımız kesişmemiş geçen haftalara kadar, kütüphanede görünce akıl edip okudum, dediklerine de bakacağım, kütüphanede varsa öncelikli olarak onları okurum ama yoksa gözüme Devlet Ana'yı kestirdim, yanyana duruyorlardı Karılar Koğuşu'yla :) Elbet hepsine sıra gelir, vakit çok.
tesadüfen rastgeldiğim bu sayfada, kemal tahir in çevirisini yaptığı kitaplara ilişkin verdiğin bilgiler dolayısıyla teşekkürü borç bilirim.
Sil