27 Ekim 2016 Perşembe

[Blog Tur] Kazananın Laneti - Marie Rutkoski | Yazar Tanıtımı



Ya aşkı kazanmak onurunu kaybetmek anlamına geliyorsa?



Kitap: Kazananın Laneti
Yazar:Marie Rutkoski
Orijinal Adı: The Winner's Curse
Çeviri: Barış Mol
Yayıncı: Pegasus Yayınları
Basım Yılı:Eylül 2016
Tür: Genç Yetişkin, Romantik
Puanım: 4.5


On yedi yaşındaki Kestrel, bir generalin kızı olarak savurgan ve ayrıcalıklı hayatının tadını çıkarmaktadır. Arin'in ise sırtındaki giysilerinden başka bir şeyi yoktur. 

Kestrel, Arin'i kendisine bağlayan fevri bir karar alır ve bununla savaşmaya çalışsalar da birbirlerine âşık olmaktan kendilerini alıkoyamazlar. Ancak genç âşıkların dünyasında, isyan, düellolar, ahlaksız söylentiler, kirli sırlar ve her şeyin tehlikede olduğu oyunlar hüküm sürmektedir. Birlikte olabilmek için halklarına; ülkelerine sadık kalmak için ise birbirlerine ihanet etmelidirler.


Merhabalar, uzun bir aradan sonra hem blog turlara hem de bloğa bir dönüş yaptık. Yazılması gereken bir dolu kitap var, ama nedense yazmıyorum ben kendi adıma bu olayı bir kırmak istiyorum artık. Açıkçası odaklanamama sorunu yaşadığım için oluyor bunlar.

Bu tur kitabını çok beğendim. Böyle bu ara ilaç gibi gelen bir kitap oldu. Dün gece bitirdiğimde yazıyı hazırlayayım hemen diye içim içimi yedi.

İki düşman ülke arasında geçen bir aşkı anlatmasına rağmen vıcık vıcık bir aşk değil. O kısmını çok beğendim. Ve ana karakterler zehir gibi akıllı, savaş stratejileri, akrep yılan oyunları, düellolar ile aşkı bir iki kıt geriye çekmiş yazar.

Valorian imparatorluğu Harrani'leri 10 yıl önce ele geçirmiş, Harrani halkını da köle yapmışlar. Aslında eskiden Valorian'lar vahşi, yemekleri bile elle yiyen bir halk iken Harraniler zarif.naif bir halkmış. Köle halleri de öyleydi bence.


Baş karakter Kestrel (yani Valorianca da kerkenez -buna çok güldüm-) Valorian'ları Harranilere karşı zafer kazanmasını sağlayan baş komutanın kızı. Annesi Valorian savaşında ölmüş, babasıyla beraber yaşıyor ve babası onun asker olmasını istiyor. Oysa Kestrel'in müziğe yeteneği var, savaş meydanlarında olmaktan hiç hoşlanmıyor, biraz asi kızımız. Ama zehir gibi işleyen bir zekası var ki bayıldım ona.

Kestrel asi, kafasına estiğini yapan biri olduğu için bir gün yakın arkadaşı Jess ile pazara gider ve köle açık arttırması görür. Birden bire bir köle dikkatini çeker ve onun için açık arttırmaya katılır.
Ve Smith yani Arin ile birlikte eve döner. İşte olaylar böyle başlar.

Arin ve Kestrel arasındaki geçen akrep yılan oyunları, çok hoş bir arkadaşlığın nihayetinde aşka dönüşümünü sevdim.

Kestrel aşırı zeki de. Arin ondan aşağı kalmıyor. Hatta başından beri bu çocuk bir şey peşinde diyordum, o da sonlarında doğru çıktı.
 Akrep yılan oyunu anladığım kadarıyla satranç tarzı bir oyun. İkisinin oyunu oynarken halleri çok hoştu.
Sonra Kestrel'in Arin için Düello'ya girip zekası ile kazanışına hayran kaldım.



Gelelim bu harika serinin yazarına. 

Marie Rutkoski, baya sağlam eğitim almış bir yazar. Bir çok yaratıcı yazarlık eğitimi alıp, Iowa üniversitesinden mezun oldu. Bir dönem Moskova ve Prag'da da yaşamış (ah ah) 

Şimdi Brooklyn kolejinde Rönesans drama ve yaratıcı yazarlık dersleri veriyor, kocası ve kedisiyle New York'ta yaşıyor ve kitaplarını yazıyor. 

Siz de bu harika romanı kazanacak iki kişiden biri olmak istiyorsanız, yapmanız gerekenler;
Kitap Oburları'nın İnstagram adresine gidip çekilişe katılmak. 


İyi Okumalar 
-Sycorox-


29 Mayıs 2016 Pazar

Kafe Puşkin



Merhabalar, bugün sizinle değişik bir Ünlü Raflar bölümü yapacağım çünkü aslında burada olan raflardaki kitaplar sadece bir mekanın dekorasyonu. 

Ama mekan yani cafe ismini ünlü Rus edebiyatçı Aleksandr Sergeyeviç Puşkin'den alıyor.  
Bunun da ayrı bir hikayesi var. 
Şöyle ki; ünlü Fransız şarkıcı Gilbert Bécaud 1964 tarihli Nathalie isimli şarkısında Rusya'ya giden bir adamın rehberi Nathalie'ye duygusal hislerini anlatır. Şarkıda Puşkin kafe'de sıcak çikolata içmeye gitmeyi hayal eder şarkıcı. Birçok kişi bu nedenle Moskova'da böyle bir kafe olduğunu sanır.

Kafe'nin açılış hikayesi esasen böyle. İnsan ismini duyunca çok köklü bir tarihi olduğunu sanıyor. Halbuki 1999 yılında Andrey Dellos tarafından açılmış. 


Kafe Puşkin'i aslında burada da kitabını tanıttığım ödüllü şef Ömür Akkor'un instagram paylaşımı sayesinde keşfetmiştim. 

Mükemmel bir kafe görüntüsünde olduğundan hayran kaldım. Sonra hakkında araştırma yapınca klasik ölmeden önce gidilmesi gereken yerler listeme aldım hemen.


Üç katlı bir bina olan Kafe Puşkin ciddi bir şekilde masalsı bir mekan. Christmas zamanı bu şekilde ışıklandırıyorlarmış, görüntüye hayran olmamak elde değil. 


Eczane salonu yani giriş katındaki barda içkinizi, kahvenizi yudumlayabilirsiniz. 
Burada ikinci dünya savaşından kalma antika eşyalar da var. 

Diderot, Seneca, Voltaire, Molière, Lomonosov, Socrates ve Cicero büstleri de tezgahı süslüyor.

Eczanenin yanında da tarihi Pera Palastaki gibi görülmeye değer bir asansör var. 




Kütüphane konseptinde de kitapların antika eşyaların, kocaman dünya küresi, teleskop eşliğinde Rus tatlarının keyfine varabilirsiniz. 
Açıkçası tam Rafların Arasından bloğuna uygun bir mekan. Ben bu salonda yemek yemek isterdim. 

Bu cafe'de adeta bir Rus klasiğinin içine girmişsin gibi his var. 
En azından fotoğraflara bile bakınca anlaşılıyor. Dediğim gibi zaten Kütüphane salonunun fotoğrafını görünce aşık olmuştum. 
Çalışanlar bile kostüm giyiyorlarmış, o derece bir titizlik var. 



Ortam o kadar görkemli ki, Çarlık Rusya'sında hissetmeniz çok normal.  Hatta bu kısım gerçekten var mı diye baya araştırdım. 

Daha önce bahsini ettiğim Faberge yumurtalarına girmişsiniz de içinde yemek yiyormuş gibi bir hava veriyor. 






Araştırırken mesela aşağıdaki salonda moda gösterileri falan bile düzenleniyormuş. 
Moda gösterisi derken, podyum tarzı düşünmeyin gayet pastalı, yemekli eğlence demek daha doğru olur. 



Ayrıca kafe'nin tuvaletleri bile çok görkemli. 



Yaz aylarında teras katında manzaranın keyfini çıkarabilirsiniz.

Yemekleri de çok dikkat çekici. Geleneksel Rus mutfağından örnekler olsa da, dünya mutfakları ve pastaları iştah açıcı. Araştırdığım kadarıyla yemeklerden de müşterileri çok memnun. 
Borscht çorbası, Beef Stroganoff, Rus mantısı Pelmeni yiyebilirsiniz. 

Yalnız burası Moskova'nın ve ülkenin en önemli restoranlarından biri olduğunda ötürü baya baya pahalıymış. Ama ben bir kere gideceğim nasılsa diyip gözünüzü karartıyorsanız, ciddi bir miktarı şimdiden ayarlamanızı tavsiye ederim. 
Bir de rezervasyon ile giderseniz ortamın daha çok tadına varabilirsiniz.

Ama sadece bir kahve yanına pasta alıp da ortamın tadını çıkarmanız mümkün. 
Zaten olayın özü ortam. 

Ayrıca bir güzel tarafı da 24 saat açık olması. 



Size cafe/restoran ile ilgili video bırakayım buraya.
 Ve Gilbert Bécaud'un Natalie'yi mutlaka dinleyin. Ben bu yazıyı araştırıp yazarken çok dinledim zira. 



Adres;
Tverskoy Blvd, 26А, Moscow, Rusya, 125009


İyi Okumalar...

-Sycorox-

23 Mayıs 2016 Pazartesi

[Blog Tur] Kan ve Tuz - Kim Liggett | Yazar Tanıtımı




Kitap: Kan ve Tuz
Yazar: Kim Liggett
Orijinal Adı: Blood and Salt 
Çeviri: Aslı Dağlı
Yayıncı: Yabancı Yayınları
Basım Yılı: Mayıs 2016
Tür: Genç Yetişkin, Mistik, Gerilim
Puanım: 3 


"Âşık olduğun zaman, derin bir okyanusa yüreğinden bir parça söküp atmış gibi hissedeceksin. Seni sarıp sarmalayan tek şey kan ve tuz olacak." Kan ve Tuz...

 Ash Larkin'in annesinin, uzun süredir kaçtığı ruhani halkına geri dönmeden önce ağzından çıkan son kelimelerdi. Annesini arayan Ash'in yolu Quivira'ya düştüğünde, zamanın ötesindeki bu kasabada uğursuz ve kadim bir şeylerin varlığı onu tutsak etmişti. 

Ash bir yandan, atalarından kalan, kavuşamayan âşıklarla ve ölümle, simyayla ve ölümsüzlükle bezenmiş anılarla başa çıkmaya çalışırken, bir yandan da sırlarla dolu ve kan bağıyla yasaklanmış Dane'den uzak durmaya uğraşıyordu. 


Bu esnada Quivira halkı 500 yıldır süregelen bir törene hazırlanırken, Ash sadece annesini kurtarmak için değil kendisi için de savaşmak ve çok geç olmadan Quivira hakkındaki gerçekleri ortaya çıkarmak zorundaydı. Tamamen kan ve tuzla sarıp sarmalanmadan önce..."


Kan ve Tuz turunda bugün bize konuksunuz. Yabancı yayınlarından çıkan kitap, baskısıyla göz dolduruyor cidden. Cildi ayrı güzel, iç kapağı ayrı güzel. Kitabın fotoğrafını göstereyim dedim ama tabletten çektiğim için çok da başarılı olmadı idare ediverin.



Bu kitaba karşı arada kaldım açıkçası. Çünkü öncelikle gizemli, mistik havasını beğendim. Ama yazar bence biraz fazla abartmış gibi geldi.

Kitaba ilk başladığınızda biraz gerilebilirsiniz çünkü bir kahvaltı sofrasında tavana asılmış bir kızın eşliğinde başlıyor. Ben başlangıç itibariyle pek beğenmiştim. Çok sıkı başladı. Sonra baş karakter Ash okula kütüphaneye gider orada tuhaf ve güzel bir kadınla karşılaşır. Kadın bir kitap verir, Ash'ın ve kendi avuç içlerini çizerek birleştirir ve enerji akışı sağlar. Sonra bir anda kaybolur, boynundaki eşarp Ash'ın boynudadır. Ondan sonra Ash'da nemfoman tuhaf hareketler belirir. Kendi gibi değil, çok rahat ve cüretkar davranmaya başlar. Gerçi çok pısırık bir genç kız değildi ama enerji akışı geçince abarttı kızcağız. Akşam katıldığı partide elbisesini falan sıyırıp atacak biri de değildi tabii.

Ash aslında ailesinin kökenleri, neden kendilerinden bir şeyler sakladıklarını merak ediyor ve arkadaşıyla gizlice araştırıyor ama pek başarılı olamıyorlar. O gelen kadın sayesinde işler karışıyor daha da tuhaflaşıyor. Eve geldiğinde annesi kanlarını korumaları gerektiğini söyleyip, kardeşi ve onu pasaportlarını alıp kaçmaları gerektiğini söylüyor. Sonunda da camdan kendini atıyor.

Kitabın şiirsel bölümlerini, o gizemli havasını beğendiğimi söylemiştim. Ama karmaşık yapısından pek hoşlanmadım. Yeri geldi su gibi okudum, yeri geldi hiç elime almak istemedim. Hatta bazı yerlerde ne yapıyor bunlar, şimdi ne oldu diye kaldım.

Yani ne çok beğendim ne çok beğenmedim, dediğim gibi baya arada kaldım bu kitapta.


Gelelim sevgili yazarımızın tanıtımına;



Kim Liggett aslında küçük yaşlardan beri şarkıcılık ve oyunculukla ilgileniyormuş.

New York'a 16 yaşında gidip, fırsatlar şehrinde şansını yakalamaya çalışmış. American Academy of Dramatic Arts'ta devam ederken bir yandan da seksenlerin ünlü rock grupları ile işlere de imza atmış, back vokallik yapmış. Sonra sanatla uğraşan çocuklar ve müzisyenler için tur girişimine başladı. Jazz sanatçısı Ken Peplowski evli ve iki genç çocukları ve nevrotik köpeği ile Manhattan'da yaşayıp yazarlık yapıyor.

Kitap sizde merak uyandırdıysa şayet facebook sayfamıza bekleriz.

İyi Okumalar...

-Sycorox-


12 Nisan 2016 Salı

Sıfır Noktasındaki Kadın, Neval El Seddavi


 Kitabı, Kitap ve Film Kulübümüzün Nisan ayı kitaplarından olması sebebiyle okudum fakat zaten okunacak kitaplar listemdeydi. Şöyle ki, hakkında hiçbir şey bilmediğim bu kitabın kapağı ve ismi, Goodreads'te karşıma çıktığında beni bir şekilde sebepsizce etkilemişti, hatta kapak resmini Bahadır Baruter'in sanatsal çizimlerine benzettiğim için Nisan kitaplarından biri olunca tutup da kitabın kapağı kimin eseriymiş, acaba haklı olabilir miymişim diye baktığımda şu fotoğraf sanatçısıyla da beni tanıştırdı: Andre Kertesz. Metis Yayınları'nın kitap kapağı seçimlerine bayılıyorum.

 Bu kısa roman, Neval El Seddavi'nin bir proje için Mısır'da cezaevlerindeki kadın hükümlü ve tutuklularla yaptığı röportajlardan doğmuş fakat tüm röportajlardan değil, özel olarak bir kadın, yazarı çok etkilemiş ve bu kadının hikayesi Sıfır Noktasındaki Kadın'ı yaratmış. Firdevs adlı bir kadın hükümlü, idam gününü beklediği Kanatır Cezaevi'nde kimseyle konuşmamakta, kendisiyle röportaj yapmaya gelen herkesi reddetmekte, ziyaretçi kabul etmemektedir. Neval El Seddavi, Firdevs'in bu tutumundan etkilenerek kendisiyle konuşmak için ısrarcı davranır ve kendisinin önce bakışlarından ve insanı buz gibi bir gerçeğe taşıyan hikayesinden çok etkilenir ve Firdevs'in öyküsünü yaşatmaya karar verir. Firdevs, çocukluğundan beri lokmalarını sayan erkeklerin himayesinde yaşamış, özgürlüğünü ancak vücudunu erkeklere pazarlayarak elde edebilmiş bir fahişedir ve yeryüzündeki tüm erkeklerden, içinde yaşamak zorunda kaldığı koşullar nedeniyle nefret etmektedir. Bunu dile getirişi yazarı o kadar etkiler ve Firdevs'in saptamalarını o kadar altı dolu bulur ki araştırmasını bir kenara bırakır, Firdevs'in çocukluğundan başlayarak onu fahişelik yapmaya iten koşulları, fahişelikten nasıl vazgeçmeye çalıştığını ve neden yeniden fahişeliğe geri döndüğünü, gerek ailesindeki erkeklerin, gerekse kendisine bir kurtarıcı edasıyla yaklaşan erkeklerin kendisini asla birey olarak görmediklerini, kız çocuklarının ve kadınların eğitilmesinin önündeki engelleri, yoksulluğun çaresizliğini ve daha pek çok şeyi Firdevs'in ağzından bizlere aktarır. 

 Kanatır Cezaevi'nin (ah o sesteşlik...) duvarları arasından doğup pek çok dile çevrilen roman Metis Yayınları tarafından özenli ve güzel bir çeviriyle basılmış, dünya edebiyatı severler kadar kadın sorunlarına eğilen okurlara da gönül rahatlığıyla önerebileceğim gibi edebi zevki ne olursa olsun herkesin de okuyabileceğini düşünüyorum, kısacık olduğu kadar etkileyiciydi. Üstelik tesadüfen kitabı Şakran'daki cezaevinden dönerken bitirdim, belki tam da hayatımda ilk kez bir cezaevinin duvarları arasına girdiğim için beni gereğinden fazla etkilemiştir.

Not: Film ve Kitap Kulübümüz için: https://www.facebook.com/groups/385668214976401/



 Süper-kuralsız ve sayaçsız bir kulüp olarak her ay öneri ve oylama sistemiyle birer kitap ve film seçip onları okuyup izliyoruz, öneriler sayesinde okuma ve izleme listelerimizi genişletip oylamalar sayesinde de heyecansız hayatlarımıza minik hareketler getiriyoruz, olabildiğince kendi halimizde ve sakiniz, eğer bize katılmak isterseniz Facebook grubumuza üye olup bir sonraki ay için önerilerinizi yazmanız yeterli. ^.^ İsim konusunda bile aşırı heyecansız ve kararsız olduğumuz için tekdüze bir isim almış olmamız sizi yanıltmasın, her ay okuduğumuz ve izlediğimiz şeyler tekdüzelikten ve sıkıcılıktan epey uzak. 

26 Şubat 2016 Cuma

[Blog Tur] Linger No: 1 Ölüm Vahşi Bir Gecedir - Edward Fallon | Ön Okuma

Her yeni başlangıç, bir başka başlangıcın sonundan gelir



Kitap: Linger : Ölüm Vahşi Bir Gecedir  (Linger No:1)
Yazar:Edward Fallon
Orijinal Adı: Linger: Dying is a Wild Night (A Linger Thriller, Book #1)
Çeviri: Mertcan Ölçer
Yayıncı: İndigo Kitap
Basım Yılı: Şubat 2016
Sayfa Sayısı: 285
Tür:Gizem, Suç, Paranormal
Puanım: 4

"Karanlık bir zihnin sizi nereye sürüklediğini tahmin etmekle geçer dedektiflik, o size fısıldadıkça peşinden gidersiniz.
Bazı zihinlerin karanlığı çok derindir, hatta belki karanlık olan kendi zihninizdir."




Merhabalar, yeni turumuzda ilk gün bize konuksunuz. Aslında blog, tur bloğu gibi göründüğünün farkındayız, bir süredir yazmıyor olsak da bu duruma bir el atmanın zamanı geldi de geçiyor. Bu yazıyı yazarken bir yandan da suçluluk içinde kıvrandığımı eklemek isterim. Zira bir çok kitap okusak da yorum neden girmiyoruz anlamış değilim. Maalesef ki, bloglara ilginin yitirilmesi de bunda etken. Bundan sonra daha sık yazmaya çalışacağız diyip, yazıma başlayayım.

Kitap İndigo Yayınlarından yeni çıkan Linger Ölüm Vahşi Bir Gecedir.

Konusu baya gizemli bir suç hikayesi. Branford ailesi anne, baba ve üç çocuğu, köpekleri olmak üzere vahşice öldürülür. Polisler olay yerinde çok da ipucu bulamazlar, aile örnek gösterilen bir ailedir.
Dedektif Kate Messenger gece olay yerine gittiğinde hiç beklemediği iki kişiyi evde bulur. İşte zaten olayı paranormal ve gizemli yapan konu buradadır. Sonrası artık spoiler bence -bu kadarı bile çok aslında-



Kitabı beğendim, gayet sürükleyici ve temiz bir anlatımı var. Yalnız tabi yazım hataları saç baş yolduruyor. Kate Messenger karakterini ünlü polisiye dizisi Castle'ın baş karakteri Kate Beckett'e çok benzettim. Onun da geçmişten gelen bir travmatik olayı vardı mesela.
Gizem kısmına bayıldım, baya merak ettim ne çıkacak altından falan diye. Bir de aşırı hızlı bir şekilde okunuyor. Akşam elinize aldıysanız, gecelemeyi hatta sabahlamayı göze almanız gerekiyor.

Ama dediğim gibi yazım hatalarına puan kırdım baya. Bence yayınevinin buna cidden dikkat etmesi gerekiyor. Onun dışında iyi bir polisiye diyebilirim. Gerçi çok iyi bir polisiye okuru da değilim, diğer kitaplarla ve yazarlarla karşılaştırma yapabilecek kadar en azından.

Şimdi size kitaptan ufak bir tadımlık ön okuma bırakayım buraya ama yetmeyecek, merak edeceksiniz.





İyi Okumalar...

-Sycorox-

4 Şubat 2016 Perşembe

[Blog Tur] Cadı Avcısı - Virginia Boecker | Yazar Tanıtımı



Kitap:Cadı Avcısı
Yazar: Virginia Boecker 
Orijinal Adı: The Witch Hunter
Çeviri: Onur Özkan
Yayıncı: Yabancı Yayınları
Basım Yılı: Ocak 2016
Sayfa Sayısı: 338
Tür: Fantastik, Tarihi Fantastik
Puanım:4


Tenime dağlanarak işlenmiş mühür.
Beni koruyan ve ne olduğumu gösteren mühür. 

Ben On Üçüncü Yazıt’ın bir uygulayıcısıydım. 
Bir cadı avcısı. 

Korkulması gereken kişi bendim. 
En büyük düşmanınız dövüştüğünüz şey değil, korktuğunuz şeydir.



Merhaba yeni turumuz Virginia Boecker'ın Cadı Avcısı kitabı. Cadılı kitaplara bayıldığım için bu kitabı çok sevdim.

Elizabeth ailesini veba'da kaybetmiş, ona destek olan arkadaşı Caleb ile büyümüş ve onunla beraber cadı avcısı olup on üçüncü yazıt uygulayıcılarından, ülkedeki en güçlü avcılardan biri. Kitap Elizabeth'in yaptığı dikkatsizlikler sonucu ve ceplerinde cadıların kullandığı otların bulunması ile hapse atılması ve ölüm fermanının çıkışı ile başladı. 
Sonra hapishaneden kaçıp, hiç beklemediği insanların onu kurtarışı ile hayatı ve yönü değişiyor. Bir de bunlara onunla ilgili bir kehanet eklenince

Cadılar, hayaletler, küçük kahinler, o tekinsizlik en sevdiğim konular. Kitabın tarihi atmosferi ile okuyucu orta çağ'a gidiyor, cadı  yakilma olaylarına şahit oluyoruz Ayriyeten fantastik ağaçlar, peri ışıkları falan çok hoş bir hava veriyor.

Elizabeth karakteri erkeklerin arasında büyüdüğü için sert, hırçın bir karakter. Ben başlarken Elizabeth'in cadıların tarafında olacağını tahmin ederken cadı avcısı çıkması ile ters köşe oldum. Bir de bulunduğu donemin kadınları gibi olmayışı, sert yapısından dolayı arada bir yerde kalışı, aldigi eğitimlerin de etkisi ile erkek fatma modunda olmasi, bu tip kitap karakterleri açısından bakarsak hoşuma gitti.

Yabancı yayınları bu kitap kapağında aşmış iyice. İlk geldiği an gözlerimden kalpler çıkıyordu. Bence cadılı kitap ayracım da çok yakıştı. Çeviri gayet iyiydi, zaten Yabancı yayınlarında çeviri sorunlarına çok rastlamıyoruz.




GelelimYazarımızı tanımaya;






Virginia Boecker çok tatlı bir yazar. O da bizler gibi, kitabın Yabancı Yayınlarından çıkan kapağına bayıldı.

Yazarımız eşi, iki çocuğu ve köpekleri ile beraber Portland'da yaşıyor. Onun bu fantastik havasını yaşadığı yere kolayca bağlayabilirim (zira Grimm dizisinden sonra Portland benim için Amerika'nın en fantastik bölgelerinden)
The Witch Hunter yazarın ilk kitabı ve serisi. Ne diyelim Portland dolaylarında bol bol fantastik kitaplar yazmaya devam etsin.


Tur Programı:

3 Şubat http://sssuigenerisss.blogspot.com/ Kitap Yorumu  | Ön Okuma
4 Şubat http://raflarinarasindan.blogspot.com/ Kitap Yorumu | Yazar Tanıtımı
5 Şubat http://mirielenda.blogspot.com/ Kitap Yorumu |Tanıtım Videosu
6 Şubat http://segesegese.blogspot.com/ Kitap Yorumu  | Kitap Kapakları
7 Şubat http://pinucciasbooks.blogspot.com.tr/ Kitap Yorumu  | Alıntılar
7 Şubat http://thcodex.blogspot.com/ Bunları Biliyor Musunuz?

İyi Okumalar

-Sycorox- 







Related Posts with Thumbnails