26 Mart 2014 Çarşamba

[Blog Tur] 2055: Büyük Hesaplaşma - Teri Terry | Kitap Kapakları


Tehlike dolu dünyada kime güvenebilirsiniz?

Kitap: 2055 : Büyük Hesaplaşma                             
Yazar: Teri Terry                                                                           Orijinal Adı: Fractured 
Yayıncı: Altın Kitaplar
Sayfa Sayısı:359 
Tür: Distopya, Genç Yetişkin
Puanım: 4

"Kyla programlanmadan önceki hayatına dair hiçbir şey hatırlamamalıydı ama geçmişine ait karanlık sırlar gömülü oldukları yerde kalmayacak. 

Huda baskısı ve özgürlük mücadelesi arasında bir savaşın ortasında kaldı ve sağ çıkamayacağı bir çıkmaza doğru sürüklenmeye başlıyor. Ben’i umutsuzca arayışı devam ederken bu sırlar ve yalanlar dünyasında kime güvenebilir? Geçmişinden gelen karizmatik fakat tehlikeli biri, çokça övülen 2054: Çıkış Yok’un bu gergin ve sürükleyici devam kitabında Kyla’yı kendi yolunu seçmeye zorluyor."

2055 : Büyük Hesaplaşma blog turunda bugün bize konuksunuz. İlk kitap ile de yine güzel bir tur gerçekleştirmiştik. 

İkinci devam kitabı güzel bir geçiş kitabı olmuş. Kyla bu kitapta daha bir büyüyor, sağlamlaşıyor bunu ciddi anlamda görebiliyoruz. Artık o çaresiz bakan kız değil, ama kafasında binbir soru ve acı var. 

Ben'in yokluğu çok acı veriyor. Geçmişi ile ilgili ara ara hatırladıkları kafasını kurcalıyor. Birde tabii rüyaları var. 
Aynı zamanda diğer programlananlardan farklı oluşu açığa çıkıyor. Levo'su artık çalışmıyor. Kime güveneceğini bilmiyor, hep diken üstünde. 

Kitabın o karanlık atmosferi aslında bizim şu an yaşadığımız karmaşa ile örtüşüyor. Ben bu yüzden hem beğendim, hem çok bunaldım. Bir de kitabın anlatımı kitaptan beridir bana itici geliyor. Tamam günlük gibi bir nevi ama bu yanı beni sıktı baya. 

Kitabın ilk başları çok sıkıcı gelmişti ama bir 20 sayfa falan geçince onu üstümüzden atıyoruz. Sonlara doğru artık heyecan içinde okuyoruz. 

"Yağmur pek çok işe yarar. 
Etrafımdakiler gibi kayın ağaçlarının da yaşamak ve büyümek için yağmura ihtiyaçları var. 
İzleri siler, belli belirsiz ayak izlerini. İzleri takip etmek zorlaşır ve günümüzde bu iyi bir şey." 


Kitabın bizde çıkan edisyonu orjinal olanı. Bu konuda Altın Kitaplar'ı kutlarım çünkü başka birşey olsaydı üzülürdüm kapak çok etkileyici. Üç kitapta da Kyla'nın ruh halini kapaktaki kızda iyi yansıtmışlar. 


Amerika ve Kanada
Endonezya
Amerika ve Kanada'da  bu kapakla çıkmış. Endonezya edisyonu ise bu şekilde. 
Çok fazla farklı edisyonu yok. Birçok ülke orijinal halini kullanmış. 

Bu kitabı merak ediyorum diyorsanız hemen sizi çekiliş sayfamıza alalım. Bence kaçırmayın diyor yazımı sonlandırıyorum. 

İyi Okumalar...

-Sycorox- 

25 Mart 2014 Salı

Tolkien Okuma Günü



Bugün dünya Tolkien Okuma Günü. 

Şimdi alın en sevdiğiniz kitabını, kıvrılın bir köşeye ve bu karanlık gündemden, bunaltıcı gerçeklikten sıyrılıp bu büyülü dünyaya kendinizi atın. 

Ben kendime İthaki yayınlarından çıkan Alan Lee illustrasyonlu Hobbit kitabını seçtim.

Bugün ayrıca Hobbit filmlerinde elf kralı Thranduil karakterini canlandıran Lee Pace'ın da doğum günüymüş. Kutlu olsun demek düşer bize de.

İyi okumalar...

-Sycorox-


Kitap Çekilişi | İbrahim Öksüz - Evvel Sevda İçinde


Ne zamandır çekiliş yapmıyoruz değil mi? Haydi yapalım! İbrahim Öksüz'ün Evvel Sevda İçinde isimli şiir kitabını dağıtıyoruz. Elimizde de tam dört tane kitap var! Çekiliş bugün başlayacak ve tam olarak bir hafta sürecek; bir haftanın sonunda Evvel Sevda İçinde'nin kopyalarından birini kazanıp kazanmadığınızı görmek için Rafların Arasından'ı yeniden ziyaret etmeniz gerekecek. Kazananların iki gün içerisinde ortaya çıkması gerektiğini de unutmayın; yoksa yeniden çekiliş yapıyoruz:)

Herkese bol şans!
Evvel, Sevda, İçinde,
Amalth.

24 Mart 2014 Pazartesi

Stephen King | Sis ★★☆

Stephen King romanlarini severim. Ozellikle Duma Adasi diye bir kitabi vardir ki benim gibi bir polisiye-gerilim okuyucusunun bile bir hafta boyunca isiklari acik birakarak uyumasina neden olmustur. Oteki yandan Karanlik Oykuler gibi hikaye kitaplarindan pek hoslanmiyorum. Cok tercih edilmeyen hikaye turunu okunabilir kilmak icin kurguyu fazla abarttigina inaniyorum.

Gectigimiz ay Istanbul'daki yogun sis, Stephen King'in Sis isimli bir kitabi oldugunu hatirlatmisti bana ama okunacak oyle cok kitabim vardi ki alisveris listeme eklememistim. Bu aralar beynimdeki bir rahatsizliktan oturu yalniz kalmamam gerekiyor; bu nedenle bir arkadasimin ailesiyle kaldim haftasonu boyunca. Yanimda kitabim da vardi ama kitaplikta Sis'i gorunce dayanamadim ve okumaya basladim, nitekim uc gunde de bitti. Ama kitabi elime alip da Goodreads'e ekleyene kadar bir hikaye kitabi oldugunu bilmiyordum. Bilseydim biraz daha temkinli davranabilirdim.

Acikcasi kitabi pek begenmedim; kitaba adini veren Sis isimli hikayedense Maymun ve Tanrilarin Bilgisayari isimli hikayeleri daha cok sevdim. Hatta Tanrilarin Bilgisayari'ndan cok underground bir gerilim kitabi cikabilecekken hikaye seklinde yazilmasiyla kurgunun heder oldugunu dusundum. Ve hatta Click isimli Adam Sandler filmini aklima getirdi sikca.

Kitapta, belki de icinde bulundugum donemden oturu, hayata baglilik ve hayatta kalma temali cok sayida guzel cumle okudum. Genel olarak kitaptaki hikayelerin tumu hayatta kalma temaliydi zaten; yasamak ugruna neler yapabiliriz? Ve yasamayi gercekten ne kadar istiyoruz? Olum bir kurtulus mudur? Yoksa onemli olan savasmak midir?

Ben savasmayi seciyorum.

Sisler, tanrilarin bilgisayarlari, maymunlar.
Amalth

Bu arada cesitli yerlerden durumumu ogrenip arayan, soran herkese tesekkur ederim. Bana yonelttiginiz sevgiyle kolay kolay olmem ben:)

17 Mart 2014 Pazartesi

Cuma ya da Pasifik Arafı, Michel Tournier


 Fransız yazar Michel Tournier, Cuma ya da Pasifik Arafı'nda ünlü roman Robinson Crusoe'yi yeniden yorumluyor. Robinson Crusoe, dünyanın en bilinen romanlarından biriyken bu romanı neredeyse bir çocuk romanı gibi algılamamıza neden olan anlatımdaki tüm sadeleştirmeleri, bir hayatta kalma hikayesini nispeten sevimli bir macera haline getiren tüm törpülemeleri Michel Tournier en başından, tüm sertliğiyle yazıyor.

 Bu romanı aslında ağır dili ve "Başkası yoksa ben var mıyım?" sorusunu bilindik bir hikayeyi yeniden yorumlarken cevaplamayı denediği için bir felsefe romanı olarak tanıtmam lazım. Özellikle kazadan, Cuma'nın adaya gelişine kadar Robinson'un delilik ile verdiği mücadele, tüm tekrarlarıyla, tüm karmaşıklığıyla okuyucuyu sıkabiliyor. Ancak romanın başında, bildiğim Robinson hikayesini Cuma'nın bakış açısıyla okuyacağımı sandığım için saf bir heyecanla başlamışken Robinson'un adada öldürdüğü bir hayvanın topladığı akbabaların ve diğer leşçil hayvanların romana birden dişlerini bileyerek dalmalarıyla birlikte çok sert bir roman okuduğumun farkına vardım. (Bu da romana alıştıktan sonra daha da çok hoşuma gitti.) Yine de uyarmak gerekiyor, romanda olay örgüsüne, düşünceden daha çok önem veren okuyucular için belki de okunan en kötü kitap bile olabilir.

 Bildiğimiz Robinson hikayesinde hiç anlatılmamış olan Robinson'un yıllar süren yalnızlığındaki cinsel ihtiyaçları ve yine orijinal romanda çok az değinilen yalnızlığın sebep olabileceği delilik ile verilen savaş, bu romanda uzun uzadıya inceleniyor ve orijinal romanda eleştirilmeyen kölelik - efendilik olguları da bu romanda ele alınıyor.

"...Birbirlerinden acımasızca ayrılmış bitkisel karı kocalar tarafından icat edilmiş bu uzaktan döllenme, gözüne duygulandırıcı ve üstün bir zariflikte görünüyordu. Speranza'nın valisinin tohumuna bulanıp York'a kadar uçarak terk edilmiş karısını dölleyecek efsanevi bir kuşu düşlediği oluyordu."

Helene Wecker | Golem ve Cin ★★★★★

Orhan Pamuk, Yeni Hayat isimli kitabına "Bir kitap okudum ve hayatım değişti." diye başlar. Şimdiye dek bu cümleyi sadece Parfümün Dansı ve Dur Bir Mola Ver için kullanabiliyordum; artık bir de Golem ve Cin var. Golem ve Cin bittiğinden beri sürekli dalgalanan bir ruh hali içerisindeyim. Bir boşluk içinde yüzüyorum sanki.

Golem ve Cin, masaldan daha masal; gerçekten daha gerçek bir kitap. Helene Wecker öylesine öyle güzel yazmış; hayatın her noktasıyla ilgili öyle kilit gözlemlerde bulunmuş ve kimi zaman gerçekliğiyle tiksindiren bu durumları hepimizin çocukluğunda dinlediği masallara öylesine güzel yedirmiş ki... Büyüleyici! Tek kelimeyle büyüleyici! Kitap; iyiliğe, kötülüğe, varlığın amacına, Tanrıya, inançlara, korkulara, benliğe, karşılıklara, sevgiye, aşka, sonsuzluğa, sona, ironiye, yaşama, ölüme her şeye dair. Evet, kilden yapılmış bir Golem ile bir Cin'in hikayesini okuyoruz kitapta; karakterlerden biriyle bildiğimiz her şeyi yeniden öğreniyor, diğeriyle öğrendiklerimizi tekrar tekrar sorguluyoruz. Her an bir tarafa düşeceğimiz korkusuyla mantık ile tutkunun arasındaki o incecik çizgi üzerinde yürüyoruz ve sadece ironi soluyoruz. Kadının güçlü, erkeğin zayıf olduğu sayfalarla başlıyor kitap; iyinin kötü, kötünün iyi olduğu sayfalarla sona eriyor. 

Ne kadar çok etkilendiğimi anlatabiliyorum değil mi? 
Emin olun; anlatamıyorum.

Kitabın dili kusursuz; çevirisi mükemmel. Bunun için Can Yapalak ciddi bir alkışı hak ediyor; gördüğüm kadarıyla henüz raflardaki ikinci işi ancak böylesine yerinde, böylesine düzgün cümleler kurmak her babayiğidin harcı değil. Tüm kitapta sadece dört adet imla hatası buldum; 4. Ve bunlar, sadece tek bir harfin yanlışlıkla eklenmesinden kaynaklanıyordu. Bu da çevirmen kadar editörün de büyük bir başarı sergilediğini gösteriyor. Buradan ne anlıyoruz? Bir kitabı satmak için afilli kapaklara, baskılı ayraçlara, parlak sayfalara ihtiyacımız yok. Başarılı bir çevirmen ve doğru bir editör bir araya gelince tertemiz bir iş çıkıyor.

Kitap okurken o minik renkli kağıtlarla en sevdiğim kısımları işaretlediğimi biliyorsunuz. Bu sefer tek bir satırı bile işaretlemedim çünkü elim yeniden Golem ve Cin'e gittiğinde birkaç satırını okuyup kapağını kapatmak istemiyorum. Seneler içinde dönüp dönüp yeniden okuyabileceğim bir kitap haline gelsin istiyorum. Bugün aslında bir "Cin" olduğumu düşünürken zaman ilerledikçe bir "Golem'e" dönüşecek miyim merak ediyorum.

Doğan Kitap'a beni Golem ve Cin'i bir haftada okuyacaklardan biri olarak seçtiği için de çok teşekkür ederim. Tür takıntım nedeniyle böylesine inanılmaz bir kitabı gözden kaçırabilirdim.

Golemler, Cinler, İroniler,
Amalth.




6 Mart 2014 Perşembe

Ted Dekker | Adaletin Gizli Mezarligi ★★★★★

Kitabin son sayfasini az once cevirdim. Normal sartlar altinda kitap hakkindaki dusuncelerimi toparlamak icin hep bir ya da iki gun beklerim ama bu kitap hakkinda bir seyler yazmayi ertesi gune birakamayacagim.

Adaletin Gizli Mezarligi bir polisiye degil; kitaba ait sayfalarda belirtildiginin tersine bir gerilim ya da korku romani da degil. Bu kitap, insanin iyi ve kotu kavramlarini; koleligi ve yargilamayi; gucu ve zayifligi sorgulatan bir roman. Dayak yemek gibi bir sey.

Bosna savasi sirasinda ailesi oldurulen ve bunun uzerine, dunyaya adalet getirmek uzere rahip olan bir Katolik ile kendisini uyusturucu nedeniyle kaybetmis ve en ihtiyaci oldugu anda bir adam tarafindan kurtarilan kayip bir ruhun hikayesi Adaletin Gizli Mezarligi. O gunah cikarma kabininde oturarak adalet dagitamayacagini fark eden David, daha dogrudan bir yol izleyerek kanunun dokunamadigi katilleri, subyancilari, iskencecileri olduruyor. Bir Dexter misali. Diger yanda, hayattan korkusu ugruna bir yil boyunca cam bir eve hapis olan Renee var. Cam hapishanesinden cikiyor ve yasadigi kayiplar ve verdigi sozler ugruna bir adami oldurerek kendi kucuk dunyasina adalet getirmeye calisiyor. 

David, "benim yargicim Tanridir" demek.

Renee ise "yeniden dogus".

Kitabi okurken cok dusundum. Kotu oldugundan emin oldugunuz birini adaleti saglamak ugruna oldurmeyi goze alir miydiniz? Oldurdugunuz kisinin sonraki olasi kurbanlarini kurtarirken o adamin da bir ailesi olabilecegini goz ardi edebilir misiniz? Ya o adami oldurdugunuzde en az o adam kadar suclu olmuyor musunuz? Insanlari yargilayabilir misiniz? Yargiliyorsaniz ya sizi kim yargilayacak? Ted Dekker her seyi sekillendirecek seyin sevgi olacagini soyluyor; adaleti sevgiyle dagitmak mumkun mudur? Adalet biraz olsun zalimlik istemez mi?

Sorup durdum. Daha cok sordum. Daha cok durdum.

Kucuk kiz cocuklarina tecavuz edip olduren bir subyanci katil dusunelim. Bu adam kocaman bir burokrat olsun ve dunyaya baris getirmek ya da cok buyuk bir savasi durdurmak uzere olsun. Boylesi onemli bir burokrata kanun dokunamiyorsa siz dokunur muydunuz? Sonraki kucuk kizlari kurtarmak ugruna savaslarda milyonlarca insanin olmesine goz yumar miydiniz? Ya da milyonlari kurtarmak bir sonraki kucuk kizdan daha mi degerli?

Bu sorularla kafayi yemeyelim diye mi her inanc, insanin canini ancak Tanri'nin alabilecegini soyluyor? O durumda dovulerek oldurulen kendi cocuklarimiz ne olacak? "Ayagim agriyordu, o yuzden sert vurmus olamam" diyebilen kisi kendisini Tanrisinin yerine mi koyuyor?

Boyle iste...
Adaletler, sorular, olumler,

Ve bir de...
Ali, Ismail, Korkmaz,
Amalth.

John Sandford | Gölge Avı ★★☆

Kendimi bildim bileli seri halinde aldığım kitapları hemen ardı ardına okumak ile yazarı ya da seriyi çabucak tüketmemek adına araya birkaç kitap alarak okumak arasında kalıyorum. Hatta, James Patterson'u ardı ardına okuduğum için artık kitaplarından etkilenmemeye başladığımı görmüş ve bunun aslında bir hata olduğunu fark etmiştim. Son iki üç aydır seri halinde aldığım kitaplarda aynı hayatı yeniden yapmamaya çalışıyorum.

John Sandford'un Av Kuralları ile başlayan serisinin ikinci kitabı, Gölge Avı, hakkında yazacağım bugün. Serinin bundan sonraki kitabı, Av Bakışı ancak X Avı, Y Avı, Z Avı şeklinde devam eden serinin sadece üç kitabı çevrilmiş. Dolayısıyla bundan sonraki kitapları orijinal dilinden okumam gerekecek. Bildiğiniz üzere John Sandford'un ana karakteri Lucas Davenport. Serseri, başına buyruk, otorite tanımayan, şiddet kullanmaktan korkmayan, politikacılar tarafından sevilmeyen, çapkın, çok çapkın, daha çok çapkın bir dedektif. İlk kitapta Kuduz Köpek davasını çözen Davenport, bu sefer de aslında sadece istihbarat sağlamak amacıyla birbirini takip eden bir dizi cinayete müdahil oluyor. Farklı topluluklardan farklı tipte insanlar boğazları kesilerek öldürülüyor ancak kurbanların tek bir ortak noktası var; o da her birinin Kızılderili düşmanı olması. E, öldürülen adamlar Kızılderili düşmanı olunca kitapta bol miktarda Kızılderili ile tanışıyoruz. Zaten ilk sayfadan beri kim olduğunu bildiğimiz katil/katiller de asi birer Kızılderili. Ama o Shadow Love yok mu, o Shadow Love!

Kitap, Kızılderililerin meramını ifade ederken çok daha derin bir kurguya sahip olabilirmiş. Bu nedenle yazarın konuyu kurgulaştırırken başarısız olduğuna inanıyorum. Böylesine çok sayıda polisiye üretilirken iyi polisiye ile kötü polisiyeyi birbirinden ayıran şey, ana kurgudan öte aktarılan meramlar ve destekleyici yan hikayeler oluyor. Kızılderililerin katil olduğu bir dünyada, o cinayetler birer ritüel haline getirilebilirdi veya Kızılderili efsaneleri eşlik edebilirdi hikayeye. Dolayısıyla, okuduğum onca sayfada Kızılderililere ait tek bir şey öğrenmedim. Yazar kitabını güçlendirmek için böyle bir yerden yürümeyince de zavallı (!) Davenport, bulduğu kadını öpmek; bir kere selamlaştığıyla sevişmek ve hatta birinin koynundan çıkıp diğerinin koynuna girmek zorunda kalıyor.

Evet, hayal kırıklığına uğradım çünkü Av Kuralları ile ilgili yazımda, karakterin bir sonraki kitapta iyice gelişeceğini ve sonraki kitapları daha çok severek okuyacağımı düşündüğümü söylemiştim. Ne yazık ki öyle olmadı.

Gölgeler, Aşklar, Taş Bıçaklar, Kızılderililer,
Amalth.

1 Mart 2014 Cumartesi

Michael Connelly | Kan Bagi ★★★★★

Son zamanlarda okudugum kitaplar arasinda beni en cok sasirtan Kan Bagi oldu. Daha onceki yazilarimdan da takip edebileceginiz uzere yazarin Kan Bagi dahil olmak uzere toplamda dort kitabini okudum. Okudugum kitaplara dayanarak da hep, Connelly'nin sakin polisiyeler yazdigini dusunmustum. Oteki yandan Kan Bagi ise acayip surukleyici ve surprizlerle dolu bir kitapti.

"Kan Bagi surukleyiciydi" dediysem "ayaklari yere basmayan" ya da sirf adrenalini yukseltmek ugruna "zorlama" bir kurgudan da bahsetmiyoruz. Kitap, yazarin Terry McCaleb karakterini kullandigi ilk romani. Ikincisi, Connelly'nin unlu Harry Bosch'u ile birlikte geciyor. Lakin, sunu da itiraf etmem gerekiyor ki bence McCaleb, Bosch'la kiyaslandiginda cok daha derin bir karakter. Bosch'da o serseri ancak becerikli polis karakteri, sanirim, gereginden fazla goz onunde.

Simdi Bosch'u cekistirmeyi birakip Kan Bagi'na donelim. McCaleb, FBI'in onde gelen profilcilerinden biriyken kalbinde bir sorun yasiyor ve uzunca bir bekleme suresinin ardindan bir kalp nakli ile hayata donuyor ama yasamina devam edebilmesi icin basta onu hayata baglayan isi olmak uzere sevdigi her seyden vazgecmesi gerekiyor. Babasindan ona miras kalan bir teknede yasayan McCaleb'i bir gun cok guzel bir kadin ziyarete geliyor. Ununu duyup kendisinden ozel dedektiflik yapmasini isteyen insanlari reddetmeye aliskin olan McCaleb, bu kadini da basindan savmayi denese de kadinin tek bir cumlesi, McCaleb'i yeniden o tehlikeli kovalamacanin icine cekiyor: "Gogsundeki kalp, hayatini kurtaran o kalp benim kiz kardesime aitti. Ve o bir cinayete kurban gitti. Yasamini ona borclusun; katilini bul."

Anlayacaginiz yine bir kosusturmalar, yine bir organ nakilleri, cinayetler vs. Oteki yandan Connelly, Michael Palmer'a gore bunlari kitabin akisina biraz daha iyi yedirmis. Dolayisiyla Kan Bagi, en az Besinci Tup kadar surukleyici ve heyecan dolu bir kitap.

Daha onceleri Michael Connelly'nin tarzini sevdigimi ancak ugruna olunecek bir kitabi olmadigini ima etmistim. Simdi ise ettigim laflari bir bir yiyorum. Polisiye seviyor musunuz? Basim yili oldukca eski olan bu kitabi bulmakta biraz zorlanabilirsiniz ama kesinlikle arayisiniza deger.

Kalpler, kan baglari ve hayatlar uzerine oynanan "kucuk oyunlar",
Amalth.
Related Posts with Thumbnails