29 Temmuz 2014 Salı

[Blog Tur] 5. Dalga - Rick Yancey | Tanıtım Videoları

Uğrunda yaşadığımız her şeyi yok ettiler. Şimdi de uğrunda öleceğimiz şeylerin peşindeler!


Kitap: 5. Dalga
Yazar: Rick Yancey
Orijinal adı: The 5th Wave
Çevirmen: Uğur Emre Yürük
Yayıncı: Pegasus Yayınları
Sayfa Sayısı: 462
Basım Yılı: Haziran 2014
Tür: Genç Yetişkin, Distopya
Puanım: 4,5

1.Dalga Dünya Karanlığa Gömüldü 
2.Dalga Sadece Şanslı Olanlar Kurtuldu 
3.Dalga Sadece Şanssız Olanlar Sağ Kaldı 
4.Dalga Tek Bir Kural Geçerliydi: Kimseye Güvenme 
5.Dalga Artık Kimse Ne Olacağını Bilmiyor 

 5. Dalga yaklaşırken tek başına kalmış olan Cassie ıssız bir otobanda onlardan kaçmaktadır. İnsana benzeyen Ötekiler, kırsal alanda karşılarına çıkan herkesi öldürmektedir. Dünya'da hayatta kalan son insanların peşindedirler. Cassie ilk başlarda "hayatta kalmanın tek yolu yalnız kalmaktır" inancına sıkı sıkıya sarılsa da gizemli ve cazibeli Evan Walker'la tanışınca fikri değişecektir. Erkek kardeşini, hatta belki de kendini kurtarabilmesi için Evan onun tek çaresidir. 
Ancak Cassie bir seçim yapmalıdır: Güven mi, çaresizlik mi? Meydan okumak mı, teslim olmak mı? Hayat mı, ölüm mü? Pes etmek mi, ayağa kalkmak mı?


Kitap Oburları'nın 5. Dalga turunun son gününde bize konuksunuz.

Yine harika bir kitap ve tur geçirdik. Kitabı içimizden beğenmeyip, burun kıvıran olmadı. Heyecan içinde, severek okuduk.

Konuya gelirsek kısaca dünya'yı uzaylıların istilasını konu alıyor. Bu istila bizim alışık olduğumuz gri, koca kafalı sevimli uzaylı imgesinin tamamen dışında. Önce 1. dalgada elektrikler kesiliyor, 2. dalgada deprem ve tsunami oluyor, 3. dalga'da dünyaya bir virüs yayılıyor ve kalanların büyük bir kısmı telef oluyor, 4. dalga ve en tehlikelisi insanların içinde yer alan uzaylılar.

Bu aralar Uzaylılar ve Reptilianlar ile baya araştırma yapıp konuları küçük çaplı yutmuşken, bu kitabı da okuyunca ciddi anlamda paranoya yaptım. İnsan düşünmeden edemiyor, uzaylılar bir gün istila etmeye kalksa bunu göz göre göre gemilerini indirip, gri adamları ile yapmazlar.

Kitap çok sağlam bir genç yetişkin romanı. Karakterler zor bir durum olmasına rağmen pısırık değil, hatta çoğu yerde eğlenceli ve komikler. Sadece anlatıcının çok kişi olmasından mütevellit, geçişlerde bu kim ya oldum şahsen. O kısımlar yüzünden puan kırdım.

Cassie karakteri, sağlam, güçlü ve esprili bir genç kız. Filmi için seçilen oyuncuyu da beğendim. Filmi merak ediyorsanız şayet sizi Suigeneris'e alalım.


Diğer karakterlerde de boş, falso yoktu. Cassie'nin kardeşi Sam ufaklığı bile yer yer harika espriler patlatıyordu.

 "Darth Vader'a benziyor" diye fısıldadı Sammy. 
"Sesi de aynı onun gibi."

Sammy elini Onbaşı'ya uzattı. "Yolu göster, Vader!"



Siz de uzaylılarla ilgili bir distopya arıyorsanız doğru kitap diyebilirim. 
Sağlam, esprili ve bir o kadar da geren, paranoya içinde bırakan bu kitabı okurken heyecan içinde nasıl bittiğini anlayamayacaksınız. 


"İnsanların bazıları sığınacak yer buldu, bazılarıysa kaçtı. Bazıları evlendi. Bazıları boşandı. Bazılarıysa çocuk yaptı. Bir kısmı da intihar etti. Etrafta zombiler gibi dolaşıyorduk, ifadesiz yüzlerimizle tıpkı robot gibiydik, ortada nelerin döndüğünü anlamaktan acizdik" 



Şimdi sizi kitabın dalga dalga tanıtım videolarıyla baş başa bırakayım. 









Tur Takvimi 


22 Temmuz: thcodex.blogspot.com - Ön Okuma
23 Temmuz: fanboyungunluguu.blogspot.com- Uzaylı İstilasında Hayatta Kalma Klavuzu
24 Temmuz: segesegese.blogspot.com- Yazar Tanıtımı
25 Temmuz: mirielenda.blogspot.com - Bunları Biliyor Musunuz?
26 Temmuz: kutsalyorumcu.blogspot.com- Alıntılar
27 Temmuz: sssuigenerisss.blogspot.com- Film Hakkında
28 Temmuz: sohbetedecekkimseyok.blogspot.com - Kitap Yorumu
29 Temmuz: raflarinarasindan.blogspot.com - Tanıtım Videola


İyi Okumalar 

-Sycorox- 

27 Temmuz 2014 Pazar

Laurentian Kütüphanesi (Biblioteca Medicea Laurenziana)


Merhaba, bu pazar günü geçenlerde yazdığım Cehennem kitabında geçen ünlü, Michelangelo'nun Laurentian kütüphanesine gidelim. 
Floransa'da San Lorenzo'da yer alan bu yapı, oldukça gösterişli. 


Burası okuma salonu. 

Kitaplar olası çalınmalara karşı zincirlenmiş. 
Tahmin edersiniz ki çok önemi olan, tek ve kopyası olmayan eserler

Tavan ve zemin resmen sanat eseri. Gidince bir yukarı, bir aşağı bakmaktan şaşkına dönebilirsiniz :)


Pencereler ise vitray. 

Ve Michelangelo'nun en önemli eserlerinden kütüphaneye çıkan merdivenler. 
Mimarlık tarihinde çok önemli bir yeri var ki, kendi başına ayakta duran ilk merdivenmiş. 
Gri taş merdivenler, aslında taslak çizimlerinde ceviz ağacı olarak düşünmüş ama sonra taş merdivenlere dönmüş. 

Yukarıdan da oldukça haşmetli gözüküyor. 

Bunlar da Michelangelo'nun kütüphane için çizimleri. 





Floransa'ya giderseniz bu Michelangelo'nun şaheserine uğramadan geçmeyin. 




-Sycorox- 

Pastoral Senfoni ~ Dar Kapı, Andre Gide

 


Andre Gide'in Pastoral Senfoni ve Dar Kapı isimli eserleri, Cem Yayınevi tarafından birlikte basılmış. 

Pastoral Senfoni, ismini Beethoven'ın aynı isimli bestesinden almakta. Hikayesi başlarda kesinlikle The Enigma of Kaspar Hauser filmini anımsatan Pastoral Senfoni, daha sonra çok daha değişik bir yöne gidiyor. Bir rahip, bir gün yolundan döndürülerek ölmek üzere olan bir yaşlı kadının son anlarına huzur vermek için metruk bir eve götürülür. Bu metruk evde, yaşlı kadın öldüğünde tamamen kimsesiz kalacak olan bir genç kız olduğunu fark eden rahip, genç kızın üstelik kör ve dışarıyla iletişim kuramayacak bir ruh hali içinde olduğunu da öğrenince kızcağızı yalnız bırakmak istemeyip kendi evine götürür. Genç kız sadece sobanın yanında dizlerine sarılarak oturmakta, saatlerini başka hiçbir şey yapmadan geçirmekte, kimseyle konuşmamakta, konuşulanları anlamamakta, kendi kafasının içindeki dünyada yaşamaktadır. Rahip, Gertrude adını verdiği  bu kayıp ruhu ilk başta kurtarılması gereken bir yükümlülük olarak kabul ederken daha sonra kızın iç dünyasına ulaşabilmek için elinden geleni yapacak, genç kızın saflığını, duruluğunu keşfettikçe bu günahsızlığa karşı büyük bir hayranlık duymaya başlayacaktır. Çevresini göremeyen genç kıza doğanın güzelliğini Pastoral Senfoni aracılığıyla anlatan rahip ile Gertrude'un ilginç hikayesi çok güzel bir hikaye, şiddetle tavsiye ederim.

Dar Kapı ise belki Pastoral Senfoni'nin güzelliğinin yanında sönük kalıyor olabilir. Aslında olanaklı iken birtakım olaylar sonucunda umutsuz bir aşka dönüşen bir ilişkinin hikayesinin anlatıldığı Dar Kapı, özellikle "kafada yaratılan birini sevmek" olgusunu çok güzel örnekliyor. Dar Kapı'yı da beğendim fakat Pastoral Senfoni benim için okuduğuma daha mutlu olduğum bir hikaye oldu.

26 Temmuz 2014 Cumartesi

Cadı* Prinkipo'da Büyülü Bir Arayış | Oylum Yılmaz


Yoksa kırklara mı karıştılar, yoksa kırkların bizzat kendisi miydi onlar...


Kitap: Cadı* Prinkipo'da Büyülü Bir Arayış
Yazar: Oylum Yılmaz
Yayıncı: Sel Yayınları 
Sayfa Sayısı: 111
Tür: Roman, Büyülü Gerçeklik
Yayım Yılı: Ocak 2012
Puanım: 4.5


Hiçbir şeydim, hiçbir şey oldum.

Yaz kızım, çocuğum, öyle aval aval bakma, işte bunun hikayesini anlatacağım, dedi gibi geldi bana...

Sen Ada'nın hikayesini anlattığını zannedeceksin, bense hiçliğimi...

Yine masal tadında büyülü, efsunlu, düşlerin içinden bir kitap. 
Öyle ki bitince bir süre büyüsü üzerinize siniyor, bir tarafınız Prinkipo'da kalıyor. 
Masal tadı demişken, büyüklere karanlık, melankolik bir masal. 

"Düşle gerçek, uykuyla uyanıklık arasının rengi alacada, ki yüzü karanlığa dönüktür onun hep, ilerliyorum bu sefer Ümran benim elimi tutuyor gibi."

Öncelikle söyleyeyim Prinkipo yunanca'da Prens adası demekmiş, eskiden adaların ismi zaten Prens adalarıymış. Sonra Büyükada, Heybeli ve Burgazada olarak değişmiş. 

Yazar eski ismini kullanarak kitabın büyülü atmosferine lirik bir hava katmış. 

Kitap anlatıcının Ümran'ın hikayesini anlatmasıyla başlıyor. Muhtemelen anlatıcı bir yazar ve Ümran'ın enteresan havasından etkilenmiş olacak ki onu ele alıyor. 

Ümran ise adanın en güzel ve en tuhaf  ve tekinsiz insanı. Adalıların, çocukluğundan beri şeytan diye yaftaladıkları, annesinin musibet, babasının ölse keşke diye baktığı, hiçbir kalıba sığdıramadıkları cadı. 
Zamanında sevdiği adamın ailesinin onu istemeyişi ile iyiden iyiye vahşi tabiatlı olup çıkmış. 

Ümran adanın en havalı kadını, terzilik yapıyor, moda ondan sorulur. Kırmızı ruju, ojeleri, Semra Özal gözlükleri ile deli dolu, biraz korkutucu, ama çoğu zaman ilgi uyandırıcı bir kadın o. 
Aşık bir kadın, aşkını yaşayamayınca hırçınlaşan, karanlığa yürüyen. 
Fal bakar, Kocakarı ve İren ile birlikte adanın ruhunu kovalar. Farklıdır, çocukluğundan beridir diğerleri gibi olmadığı için daha çok karanlıklaşır, delilik olgusu onun için bir kaçış, özgürleşmedir adeta.  

"Bu delilik durumundan hiç mi hiç mustarip değildi, biliyordum, hatta onun için bir tuhaf övünç meselesiydi deli olmak, aklına estiğini yapmak, ağzına geleni uluorta sakınmasız konuşmak; fallardan alıyordu gücünü, herkesin her  şeyini biliyor, yeri geldiğinde tüm katakullileri, cümle ikiyüzlülükleri, arkasından deli diyenlerin yüzlerine yüzlerine vurabiliyordu"

Hikayemiz çok normal gelse de Ümran bir yandan da adanın cinlerine karışmıştır.
Ada'nın "eskileri" Bizans'ın büyücü kraliçesi İren, onun annesi papazların elinden kurtulmuş Kocakarı, ve simsiyah karanlık, yakışıklı, korkutucu Ferman. 




Bir süre sonra Ümran kaybolur. Anlatıcının hikayesi başlar. Onu her yerde arar. Bu arada Kocakarı, İren ve Ferman onu yalnız bırakmazlar. Ümran ile anlatıcının hikayesi birbirine karışır. 

Ve anlatıcı kendini bulma yolunda, Ümran gibi kaybolmayacağının altını çizercesine tipik bir kadın davranışına girişir, evini temizler, bahçesini düzenler, yemekler yapar dimdik ayaktayım der adeta eskilere, dünyaya ve Ada'ya. 

Kitap aslında bir kaybedişin, arayışın ve sonucunda kendini buluşun, en önemlisi de kadının  romanı. 
Adalar çok hoşmuş diye düşünmeyin, ada'nın büyülü, kasvetli havası o denli iliklerimize işliyor ki, cinler, koca benekler, ruhlar, kocakarı hikayeleri, kırklara karışma deyimleri sarmalıyor bizi. 

"Ağlayan bir kadının şarkısını, gerçekten ağlamayanlar duymaz, sen gözyaşlarımın ağaç diplerindeki izlerinden sesimi buldun."


Büyülü gerçeklikten bahsetmiştim kısa bir süre önce, bu kitap'ta da başarılı bir örneğini göstermiş bize yazar. O tekinsizlik, olabilirlik, abartı fantastik sınırına kaymadan verilmiş. 
Mesela anlatıcının İren ile ağladığında Ada'yı su basması, insanların çok yağmur yağdı sanması. 

Yazar'ın ilk kitabı olmasına rağmen anlatımı çok güçlü ve usta. 
Yeni kitaplarını sabırsızlıkla beklediğim yazarların içinde yer aldı hemen. 

Yazarına değinmişken Oylum Yılmaz'ın çocukluğu ve gençliği de Büyükada'da geçmiş. 
Radikal Cumartesi, Radikal İki, Taraf, Referans, Birgün gibi gazete ve dergilerde çalışıp, içerik editörlüğünü yaptığı için, o edebiyat eklerinin takipçisiyseniz onu tanıyorsunuzdur muhtemelen.  
Şimdilerde Sabit Fikir dergisinde yazıp, Bodrumda yaşıyor. 


"Ama senin için sevinmenin zamanı geldi, çabaların, arayışın ödülsüz kalmayacak, senin için eski gecenin dini geldi, buradasın, bu zamandasın çünkü yazgının en sağlam en kara köklerinden birine geldin, buradan ilerisi hiç değişmeyecek, papazların delilere işkence ettiği, kraliyet soylularının kendi ailelerinden olanları sakatlayıp hapsettiği bir ada seninkisi, gördün işte göreceğini, şimdi başkalarının karanlık masallarından çıkma vakti." 

Şimdiye kadar Adalar'a hiç gitmedim, gitmeyi çok istediğimi eklemem gerek. 
Ve oraya ayak bastığımda sanki İren, Kocakarı, Ferman ve tabii Ümran karşılayacaklar gibi gelecek artık

Orada yürürken, çarşıda, sokaklarda , Manastırda, Aya Yorgi'ye çıkarken, hep onlar sanki peşimdelermiş gibi hissedeceğim. 


İyi Okumalar

-Sycorox-


24 Temmuz 2014 Perşembe

Gecegezen Kızlar | Tomris Uyar

"Gece, bedeninden soyulmuş, boşalmış bir iç gömleğiydi. Herkesindi."

Kitap: Gecegezen Kızlar
Yazar: Tomris Uyar
Yayıncı: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 90
Tür: Öykü, Masal
Yayım Yılı: 4. Baskı Mayıs 2014
Puanım: 5 


"Düşe kan yürüdü. 
Gecegezen kızlar uzaklarda bir balkonda, kendini asmış bir adamın rüzgarda kımıldayan, usulca sallanan karaltısını seçti. 
Kilisede bir mezzosoprano ses, bir ağıt söylüyordu."

Tomris Uyar'ın ilk okuduğum  kitabı Gecegezen Kızlar oldu. Evet ismi çok dikkatimi çekti, masal tadındaki öyküleri merak ettim.

Öyküler; Hansel ve Gretel, Kırmızı Şapkalı Kız ile Mavi Sakal, Fareli Köyün Kavalcısı, On İki Dansçı Prenses, Uyuyan Güzel, Kül Kedisi, Fesleğenci Kız Sabırtaşının Şehzadesi ve Çingenesi, Çizmeli Kedi, Pinokyo gibi masallar, yunan mitleri günümüz hayatına uyarlanıp öyküleştiriliyor. En büyük özelliği ise öykülerin hangi masal olduğunu net olarak çıkaramıyoruz.

Kısa bir kitap olmasına rağmen hemen bitmiyor, dikkatli, sindire sindire okumak gerekiyor. Hızlı hızlı okunacak bir kitap değil.

Zaten son zamanlarda aklımı şu kurcalıyor. Hızlı hızlı, akıcı bir şekilde okunan kitaplar mı iyi kitap ölçütü, yoksa ağır ilerleyen, düşündüren, dönüp dönüp sayfaları tekrar okuduğumuz kitaplar mı?
Ben sanırım ikincisini seçmeye başladım.

Gecegezen Kızlar esasen kadın öyküleri. Masallarla yoğurulmuş, gündelik hayattan kadın manzaraları. Bu kadınlar yalnız, melankolik. Bu kadınlar pasif değil, kendine yetebilecek, geceleri gezebilecek hale gelen kadının dönüşümünü masal tozuna ile bulayarak önümüze sunuyor.


"Kafka'yı çok mu seversiniz?" dedi Genç Adam.
"Çok. Belli aralıklarla döner döner okurum. 
"Bana çok karanlık gelmişti işte ilk okuduğumda. Belki de daha yalın, daha gerçekçi, aydınlık bir edebiyata ilgi duyduğumdan."
"Sizin yaşınızdayken bana da öyle gelmişti. Ama sonraları, zamanla, karanlık ve ya da kapalı yanı pek kalmıyor. Gündelik gerçeğin düşünülemeyecek kadar korkunç olabileceğini kavrıyorsunuz."

Yıldızlı Hibiscus çayı ve Gecegezen kızlar öyküsü.
Bambaşka bir evrene dalıyorsunuz bence deneyin. 


Kitapta aralara saklanmış büyük sözler var. Mesela "Dünya senden yazı bekliyor" gibi.

“Zaten tarih dediğin, uzun bir gece boyunca görülen düşlerin, düşlenen görüntülerin akıp gitmesi değil midir?” gibi.

 Vuruyor, düşünüyorsunuz, altını çiziyorsunuz, o cümle, söz oradan ayrılıyor, sizin hayatınızdaki en önemli bir anıya dokunuyor."Biri geliyor, hayatımıza bir makas atıyor, o yaşadığımız bölüm, bütününün dışına düşüyor."  dediği gibi. 

Bana en tuhaf gelen yerleri eski cümlelerin olmasıydı. Zipzip, Ağu, epeski, vekanüvis gibi. Ama alışıyorsunuz zamanla.

Eğer benim gibi hayalci iseniz, gerçeklikle masal ayırımındaki o çizgide yaşayan biriyseniz bu öyküleri çok seveceksiniz. Lakin realist biriyseniz, Tomris Uyar'ın en zayıf kitabı diyebilirsiniz (diğer kitaplarını okumadığımdan bir karşılaştırma yapamadım) Diğerlerini hemen edinmeyi istediğimi söylemesem de olur aslında.

"Düşlerini sakın bırakma" dedi. "Özel düşlerini kimseye kaptırma sakın."


İyi Okumalar

-Sycorox-







22 Temmuz 2014 Salı

Cennet ve Cehennemin Evliliği | William Blake

"Karşıtlık Hakiki Dostluktur"


Kitap: Cennet ve Cehennemin Evliliği
Yazar: William Blake 
Orijinal Adı: The Marriage of Heaven and Hell
Çeviri: Rahmi G. Öğdül
Yayıncı: Altıkırkbeş
Basım Yılı: 1997
Tür: Şiir 

"Karşıtlıklar olmaksızın ilerleme olmaz. 
Çekim ile İtim, Us ile Enerji, Aşk ile Nefret İnsani varoluş için gereklidir.
Bu karşıtlıklardan dinsel olanın İyi ve Kötü dediği doğar. 

İyi, Us'a boyun eğen, edilgen olandır. 

Kötü, Enerjiden doğan, etkin olandır. 

İyi Cennettir. Kötü Cehennem. "



Cehennem'i okurken tesadüf eseri kitaplığımdan okunmamış Altıkırkbeş Yayınlarından çıkmış, şimdi basımı olmayan Cennet ve Cehennemin Evliliğini bulmuştum. Orada kısaca bahsetmiştim. 
Eğer yolunuz sahaflardan geçerse bu kitabı mutlaka bulmanızı söylemem gerek, çok önemli ve kitaplıkta olması gereken eserlerin başında geliyor diyebilirim. 
Oturup bir çırpıda okumanıza gerek yok, ben Cehennem ile beraber okumuştum lakin birkaç kere daha sindirerek okumam gerek diye düşünüyorum. Çizimlerle beraber şiirlerin İngilizceleri olduğu için, ister çevirisini, isterseniz de orijinalini okuyabilirsiniz.
Çeviri ne kadar iyi dahi olsa böyle önemli kitaplarda insan orijinal dilini arayabileceği için en çok o kısmını sevdiğimi söyleyebilirim.
Yoksa basit bir genç yetişkin kitabını illa ingilizce okumalısınız diyenleri anlamıyorum.
Aynı zamanda İş Bankası yayınlarının çıkardığı Masumiyet ve Tecrübe şarkıları da önerilen, alınmaya değer Blake kitaplarındanmış. Ben listeme ekledim.

William Blake çok sevdiğim ressam ve şair olduğu, ayrıca mistizm ile yakından ilgilendiği için kendisini büyük hayranlık duyarım. Küçüklüğünden beri melekleri gördüğünü, ruhçulukla ilgilendiğini söyler.

Bahçede karısı ile çırılçıplak oturup John Milton / Kayıp Cennet (Paradise Lost)  okurlar.
Görenlere de "ne var Adem ve Havva" derler pişkince :)
Özellikle o kitap için çok enteresan bir yorumu vardır. Milton'ın Tanrı ve Cennetten bahsederken tutuk olup, Cehennemden ve Şeytan'dan bahsederken şairliğini konuşturarak tarafını belli ettiğini söyler.

Ölürken son çalışması da eşi Catherine Sofia'nın resmidir.
Özellikle Hecate, or The Night of Enitharmon's Joy benim en sevdiğim eseridir.
Çok sanatçıya ilham kaynağı olmuştur.
 Nietzsche, Yeats, Edgar Allan Poe, Baudelaire gibi isimlerin hayran olduğu bir dahi.
 Onlardan biri de Jim Morrison'dur. The Doors'un kuruluşunda William Blake'den ilham aldığı söylenir. Yine Robert Plant söz yazarken büyük ilham almıştır.
Bruce Dickinson'un solo albümü Chemical Wedding'de Blake etkileri görülür. Jim Jarmusch  ise Dead Man filminde karakter olarak kullanmıştır.
Norveçli Black metal grubu Ulver bu kitap üzerine albüm yapmıştır buradan dinleyebilirsiniz.


"İngiliz asaleti büyük bir yanlış anlaşılmadır. O gri adada asil olan tek insan William ... asaleti o kadar büyüktü ki, kendisinden sonra yaşamış tüm İngilizlere yetti." der Hakan Günday Ziyan'da.


William Blake'e ilham veren isim Dante'ydi. İlahi Komedya'ya büyük yer vermiştir çizimlerinde.
Eğer merak ederseniz buradan görebilir, bilgi alabilirsiniz. Kesinlikle görülmeye değer.




"Algının kapıları temizlenirse, her şey insana olduğu gibi, sonsuz olarak gözükecektir. 
Çünkü insan, her şeyi mağarasının daracık çatlaklarından görecek denli kendisini kapatmıştır. "






İyi Okumalar

-Sycorox-

19 Temmuz 2014 Cumartesi

Cehennem | Dan Brown


BURADA, BU TARİHTE DÜNYA SONSUZA DEK DEĞİŞTİ

Kitap: Cehennem (Robert Langdon #4)
Yazar: Dan Brown
Orijinal Adı: İnferno
Çeviri: Petek Demir- İpek Demir
Yayıncı: Altın Kitaplar
Sayfa Sayısı: 574
Tür: Macera, Gizem
Puanım:4.5

"Ben Gölge'yim. 
Acılar kentinden kaçarım. 
Sonsuz kaderin içinden uçarım. 
Arno Nehri kıyısında nefes nefese sürünüyorum... Via dei Castellani'ye doğru sola dönüyor, kuzeye yöneliyor, Uffizi'nin gölgelerinde koşturuyorum. 
Hâlâ peşimden geliyorlar. 
Şimdi, tükenmez bir kararlılıkta avlanırken ayak sesleri daha yükseliyor. 

Yıllarca peşimi bırakmadılar. Onların bu ısrarcılığı, yeraltında kalmama...arafta yaşamama...khthonik bir canavar gibi toprağın altında çabalamama sebep oldu. 

Ben Gölge'yim. "

Kitap çıkmadan deliler gibi istiyordum. Ama o dönemde o kadar gürültü kopardı ki, soğumuştum. Aradan baya zaman geçtikten sonra, okuma zamanım gelmiş dedim. 

Öncelikle Robert Langdon hayranlarından biriyim. Ve tabii sanat tarihine de ayrı bir ilgim olduğu için kitabı severek, hatta bayılarak, notlar alarak, aralara kağıtlar sıkıştırarak okudum. Zaten o kadar sanat eseri var ki, kitabı bırakıp bir araştırma yapıp sonra devam ediyorsunuz. Onun için okurken pc açık olması gerek. Ayriyeten yıllardır Floransa'ya ayrı bir sevgim vardır, çok eskiden gelen Da Vinci hayranlığım yüzünden. Yo hayır Dan Brown sebep olmamıştı buna, Ntv'nin Da Vinci belgeseli başlatmıştı her şeyi. Zamanında Popüler Tarih dergisi cdlerini vermişti de hatmetmiştik. 

Konumuz, Robert Langdon'un Floransa'da bir hastanede başından vurulmuş bir şekilde gözlerini açmasıyla başlıyor. Oraya nasıl geldiğini, o şehirde ne yaptığını hiç hatırlamıyor. Ama geldiğinde "Ve Sorry" diyormuş ve biri onu öldürmeye çalışmış. Ayrıca sürekli gördüğü kabuslar var, kan kırmızısı bir nehrin karşısından kendisine "Ara ve Bul" diye seslenen  gümüş saçlı bir kadın, toprağa baş aşağı gömülü can çekişen bedenler.
Hastane odasında kirpi saçlı bir kadın tekrar onu öldürmeye kalkar, oradaki sarışın doktor ile elinden kurtulurlar. Doktor'un evine giderler. Doktor Sienna ona ceketinin iç tarafında bir şey olduğunu söyler. 

Peki oraya ne gizlenmiştir ve anlamı nedir?

Langdon Sienna'nın bilgisayarından kendisi ile ilgili taramalar, yapar mail adresine bakar ama hiçbir şey bulamaz. Sonra elçiliği arar, kendisini almalarını ister. Adres olarak karşılarındaki oteli verir. Otel'e önce kirpi saçlı, onu öldürmek isteyen kadın gelir, sonra harekat ekipleri. Sienna ile Robert Langdon zor kaçarlar. 
Peki kendi hükümeti onu neden öldürmek istiyordu? 

Ondan sonra büyük bir koşuşturma başlar. Boboli bahçelerinden, Buontalenti mağarasına, Pitti sarayından, Vasarı koridoruna, Palazzo Vecchio'dan, Venediğe ve oradan İstanbul'a giden, bir gün içinde geçen soluksuz bir macera.

Özellikle konunun Dante üzerinden gitmesi çok hoşuma gitti. İlahi Komedya şimdiye kadar kimlerin ilham perisi olmadı ki?

Romanı çok sevdim. Yine bir günde okudum, dayanamadım, bırakamadım elimden. Bir de onu okurken kitaplığımda çok eskiden aldığım 97 basımı William Blake'in Cennet ve Cehennemin Evliliği kitabını tesadüfen bulmam çok iyi oldu. Blake'in İlahi Komedya etkisi altında kalıp yaptığı çok illustrasyon vardır, ilerleyen zamanlarda onlara da bir el atmayı istiyorum. Cennet ve Cehennemin Evliliği Altıkırkbeş yayınlarından çıkmış ve baskısı tükenmiş. Sahaflardan edineceksiniz muhtemelen. Daha ayrıntılı bir post yaparım onunla ilgili.


Dan Brown'un Cehennem'inde en sevdiğim karakter Bertrad Zobrist oldu. Açıkçası bu kadar keskin bir deha'ya şapka çıkartmak gerek. Aynı zamanda spoiler vermemek için bahsetmeyeceğim ama kitabın sonunda yaptığı şeyi görünce açıkçası bu olay acaba yapıldı mı dedim. Birde açıkçası ben ondan daha korkunç bir şey yapmasını bekliyordum, sonunda hayal kırıklılığı ile karışık çok saygı duydum adama.

Bütün olayların bir gün içinde geçmesi insanı daha bir heyecana sürüklüyor. Düşünsenize bir gün içinde muazzam bir Floransa, Venedik ve İstanbul turu atıyorsunuz nereden bakarsanız.

"Cehennemin en karanlık yerleri,
Buhran zamanlarında tarafsız kalanlara ayrılmıştır."

Sevmediğim ufak puan kırdığım yanı, seride sürekli Robert Langdon kadınlarının olması. Yani James Bond gibi, Doktor gibi olmaya çalışıyor sanki Dan Brown karakteri yaratırken. Özellikle bu kitabı sinematografik bakış açısı ile yazmış. Ha bu beni çok rahatsız etti mi? Hayır. Filmi de deli gibi merak etmemi sağladı bilhassa


Kitap 2015 Aralık ayında film olarak izleyicilerle buluşacak deniliyor. Yine Robert Langdon olarak Tom Hanks'i göreceğiz. Bertrad Zobrist'i ise Loki'miz Tom Hiddleston oynamalı. Jake Gyllenhaal ismi de geçiyor fena olmaz aslında.  Sienna ise Emma Roberts olabilir. Dr. Sinksley ise Helen Mirren. Benim hayali castım bunlar. Peki siz kimleri düşünüyorsunuz?

Şimdi kitapta yer alan eserler hakkında biraz değinmek istiyorum. Yazım çoook uzun olacak sanırım ama bunları yazmadan duramayacağım.


Botticelli La Mappa dell Inferno (Cehennem Haritası)
Langdon ve Sienna'nın kaçış rotası



Boboli Bahçeleri.

Pitti Sarayı
Buontalenti mağarası


"Ortasında 'Yıkanan Afrodit' in doğal ölçülerde bir heykeli duruyordu. Duruma çok uygun düşen bir endişeyle omzunun üzerinden bakıyor gibi görünüyordu."




Vasari Koridoru




88. sayfada bahsedilen Rodin'in İlahi Komedyayı anlattığı Cehennem Kapısı.


Kapının üstündeki 3 gölge



Stradanus'un Styks Nehrine batmış cesetler üzerine kürek çeken Phlegyas resmi


Yine Styks Nehri Phlegyas Dante ve Vergilius. Gustave Dore Gravürü


Gustave Dore taş baskısı.
"İçeri girenler, dışarıda bırakın her umudu"

Gustave Dore
"Çıplak bedenlerin oluşturduğu bir kalabalığın üzerinden birbirinin üstüne tırmanan hastalıklı bir deniz..." 


Kara Ölüm Maskeleri. 
Venedik karnavalında çok görülür. Zamanında Venedikte Ölümcül salgında doktorlar bu maskeyi giyerlermiş. Bir ilginç bilgi de, hastalığı sıçanların getirdiği anlaşılınca, gelen gemilerin yüklerini boşaltmadan önce kırk gün açığa demirleyip beklemelerini gerektiren kanun çıkarmışlardı. Günümüzde, İtalyancası quarantina olan karantina kelimesinin nereden geldiğini açıklar.


Santa Croce meydanındaki Dante heykeli.



 II Duomo ve Gitotto'nun çan kulesi. 


Loggio dei Lanzi'de Medici Aslanları


 "Dante'yi Floransa surlarının dışında elinde bir İlahi Komedya baskısını tutarken gösteren Michelino'nun ikonik freski... Geri planda teraslı Araf Dağı cehennem kapılarının üzerinde yükseliyor"



Michalengelo Son Hüküm


Son Hüküm'den Kharon. "Bu, Dante'nin öfkeli sandalcısı Kharon, ayrılan yolcuları küreğiyle dövüyor."



Botticelli - Venüs'ün Doğuşu resmi

 "Botticelli'nin ünlü Venüs'ün Doğuşu tablosu, kuzenine yatağının başına asacağı, cinsel açıdan tahrik edici bir düğün hediyesi vermek isteyen Lorenzo de'Medici'nin siparişiyle yapılmıştı."

Veccio dünyanın ünlü yaya köprüsü

Palazzo Vecchio
Beşyüz Salonu.

Duvarlar bir taraf Leonardo da Vinci diğer taraf  Michelangelo tarafından resmedilmiş. 

Asma tavan ise Vasari'nin resimleriyle süslenmiş. 

 6 dinamik heykel  Herakles'in Görevleri duvara asker gibi sıralanmış. 



Vasari'nin Cerca Trova "Ara Bulacaksın" detayı


Yine Vasari tarafından küçük bir hazine sandığı gibi tasarlanan I.Francesco'nun gizli çalışma odası. 

Damien Hirst Tanrı Aşkına 

"Damien Hirst'ün tartışmalar yaratan eseri Tanrı Aşkına, Vasari'nin ünlü İl Studiolo'sunda sergilenince büyük patırtılar kopmuştu. 
Bu, platinden gerçek boyutlu bir insan kafatasıydı. Yüzeyi tamamıyla birbirine çok yakın işlenmiş sekiz bin parlak elmasla kaplanmıştı.... Kafatasının boş göz çukurları ışık ve canlılıkla parlıyor, yaşam ve ölüm -güzellik ve korku gibi zıt sembollerin kafa karıştırıcı birlikteliğini yansıtıyordu."


Dante'nin Ölüm Maskesi. 

Eskiden 1500'lü yıllardan beri ünlü sanatçılar öldükten birkaç dakika sonra yüzüne zeytinyağı sürülüp, alçısı alınarak yapılırdı. Dante'nin de ölüm maskesi kitabımızda bir ip ucu olarak yer alıyor. 


Laurentian Kütüphanesi. 
Kitaplar kimse almasın diye koltuklara zincirlenmiş. Tabii tek oldukları için. 



Medusa'nın Kesik Başını Tutan Perseus


Bargello Müzesi.


Bargelo Müzesi ve Badia Kulesi


Dante'nin evi.

La Chiesa di Santa Margherita dei Cerchi kilisesi.
 Dante hayranlarının kutsal toprak gibi gördükleri bir mekan. 
Robert Langdon ve Sienna'da uğruyorlar tabii. 

"Günümüze kadar gelen bilgilere göre Dante, ilk görüşte aşık olduğu ve hayatı boyunca sevdiği Beatrice Portinari'yi ilk kez dokuz yaşındayken bu kilisede görmüştü. Ne yazık ki, Beatrice başka bir adamla evlenmiş ve sonra yirmi dört yaşında gençliğinin baharında ölmüştü." 


Mikroskopik İlahi Komedya Posterleri.

"Üzerinde mikroskopik harflerle Dante!nin İlahi Komedyası'nın tüm metninin yazılı olduğu kocaman posterler sattıkları bir hediyelik eşya dükkanı olduğunu biliyorum" sf 276



Kilisenin içinde Beatrice'in de mezarı bulunmakta.
 Dante ve Beatrice hayranı romantiklerin akınına uğruyor.

"Günümüzde Dante Kilisesi karşılıksız aşk acısı çeken kırık kalplerin tapınağı haline gelmiştir. Genç Beatrice'in kabri de kilisenin içindedir ve sade mezarı şairin hayranları ve onun gibi kederli aşıklar için bir hac haline gelmiştir. 


"Langdon içgüdüsel olarak sola dönüp Beatrice Portinari'nin sade kabrine baktı. İnsanların bu kiliseyi ziyaret etmelerinin esas sebebi bu mezardı. Ama kabrin kendisi değil de yanındaki ünlü nesne daha çok ilgilerini çekiyordu. 
O sabah, her zamanki gibi sade hasır sepet Beatrice'in kabrinin yanında duruyordu. Ve o sabah, her zamanki gibi içinde katlanmış kağıt vardı; hepsi ziyaretçilerin Beatrice'e yazdığı mektuplardı. 
Beatrice Portinari, talihsiz aşıkların koruyucusu azizi haline gelmişti ve eskiden beri Beatrice'e yazılan dualar, yazana aracılık eder; belki birini onları daha çok sevmeye teşvik eder veya gerçek aşklarını bulmalarına yardımcı olur ya da göçüp gitmiş bir sevgiliyi unutmaları için onlara güç verir umuduyla sepetin içine bırakılıyordu. 


Beatrice'in düğününü resmeden Raffealo Sorbi ve "Matrimonio di Beatrice Portinari" tablosu. 


Dante's Dream at the Time of the Death of Beatrice 


San Giovanni Vaftizhanesi. 

"Katedral gibi çok renkli taşlar ve çizgili gömme sütunlarla süslenmiş vaftizhane, dikkat çekici şekliyle büyük binadan ayrılıyordu. Kimilerinin söylediği gibi, katlı bir pastaya benzeyen sekiz kenarlı yapı, düz bir beyaz çatıya doğru yükselen üç kattan oluşuyordu. 

Langdon sekizgen şeklin estetikle değil, sembolizmle ilgisi olduğunu biliyordu. Hristiyanlıkta sekiz rakamı, yeniden doğuşu, ve yeniden yaratılışı temsil ediyordu. Sekizgen, Tanrı'nın cennet ve cehennemi yarattığı altı günü, Sebt için bir günü ve Hristiyanların vaftizle 'yeniden doğdukları' veya 'yeniden yaratıldıkları' sekizinci günü temsil eden bir hatırlatmaydı."


"Vaftizhanenin mozaikleri o kadar muhteşemdiler ki, eski insanlar buranın tavanının cennete benzediğini söylemişlerdi." 


"Yukarıdaki korkutucu mozaikte boynuzlu bir şeytan, bir insanı kafasından yemeye başlıyordu. Kurbanın şeytanın ağzından sarkan bacakları, Dante'nin Melabolge'sinde bellerine kadar gömülü günahkarların kıvranan bacaklarını çağrıştırıyordu...... Tıpkı Dante'nin Cehennem'inin son kantosunda tasvir ettiği gibi, şeytanın üç başlı olduğu izlenimini vererek, kulaklarından dışarı kıvrılan iki koca yılan da günahkarları yiyordu. "


Lorenzo Ghiberti - Cennetin Kapıları

"Yaklaşık beş metre yüksekliğindeki bronz kapıları yapmak Lorenzo Ghiberti'nin yirmi yılını almıştı. Üzerlerinde kutsal kitaptan figürlerin bulunduğu on panoyla öylesine kaliteli şekilde süslenmişlerdi ki, Giorgio Vasari kapılar için "Her yönden inkar edilemeyecek kadar kusursuz ve şimdiye kadar yapılmış en muhteşem sanat eseri," demişti.

Ancak kapıların günümüze kadar gelen bir takma isim kazanmasına Michelangelo'nun coşkulu övgüsü neden olmuştu. Michelangelo, kapılara çok uygun düşen bir isim vermiş, onlara Cennetin Kapıları demişti."

Kapıyı daha net incelemek için buraya alalım sizi. 

Pantheon

Pantheon Kubbesi'nin Deliği


Dükalar Sarayı (Palazzo Ducale) /Venedik

San Marko Bazilikası


St. Lucia. 

"Dante'nin Cehennem'de Azize Lucia'dan belirgin bir şekilde bahsettiğini hatırlayan Langdon, "Büyük ihtimalle," dedi. Lucia,Dante'nin yeraltı dünyasından kaçmasına yardım etmek için Vergillius'u çağıran kutsanmış üç kadından -le tre donne benedette- biriydi. Diğer iki kadın Bakire Meryem ve Dante'nin Beatrice'sidir ve Dante, Lucia'yı bunların arasında en yüksek mertebeye koymuştur. "


San Theodore Heykeli 

"Girişteki sütunlardan birinin tepesinde, San Theodore'nin tuhaf heykeli, öldürdüğü ejderhasıyla gururla poz veriyordu. Langdon bu ejderhayı daha çok timsaha benzetirdi."

Kanatlı Altın Aslan

"İkinci sütunun tepesinde Venedik'in her yerinde görülen sembol vardı: Kanatlı aslan. Üzerinde latince Pax tibi marcei evangelista meus (Huzur içinde yat, sevgili vaiz Markos) yazan açık bir kitabın üstüne tek pençesini koymuştu. efsaneye göre bu sözler, Aziz Markos'un Venedik'e gelmesi üzerine bir melek tarafından söylenmişti ve naaşının bir gün burada yatacağını varsayıyordu."



San Marko Atları 

“Balkondaki atlar aslında kopya. San Marco’nun gerçek atları güvenlik ve koruma sebepleriyle içeride tutuluyor.
Langdon onları koridordan, iyi aydınlatılmış bir girintiye doğru götürdü.  Burada benzer bir atlı dörtlüsü, tuğla bir zeminden üzerine atlıyormuş gibi görünüyordu.
                           Langdon hayranlıkla heykellere baktı.  İşte asılları bunlar.”




Pala d'Oro


Ayasofya 




İmparator Kapısı ve VI. Leon Mozaiği




Ayasofya - İsa Mozaiği, Allah ve Muhammed Levhaları 

Deisis Mozaiği 


Henricus Dandolo'nun mezarı 


En şaşırdığım taraf rehber Mirsat'ın gerçekten var olduğu. Kitaptaki en gerçek karakter kendisi demek. 


"Sultanahmet Camii, ingilizcede Mavi cami anlamına gelen Blue Mosque ismini iç duvarlarını kaplayan göz alıcı mavi çinilerden almıştı."



Yerebatan Sarnıcı/Sarayı
Batık Saray. 

"Batık saray'ın derinliklerine in, 
orada, karanlığın içinde bekler khthonik canavar
kan kırmızısı sularına gömülmüştür lagünün
ki yansıtmaz yıldızları...

Ters dönmüş Medusa heykeli 

Yerebatan Sarayında çalınan Berlioz / Symphonie Fantastique

ve

Franz List'in Dante Symphony kitapla beraber dinlenmesi gereken önemli eserler.


Çok uzun ve fotoğraflı bir yazı olduğunun farkındayım.
Kitap için küçük bir el rehberi gibi olsun istedim.

İyi Okumalar

-Sycorox-





Related Posts with Thumbnails