26 Temmuz 2014 Cumartesi

Cadı* Prinkipo'da Büyülü Bir Arayış | Oylum Yılmaz


Yoksa kırklara mı karıştılar, yoksa kırkların bizzat kendisi miydi onlar...


Kitap: Cadı* Prinkipo'da Büyülü Bir Arayış
Yazar: Oylum Yılmaz
Yayıncı: Sel Yayınları 
Sayfa Sayısı: 111
Tür: Roman, Büyülü Gerçeklik
Yayım Yılı: Ocak 2012
Puanım: 4.5


Hiçbir şeydim, hiçbir şey oldum.

Yaz kızım, çocuğum, öyle aval aval bakma, işte bunun hikayesini anlatacağım, dedi gibi geldi bana...

Sen Ada'nın hikayesini anlattığını zannedeceksin, bense hiçliğimi...

Yine masal tadında büyülü, efsunlu, düşlerin içinden bir kitap. 
Öyle ki bitince bir süre büyüsü üzerinize siniyor, bir tarafınız Prinkipo'da kalıyor. 
Masal tadı demişken, büyüklere karanlık, melankolik bir masal. 

"Düşle gerçek, uykuyla uyanıklık arasının rengi alacada, ki yüzü karanlığa dönüktür onun hep, ilerliyorum bu sefer Ümran benim elimi tutuyor gibi."

Öncelikle söyleyeyim Prinkipo yunanca'da Prens adası demekmiş, eskiden adaların ismi zaten Prens adalarıymış. Sonra Büyükada, Heybeli ve Burgazada olarak değişmiş. 

Yazar eski ismini kullanarak kitabın büyülü atmosferine lirik bir hava katmış. 

Kitap anlatıcının Ümran'ın hikayesini anlatmasıyla başlıyor. Muhtemelen anlatıcı bir yazar ve Ümran'ın enteresan havasından etkilenmiş olacak ki onu ele alıyor. 

Ümran ise adanın en güzel ve en tuhaf  ve tekinsiz insanı. Adalıların, çocukluğundan beri şeytan diye yaftaladıkları, annesinin musibet, babasının ölse keşke diye baktığı, hiçbir kalıba sığdıramadıkları cadı. 
Zamanında sevdiği adamın ailesinin onu istemeyişi ile iyiden iyiye vahşi tabiatlı olup çıkmış. 

Ümran adanın en havalı kadını, terzilik yapıyor, moda ondan sorulur. Kırmızı ruju, ojeleri, Semra Özal gözlükleri ile deli dolu, biraz korkutucu, ama çoğu zaman ilgi uyandırıcı bir kadın o. 
Aşık bir kadın, aşkını yaşayamayınca hırçınlaşan, karanlığa yürüyen. 
Fal bakar, Kocakarı ve İren ile birlikte adanın ruhunu kovalar. Farklıdır, çocukluğundan beridir diğerleri gibi olmadığı için daha çok karanlıklaşır, delilik olgusu onun için bir kaçış, özgürleşmedir adeta.  

"Bu delilik durumundan hiç mi hiç mustarip değildi, biliyordum, hatta onun için bir tuhaf övünç meselesiydi deli olmak, aklına estiğini yapmak, ağzına geleni uluorta sakınmasız konuşmak; fallardan alıyordu gücünü, herkesin her  şeyini biliyor, yeri geldiğinde tüm katakullileri, cümle ikiyüzlülükleri, arkasından deli diyenlerin yüzlerine yüzlerine vurabiliyordu"

Hikayemiz çok normal gelse de Ümran bir yandan da adanın cinlerine karışmıştır.
Ada'nın "eskileri" Bizans'ın büyücü kraliçesi İren, onun annesi papazların elinden kurtulmuş Kocakarı, ve simsiyah karanlık, yakışıklı, korkutucu Ferman. 




Bir süre sonra Ümran kaybolur. Anlatıcının hikayesi başlar. Onu her yerde arar. Bu arada Kocakarı, İren ve Ferman onu yalnız bırakmazlar. Ümran ile anlatıcının hikayesi birbirine karışır. 

Ve anlatıcı kendini bulma yolunda, Ümran gibi kaybolmayacağının altını çizercesine tipik bir kadın davranışına girişir, evini temizler, bahçesini düzenler, yemekler yapar dimdik ayaktayım der adeta eskilere, dünyaya ve Ada'ya. 

Kitap aslında bir kaybedişin, arayışın ve sonucunda kendini buluşun, en önemlisi de kadının  romanı. 
Adalar çok hoşmuş diye düşünmeyin, ada'nın büyülü, kasvetli havası o denli iliklerimize işliyor ki, cinler, koca benekler, ruhlar, kocakarı hikayeleri, kırklara karışma deyimleri sarmalıyor bizi. 

"Ağlayan bir kadının şarkısını, gerçekten ağlamayanlar duymaz, sen gözyaşlarımın ağaç diplerindeki izlerinden sesimi buldun."


Büyülü gerçeklikten bahsetmiştim kısa bir süre önce, bu kitap'ta da başarılı bir örneğini göstermiş bize yazar. O tekinsizlik, olabilirlik, abartı fantastik sınırına kaymadan verilmiş. 
Mesela anlatıcının İren ile ağladığında Ada'yı su basması, insanların çok yağmur yağdı sanması. 

Yazar'ın ilk kitabı olmasına rağmen anlatımı çok güçlü ve usta. 
Yeni kitaplarını sabırsızlıkla beklediğim yazarların içinde yer aldı hemen. 

Yazarına değinmişken Oylum Yılmaz'ın çocukluğu ve gençliği de Büyükada'da geçmiş. 
Radikal Cumartesi, Radikal İki, Taraf, Referans, Birgün gibi gazete ve dergilerde çalışıp, içerik editörlüğünü yaptığı için, o edebiyat eklerinin takipçisiyseniz onu tanıyorsunuzdur muhtemelen.  
Şimdilerde Sabit Fikir dergisinde yazıp, Bodrumda yaşıyor. 


"Ama senin için sevinmenin zamanı geldi, çabaların, arayışın ödülsüz kalmayacak, senin için eski gecenin dini geldi, buradasın, bu zamandasın çünkü yazgının en sağlam en kara köklerinden birine geldin, buradan ilerisi hiç değişmeyecek, papazların delilere işkence ettiği, kraliyet soylularının kendi ailelerinden olanları sakatlayıp hapsettiği bir ada seninkisi, gördün işte göreceğini, şimdi başkalarının karanlık masallarından çıkma vakti." 

Şimdiye kadar Adalar'a hiç gitmedim, gitmeyi çok istediğimi eklemem gerek. 
Ve oraya ayak bastığımda sanki İren, Kocakarı, Ferman ve tabii Ümran karşılayacaklar gibi gelecek artık

Orada yürürken, çarşıda, sokaklarda , Manastırda, Aya Yorgi'ye çıkarken, hep onlar sanki peşimdelermiş gibi hissedeceğim. 


İyi Okumalar

-Sycorox-


1 yorum:

  1. Mimlendin, umarım yaparsın çünkü çok güzel bir mim.

    http://gevezekitapkurdu.blogspot.com/2014/07/kitaplarla-ilgili-en-guzel-mim.html

    YanıtlaSil

Related Posts with Thumbnails