14 Ağustos 2015 Cuma

[Blog Tur] Kafes - Josh Malerman | Kitap Yorumu - Ön Okuma



SAKIN GÖZLERİNİ AÇMA

Kitap: Kafes
Yazar: Josh Malerman
Orijinal Adı: Bird Box
Çeviri: Aslı Dağlı
Yayıncı: İthaki Yayınları
Basım Yılı: Ağustos 2015
Sayfa Sayısı: 330
Tür: Korku, Gerilim
Puanım: 4

"Görülmemesi gereken korkunç bir şey...
Ona atılan bir bakış kişiyi ölümcül bir deliliğe sürüklüyor. 
Ne olduğunu ve nereden geldiğini ise kimse bilmiyor." 


Kafes turumuzun ilk gününden merhaba.
Merakla beklenen kitaba biz de kayıtsız kalamadık tabii. 
İthaki yayınlarından çıkan kitabın çevirisini daha önce bizim blogda yazar olan şimdi ise yirmidortsaatacikkitapci bloğunda yazan arkadaşımız Aslı Dağlı yapınca merakımız daha bir arttı. 

Ben ciddi anlamda bu kitabı çok beğendim. Kitabı elinize aldığınızda dalıp kayboluyorsunuz. Sonra nasıl bitti, anlamıyorsunuz. 

Ağaç dalları, kesif, tekinsiz hava, kuşlar, gözlerini açamayan insanlar. 

Konusu bir anda ortaya çıkan bir yaratık ya da virüs. İnsanlar anlayamıyorlar, çünkü ona bakan delirip karşısındakine zarar veriyor ve intihar ediyor. İlk başlarda insanlar pek umursamasa bile sonraki  boyutları, şehirleri hayalet hale getiriyor. Telefonlar çalışmıyor, internet gidiyor ve hayatta kalanlar ya açlıktan ölüyor ya da gizlenerek yaşıyorlar. 

Dışarı çıkarken gözlerini bağlamak durumundalar çünkü o şeyi görmemeleri gerek. Ve baş karakter Malorie bu şekilde 4 yıl yaşadıktan sonra, saklandıkları yerden kurtulmak için bir yolculuğa çıkıyor. Yanında çocukları oğlan ve kız var. 

Yolculuğu ve başlarından geçenlerin akıbetini yazmayacağım tabii.



-Spoiler-

 Kitapta en beğendiğim şey aşk meşk olaylarına hiç girilmeyişiydi. Malum bu tip kitaplarda gençlerin ilgisini çeksin diye mutlaka o tarz bir durum atarlar ortaya. İşte öyle olunca ben sevemiyorum. Direkt sinir oluyorum. 

Malorie'nin o çocukları yetiştirişi, onların ciddi anlamda ses konusunda birer uzman olmaları çok iyiydi. İnsan zor durumda kaldığı zaman ister istemez yaratıcılık sınırlarını zorluyor. 

Havai bir genç kadının yaşama savaşı ile sert bir kadına dönüşümünü okuyoruz.

 Tom favori karakterimdi. Her durumla başa çıkabilmesi, çözümler üretmesi ile böyle durumda kalsak yanımızda olmasını isteyeceğimiz karakter profili. Mesela ben öyle bir durum olsa liderlik edecek, çekip çevirecek biri değilimdir. Çoğunluğa uyarım genelde. Ama o karakterde birinin yanımda olmasını isterim. Acil durum çantasında olması gerekenlerden gibi.

Gary'nin gelişi ile ev bölünüyor evet, Gary ortalık karıştırıcı bir karakter. Ama ben Gary'nin olayını pek beğenmedim. Mantıklı gelmedi bana. Mantık çerçevesinde, olayların gidişatına bağdaştıramadım.  Ayrıca korku diyorlar konusu için ama ben açıkçası korkmadım ya da çok gerilmedim. Ha merakla okuyorsunuz tamam ama okurken kalp krizi geçirtecek gerilimi göremedim. 
Zaten puan kırdığım yeri oydu.

Kitapta en çok köpek Victor delirip, öldüğünde çok aşırı üzüldüm. Tamam diğer ölümlere, yaşananlara da üzülmüştüm evet ama o kısım beni aşırı etkiledi.

Sonunda oğlan ve kız'ın aldıkları isimler insanın gözlerini yaşartıyor tabii. 


Çevirisi ise gayet iyiydi. Beni rahatsız edecek hiçbir düşük cümleye falan rastlamadım.





Genel olarak sessiz bir yere kıvrılıp dünyadan kopmak için harika bir kitap. Sonra dünyanıza dönüp oh ya başımıza daha bu tarz bir şey gelmedi diye şükredebilirsiniz. Zira dünya çok çabuk değişiyor ve olmayacak şey değil. 



Siz de merak ettiyseniz şayet tadımlık ön okumayı ekliyorum buraya.

Turu takip etmek ve çekilişlere katılmak için ise facebook sayfamızı takip etmeyi unutmayın.

Tur Takivimi: 

14 Ağustos Cuma: http://raflarinarasindan.blogspot.com/ - Ön Okuma
15 Ağustos Cumartesi: http://sohbetedecekkimseyok.blogspot.com.tr/ - Kitap Yorumu 
15 Ağustos Cumartesi :  kutsalyorumcu.blogspot.com/ - Alıntılar
16 Ağustos Pazar: pinucciasbooks.blogspot.com.tr/ - Bunları Biliyor Musunuz 
16 Ağustos Pazar: thcodex.blogspot.com.tr/ - Tanıtım Videosu
17 Ağustos Pazartesi:  segesegese.blogspot.com/- Yazar Tanıtımı


İyi okumalar...

-Sycorox-

9 Ağustos 2015 Pazar

2015 Yaz Okuma Şenliği - Durum Raporu

 Efendim herkese merhabalar. Bildiğiniz gibi yerli bloglar üzerindeki (benim gördüğüm kadarıyla) en geniş katılımcıya okuma etkinliği Pinuccia'nın Kitapları bloğunun düzenlediği mevsim temalı okuma şenlikleri... İlk etkinlikten beri elimde okunmayı bekleyen kitaplardan hangisini daha önce okuyacağımı bu temalara uydurarak seçme işine bayıldığımı da biliyorsunuzdur. Bu seferki şenlik için de şimdiye kadar ilk kez çevrimiçi bir şekilde değil de bayağı evdeki bir deftere not ederek okuma listesi yapıyordum. Şimdi ilk durum raporumuzu paylaşma vakti gelmiş:

 Avukat olduğumdan beri roman okuma hızımın düştüğünü de bu son iki etkinliktir fark ediyorum. Okunması gereken birsürü dilekçe, mesleki ıvır zıvırlar, içtihatlar, makaleler oldukça aralarda romanlara kaçış için elbette her esaslı okur gibi vakit buluyorum ama bu vakit eskiye nazaran biraz daha az oluyor. Üzüntüyle başlıyoruz:

Ölmeden Önce Okunması Gereken 1001 Kitap Listesinden Bir Kitap



 Paul Auster'ın Yanılsamalar Kitabı, Can Yayınları tarafından basılmış, 306 sayfa uzunluğunda bir roman. Eşini ve çocuklarını (üstelik kendi elleriyle ucu ucuna yetiştirdiği) bir uçak kazasında kaybeden akademisyen David Zimmer'ın önce hayattan kopuşunu ve daha sonra da hayata tekrar tutunabilmek için kendisine bir amaç edinişini ve bu amacın sonunda ortaya çıkan eserin hayatını değiştirişini anlatan, okudukça hakikaten ölmeden önce okunması gereken kitaplardan biriymiş diye içimden sıklıkla geçirdiğim muhteşem bir öyküyü, oldukça güzel bir üslupla anlatıyor. Hatta kendime ders çıkardığım birkaç bakış açısı dahi yakaladım kitapta, spoiler olayına çok uygun bir hikaye olduğundan şimdilik kendime saklıyorum, kitap hakkında konuşmak isteyen tüm arkadaşlarıma "Yahu şurada geçen şu durum beni nasıl da aydınlattı..." diye anlatabilirim. :) Kitabı, Goodreads kayıtlarıma göre 14 Temmuz ile 27 Temmuz arasında okumuşum. Fakat esasında kitaba başlayıp "Bu güzel bir şeye benziyor," dedikten sonra arada başka bir şeyler de okuduktan sonra yeniden elime aldığım zaman bir gecede bitirdim. Gönül rahatlığıyla her zevkten okura da tavsiye edebilirim.

 Herkesin Tüm Kitaplarını Okumasını Gönlünüzden Geçirdiğiniz Bir Yazarın Bir Kitabı



 Hemingway'in herkes tarafından okunmasını isterdim. Fakat Oda Yayınları tarafından basılan 239 sayfalık romanı Ya Hep Ya Hiç, şimdiye dek okuduğum Hemingway romanları içinde benim gözümde ne yazık ki en zayıf kalan oldu. Kötü olduğundan değil, aşina olduğumuz Hemingway karakterleri, konuşmaları, karakterlerin sıkıntıları, alkol, aşk, cinsellik, yaşlılık, gençlik, para, silahlar, yaralanmalar, fiziksel acılar, her şey yine yerli yerindeydi ama belki de yanlış bir zamanda okudum, belki de gerçekten Hemingway'in zayıf romanlarından biriydi, bilemeyiz. Ama işin özü, etkinliğin bu teması için kitaplıkta okunmayı bekleyen romanlar arasında en uygun bulduğum buydu, herkesin en az bir kere Hemingway okumasını gönülden isterdim. Edebiyatın, gerçek hayatı en basit ve en yalın şekilde hikaye anlatarak yansıtmak olduğunu ve bunun için herhangi bir roman karakterinin tüm hayatını, tüm düşüncelerini ve tüm duygularını bilmemize gerek olmadığını, herhangi bir anı anlatırken karakterlerin yaşadığını hissettirebildiğini tatlı tatlı gösteren savaşçı, avcı, alkolik, denizci bir adamın öykülerine herkes bir kere göz atmalı. Kitabı Goodreads kayıtlarına göre 15 Temmuz ile 18 Temmuz arasında okumuşum. 

İlk Baskısını 2013'te Veya Daha Sonra Yapmış Bir Kitap


 Akhil Sharma'nın April Yayıncılık tarafından basılan 196 sayfa uzunluğundaki romanı Aile Hayatı, pek çok ödüle sahip bir roman, 2014'ün en iyi on romanından biri seçilmiş, 2015 Folio Ödülü'nü almış ve basıldığı her ülkede büyük övgüyle karşılanmış. Açıkçası ben de kitabı April Yayıncılık'ın Twitter üzerinden düzenlediği bir çekilişten kazandığımda bu kadar iyi bir şey okuyacağımı tahmin etmiyordum fakat kazandığı ödülleri bayağı bir hak etmiş. Hindistan'da yaşayan bir ailenin Amerikan rüyası ile başlayan, Amerika'ya göçmeleri ve bu göç ile birlikte kendi kültürleri ile Amerikan kültürü arasındaki çatışmayı anlatan hikaye, daha sonradan ailenin hayatına bir anda çöken bir felaket ile daha değişik, daha gerçekçi ve acımasız bir dille devam ediyor. Akhil Sharma'nın bu romanı yarı otobiyografi niteliğindeymiş, açıkçası bazı romanları okurken yazarın gerçek hayatında çekmiş olduğu üzüntüleri, acıları buram buram hissedersiniz ya, bu romanda çoğu ağır üzüntünün bu kadar sade ve gerçekçi bir biçimde anlatılmasının, yazarın bunları birebir yaşamadan imkansız olduğunu da hissedeceksiniz. Romanın en etkileyici iki yanından biri, tüm olayların bir çocuğun gözünden anlatılırken hiçbir şekilde yapaylık hissetmiyor olmanız, çünkü çocuklar çoğu zaman muhteşem hayal güçleri ve oyunculuklarının yanında çok da acımasızdır. İkincisi de, yine bu etkinlik kapsamında bir kez daha Hemingway'den bahsedecek olmamız: Akhil Sharma'yı yazmaya iten kişinin Hemingway olduğunu romanın sonlarına doğru apaçık bir şekilde görüyoruz. Yaşadığı dramla, ancak yaşadıklarını yazarak yüzleşebileceğini keşfeden küçük kahramanımız Hemingway'le tanıştıktan sonra her acıya "Bunu ileride tam olarak böyle yazabilirim o yüzden şu anı hafızamda en net şekilde tutmalıyım," diyerek bakmaya başlamış. Bir de kahramanımızın Hemingway okumaya başlamadan önce Hemingway'in hayatını ve yazarlık hikayesini okuyarak gözünde idol haline getirdiği Hemingway'in bir hikayesini ilk kez okuduktan sonra hiç beğenmeyip "Bir halta benzemiyordu, bu muymuş?" dediği kısımda kıkırdadım. Uzun lafın kısası iyi ki o çekilişe katılıp kazanmışım yoksa bu kitabı keşfetmem çok zor olurdu dedirten kitaptır efendim. Yine Goodreads kayıtlarına göre kitabı 19 Temmuz ile 31 Temmuz arasında okumuşum ki yine birçok kitaba bir anda başlayıp ruh halime göre o an okumak istediğim kitapla devam ettiğimi fark ettirdi. :)

Bir Çizgi Roman Veya Foto Roman



 Beyrutlu çizer Zeina Abirached tarafından yazılıp çizilmiş olan Kırlangıç Oyunu: Ölmek Gitmek Dönmek, Sırtlan Kitap tarafından basılmış ve 192 mükemmel sayfadan oluşuyor. (Söz konusu olan böyle güzel bir grafik roman olunca her sayfanın önünde mükemmel sıfatı olması gerek.) Açıkçası bu kitabı da okumak henüz aklımda yoktu ve çok tatlı bir tesadüf sayesinde okumuş oldum. Goodreads'te karşıma çıktığında kapağı ilgimi çektiği için "Bir ara bunu da okuyayım," diye düşünmüştüm fakat herhangi bir yakın gelecekte gidip de satın almayı düşünmüyordum, bir ara, karşıma çıkarsa, fırsat olursa okuyacaktım. Daha sonra Çizgi Roman Okurları Platformu'nun sekizinci yaşını kutlarken okurların da yazı yollamasını istediğini görüp ÇROP'un bloğuna The Underwater Welder adlı grafik roman hakkında bir tanıtım yazısı yollamıştım ve o yazı yayınlandıktan sonra, yazısı yayınlanan her yazara bir çizgi roman ya da grafik roman yollayacaklarını bildiğim için muhtemelen bir Marvel ya da DC çizgi romanı yollarlar diyerek çok da heveslenmemiştim. Mükemmel bir tesadüf olarak bana bunu yolladılar. Pakedi açtığımda bununla karşılaştım ve resmen sevinç çığlıkları attım (şahidim var, abartmıyorum), açıkçası Deadpool Edebiyat Karakterlerini Öldürüyor'u falan bekliyordum ve daha güzel oldu. ^.^ 


 Böylece hemen hemen bir iki saatte (ve okurken Beirut dinleyerek) bitiriverdiğim bu dünyalar güzeli grafik romanı da türün tüm severlerine önerebilirim. Persepolis sevenlere daha da şiddetle öneririm. Bu arada kıyamam, çizerin de en büyük handikapı kendisi gibi kadın bir çizer olan Marjane Satrapi ile kıyaslanmak oluyormuş, ikisi de kendi memleketlerinin hikayelerini anlatıyorlar, kötü zamanlardan bahsediyorlar, ama bunca benzerliğe rağmen ikisinin de birbirinden çok ayrı üslupları var, Marjane Satrapi belki daha iyi bir hikaye anlatıcısı ama Zeina Abirached de tanıştığımız kadarıyla daha yoğun ve daha kısa bir şekilde anlatmak istediğini anlatmış. Bir de belirtmeden geçemeyeceğim, Gezi zamanlarını yaşamış nesil olarak da çalkantılı ülkelerin çalkantılı dönemlerini anlatan hikayelere karşı empati yapma yeteneğimiz de artmış, açıkçası bu çizgi romanı okurken belki de daha rahat, daha dertsiz bir ülkede yaşıyor olsaydım duyduğum his daha değişik olurdu. Kitabı, Goodreads'e göre 6 Ağustos günü okumuşum. 


Ve şimdilik etkinlik kapsamına sokabileceğim okuyup bitirdiğim sadece bu dört kitap var, aslında "isminde yaz mevsimini çağrıştıran bir kelime geçen veya olayların yaz mevsiminde geçtiği bir kitap" kategorisine uyabilecek bir kitap seçip ona da başlamışım ve "polisiye/gerilim/korku türünde bir kitap" kategorisinden bir kitabı da şu an okuyorum ama henüz bitirmediğim için onlardan bu durum raporunda bahsetmiyorum, başka zaman...




Related Posts with Thumbnails