18 Şubat 2010 Perşembe
Algernon'a Çiçekler | Daniel Keyes
Eğer bir kitapçıda Daniel Keyes'in Kobay adında bir romanını görüp "Aa bunun da kapağında fare var, Algernon'a Çiçekler'in kapağında da fare vardı Rafların Arasından'da." derseniz, bilin ki aynı romanı elinizde tutmaktasınız. Romanın orjinal adının Flowers For Algernon olmasına rağmen neden böylesine Türkçeleştirmişler diye soracak olursanız, çok satanlar listesindeki bu kitabı eskiden Ali Poyrazoğlu da oyunlaştırmış, oyunun adı da Kobay'mış ve bu yüzden yeni baskıların kimisinde romanın başlığı Kobay olarak değiştirilmiş.
Çok satan kitaplara karşı önyargılarımı yıkan kitaplardan biri Harry Potter serisi, diğeri de Algernon'a Çiçekler'dir. Romanın kahramanı, zeka geriliği yaşayan Charlie Gordon ismindeki fırıncı çırağı. Zeka özrüne çare bulunabilmesi ihtimaliyle bir araştırmaya gönüllü olan Charlie, doktorları tarafından bir günlük tutmaya zorlanıyor. Böylece tuttuğu günlük sayesinde hem zekasını geliştirecek hem de zeka ilerlemesini eski sayfalara her baktığında kendi gözleriyle de görebilecek, motivasyonunu kaybetmeyecektir. Önceleri kendisine çok zor gelen bu günlük tutma işi, Charlie için gitgide zevkli bir hal almaya başlar çünkü klinikte geçirdiği zamanlarda anlatacağı daha fazla şey olmaya başlar. Çalıştığı fırındaki arkadaşları dışında hiç tanıdığı olmayan, ailesinden uzakta yaşayan Charlie'nin klinikteki yeni arkadaşı Algernon adındaki bir deney faresidir. Charlie'nin içinde olduğu araştırmayı gerçekleştiren doktorlar, tüm ilaçları, tüm zeka egzersizlerini önce Algernon'da denemekte, sonra Charlie üzerinde uygulamaktadırlar ve Algernon'un zekası gözle görülür şekilde gelişmektedir. Standart deney farelerinden çok daha zeki olan Algernon, pek çok testte Charlie'den daha iyi sonuç alabilmekte, çözümlere Charlie'den daha kolayca ulaşabilmektedir ve Charlie bu duruma içerler fakat Algernon'u kıskanmaz, Algernon onun arkadaşıdır ve kendine bir söz verir. Tüm egzersizlere daha çok odaklanacak, ilaçlarını zamanında alacak, günlüğünü düzenli bir şekilde tutacak ve zeka egzersizlerinde sonuca Algernon'dan daha erken ulaşacaktır.
Roman, Charlie'nin günlüğünden oluşuyor. İlk başlarda imla hatalarıyla, anlatım bozukluklarıyla dolu bölümler var çünkü Charlie kendini ifade etme yeteneğinden yoksun. Gitgide, Algernon'la yarışmaya başlamasıyla birlikte imlasına dikkat etmeye başlıyor. Yapılan araştırma, zeka ilerletme deneyi büyük bir başarı gösteriyor. Önce Algernon bu deney sayesinde bir fareden beklenmeyecek tepkiler ve sonuçlar vermeye başlıyor ve toplama yapabilen, problem çözebilen bir fare haline geliyor. Sonra Charlie de gerizekalı bir fırıncı çırağı olarak başladığı deneyden, fizik problemleri çözebilen, üniversite profesörleriyle sanattan konuşabilen, olağanüstü bir zekayla çıkıyor. Tabi deneyi yapan klinik, Charlie ve Algernon da ülkenin en ünlü isimleri oluyorlar, inanılacak gibi değil yarattıkları şaşkınlık...
Ta ki Algernon'daki ilerleme önce durup sonra gerilemeye başlayana kadar...
Bir romanın türünü belirlemek benim için genelde zordur, okuduğum kitapları etiketlemek, kategorize etmek işin en zevksiz kısmıdır ve çok zaman ne okuduğumu önceden bilmeden okurum. Algernon'a Çiçekler'i okurken gözyaşı da döktüm, sevindim de... Ama bu romanın bir bilimkurgu romanı olabileceği önceleri hiç aklıma gelmemişti. Bu kitabın bir bilimkurgu romanı olduğunu düşünürsek (romanda hatrı sayılır derecede bilimsel araştırmalar yer alıyor, bir deneyin aşama aşama ilerlemesini izliyoruz), okuduğum en duygu yüklü bilimkurgu romanı diyebilirim. Yok çok satan olması için yazılmış bir kitap olduğunu düşünürsek de en özenle çalışılarak yazılmış çok satan roman diyebilirim.
Bu kitaptan yapılan bir film de var, Charlie...
Kitabı kesinlikle tavsiye ederim. İyi okumalar.
Etiketler:
Daniel Keyes,
sweet leaf
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Sweet leaf, konu çok ilginc ama acaba sürükleyici mi kitap? sıkılırım gibi geldi :\
YanıtlaSilÇook sürükleyici çok. Bir de tamamen Charlie'nin günlüğü şeklinde ilerlediği için kitap, ilk başlarda mesela zeka geriliği olan birinin hayatını kendi ağzından dinliyoruz ama dışardan bakıyoruz ya olaya, kendisiyle dalga geçenler oluyor çalıştığı fırında, çoğu şeyi anlamıyor ama anlamamaktan mutlu, kendisini çok sevdiklerini düşünüyor etrafındakilerin... Bunları o kadar basitçe anlatıyor ki, okumak çok zevkli oluyor ve sürüklüyor da. Sonra zaten hiç fark ettirmeden imla hataları, anlatım bozuklukları da kayboluyor hemen. Onlar da kaybolduktan sonra iyice güzel...
YanıtlaSilBir de ödüllü bir kitaptı zaten, Hugo ve Nebula ödüllerini kazanmış zamanında. Kötü değil anlatımı yani, hiiç korkmasın gözün derim ben. Hiç sıkmıyor.
kitap yarim saatte bitiyor zaten.
YanıtlaSil