“Dünyanın en küçük dedektifi geri döndü. Alper Kamu 9 yıl
sonra, hâlâ 5 yaşında.”
Alper Kamu’yla ilk kez 2004 yılında çıkmış olan Oğullar ve
Rencide Ruhlar kitabıyla tanıştık. Oğullar ve Rencide Ruhlar’ın arka kapağını
okuduktan sonra ev arkadaşımla “kitabı ilk kim okuyacak” diye ufak bir arbede
yaşamıştık. Alper Kamu’nun ikinci macerası Alper Kamu Cehennem Çiçeği'ni de tesadüfen aynı
arkadaşımla beraber görüp aldık.
Devam kitapları, fimleri; genel olarak devam eserleri, her
zaman insanda ilki tutunca bir kere daha eser üzerinden ‘ekmek yeme’ mantığıyla
yapıldığı şüphesini uyandırır. Fakat korkmayın, Alper Kamu en az ilk eserde
olduğu kadar heyecan verici, neşeli ve afacan.
Oğullar ve Rencide Ruhlar'da olduğu gibi, yine diğer
insanların faili konusunda oldukça emin olduğu fakat Alper Kamu’nun kafasında
oluşan soru işaretleri sebebiyle çözmeye kalkıştığı bir cinayetle karşı
karşıyayız Cehennem Çiçeği’nde.
Alper Kamu ise, 5 yaşında olmasına bakmadan; içki içen,
küfür eden, babasını bir yerlerde içerken toparlayıp getiren, boyundan büyük
işler peşinde koşan bildiğimiz Alper Kamu. Bir yandan bütün bunları yaparken,
bir yandan da cinayet dosyasını incelemek için girdiği yatağın altında
uyuyakalan ya da daha önemli işleri olmasına rağmen “ne de olsa çocuk” olduğunu
belirtip yemek yemeye oturan ve bütün bunları yaparken bize hiç “ya 5 yaşındaki
çocuk hiç böyle konuşur mu – yapar mı” hissini yaşatmayan bir tuhaf ufaklık. Ki
bu noktada bu karakteri bu kadar gerçekçi yazabilen Alper Canıgüz’e olan
hayranlığımızı da bir tur belirtmek gerekir zannederim.
Bir taraftan failini merak ettiğimiz bir cinayet, bir
taraftan kimin kimi aldattığını anlayamadığımız bir aşk hikâyesi ve bütün
bunların nereye bağlanacağını merak etmekteyken “mutsuzluklarını
kanıksamışlardı ve daha büyük bir şeyin peşinde koşmak akıllarından bile geçmiyordu”
gibi enfes cümlelerle araya sıkıştırılmış aşk, hayat ve ölüm üzerine yapılan
felsefe ile Cehennem Çiçeği, hiç bitmesin istediğimiz o şahane eserlerden biri
haline gelmiş. Ve elbette olmadık yerlerde insanı vuran o sinsi mizahı da
unutmadan eklememiz gerek.
Bir hikâye içinde birbirine geçmiş hikâyeler herkesi çok
etkilerken, bir de bütün birbirine geçmiş hikâyelerin arasında “dünyayı
sırtında taşıyan kız”ın masalını anlatmıştır bize Alper Canıgüz ki sırf bu 6,5
sayfalık masal için bile, kendisini yıllarca yere göğe koyamayacağım.
Kitabın sonu ise, bir ihtimal yeni bir devam kitabına kapıyı
açık bırakmak adına biraz muğlak kalmış. Ama yenisinin çıkmasını da büyük bir
hevesle istediğimizden, varsın muğlak kalsın.
Tavsiyem benim gibi delirip “ne olacak acaba, aha şimdi ne
oldu acaba” diye hızlıca bitirmek yerine, dayanabilirseniz biraz daha yavaş
okuyup, kitabın tadını çıkarmanız. Ha bir de eğer ki ilk romanı okumadıysanız,
önce onu bir okuyun. Her ne kadar, Cehennem Çiçeği’nin başlı başına yeni bir
kitap olarak okunması mümkünse de ara ara ufak göndermeler yapılmış ilk romana,
illa ki merak edersiniz.
Ve son olarak bir de Alper Canıgüz için kamu spotu koyayım,
Tatlı Rüyalar ve Gizli Ajans son dönem Türk Edebiyatında ışıl ışıl parlasalar
da, zannediyorum Oğullar ve Rencide Ruhlar ile Alper Kamu Cehennem Çiçeği
ikilisi birer şaheser olduğundan, sanırım ilk andığım iki kitaba her zaman
biraz haksızlık edeceğiz. Bunun için ilham perileri bizi affetsin!
İyi okumalar.
* Oğullar ve Rencide Ruhlar'ın tanıtımı için şuraya tıklayabilirsiniz.
okumak için sabırsızlanıyorum, sanırım yavaş yavaş okuyacağım:)))
YanıtlaSil