27 Temmuz 2013 Cumartesi

Ana, Pearl S. Buck


Neredeyse bir oturuşta sayılacak kadar kısa bir sürede okuyup bitirdiğim bir romandı Ana, sanki eski Türk filmlerini izliyormuşum gibi hissettim kendimi.

Pearl S. Buck, Nobel edebiyat ödülünü almış ilk Amerikalı kadın yazarmış, Çin'de akademik çalışmalar yapmak için uzun süre bulunmuş ve Çin kültürüne hayran olmuş. Daha sonra Amerika'ya döndüğünde kendini Çin'de çok daha iyi hissettiğini düşünürken Amerikalı bir misyoner rahiple evlenip tekrar Çin'e yerleşmiş ve kendini orada yuvasında gibi hissettiğini söylermiş. Bu nedenle, Ana'da aslında Çin geleneklerini, Çin köylerini anlatırken bunu bir Amerikalı gözüyle anlatmaktan bir nebze çekinerek bu romanın evrensel bir roman olabilmesi için ana karakterlerin isimlerini yazmamış, Ana, büyük oğlan, küçük oğlan, kocakarı, fitne dul gibi karakterlerin hiçbirinin ismi olmadığı için okurken gerçekten sanki bir Anadolu öyküsü okur gibi hissettim, sanki Orhan Kemal ya da Necati Cumalı yazmış olsa bundan farklı anlatmayacaklardı gibi.

Romanda, bir Çin köyünde, tarlada çalışarak geçimlerini sağlayan ufak bir ailenin anasını anlatıyor Pearl S. Buck, gündüzleri güneş doğarken kocasıyla tarlaya giden, öğle sıcağında eve dönüp kocasının yaşlanmış annesine ve çocuklarına yemek hazırlayan, evdekilere her mevsim birer kat kıyafet diken, kocasıyla birlikte tarladan topladıkları ekinleri satmaya kasabaya giden bir ananın gündelik yaşamını anlatırken, erkenden evlendiği için ve bu tekdüze yaşamdan sıkıldığı için bir gün kasabaya gidip de geri gelmeyen kocası, bu gündelik yaşamı ana için tek başına katlanılması gereken bir hayat kavgasına çevirir. İçten ve sade bir dille, yalnız bir kadının, üç çocuğuyla birlikte, komünizmin yeni yeni yayıldığı Çin'in ücra bir köyünde nasıl ayakta kalmaya çalıştığını, çocukları için katlandığı şeyleri, yalnızlığıyla başa çıkma yollarını, küçük bir köydeki dedikodu lobisini nasıl başından savdığını bir çırpıda okunabilecek bir roman haline getirmiş olan Pearl S. Buck, gerçekten Nobel ödülünü hak ediyormuş, kendisine hayran kaldım.

7 yorum:

  1. Çin yazısını okuyunca hemen attım kendimi postun içine. Çince Tercümanlık mezunuyum ben, Çin'in kültürü anlatan her şeyi okumaya varım:) beni bu kitapla tanıstırdığın için çok teşekkür ederim. Sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Rica ederim umarım beğenirsin, sevgiler bizden :)

      Sil
  2. Benim de yıllar önce iki kere okuduğum, en sevdiğim kitaplardan biridir. Oradaki o yoksulluğu, ana'nın iç dünyasını sanki birebir yaşar insan.

    Hatırlattığınız için teşekkürler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Rica ederim, Ana'yla birlikte üzülüp Ana'yla birlikte meraklanıp sevindim ben de okurken, muhtemelen ben de ikinci kez hatta üçüncü kez okurum ileride, çok sevdim aynen.

      Sil
  3. bende Bambu var Buck'ın. onun konusu da Kore'de geçiyormuş, annem yıllardır oku oku der, meraka getirdin başlayabilirim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ay çok mükemmel bir üslubu vardı bu romanda, çok tatlı, Bambu'yu ben de alayım hatta, çok beğendim ben Pearl S. Buck'ı, ama iyi ki ilk bu kitabını okumuşum dedim, sanki Ege köyleri gibi oradaki Çin köyü resmen, çok gözümde canlandı.

      Sil
  4. Ortaokuldayken okudugumu hatirliyorum Ana'yi. Cin, kurulmakta olan komunizm kalmamis aklimda hic. Aynen dediginin gibi Anadolu'nun bir koyunde gecen, cocuklariyla beraber yasama mucadesi veren bir kadinin hayatini okumusum gibi hatirliyorum.

    YanıtlaSil

Related Posts with Thumbnails