19 Ocak 2013 Cumartesi

Gece Ana, Kurt Vonnegut



Campbell Jr. bir savaş suçlusudur. Tel Aviv'de bir hapishanede duruşmasını ve idamını beklemektedir. Nazilerin nefret tacirliğini ve propaganda borazanlığını yapmış, bir tiyatro metni yazarı, şair, aşık, esasen karısından başka ulusu olmayan bir adamdır. Aynı zamanda bir casustur, şifreli mesajlarını Ari ırka adanmış yayınları arasına saklayan bir müttefik casusu. Safdil bir hayalperesttir, bu yüzden Alman eşini ve büyüdüğü ülkeyi bırakıp kaçmamıştır. Savaşın sanata ve aşka dokunamayacağına inanmaktadır. Dünya savaşı, fikirlerini değiştirecektir ama...

Usta kişisel geçmişinin en korkunç anılarını öylesine yoğun ve güçlü bir dilde aktarmış ki hayranlık duymamak zor. Dünya savaşında Dresden'de esir düşmesi, şehrin bombalanarak yıkımı, annesinin intihar girişimi gibi güçlü kişisel unsurlar hikayeye yoğunluk, samimiyet katıyor ve zenginleştiriyor. İhaneti tüm kurgusunun esas unsuru olarak alan yazar yarı-gerçekler ve zorlama önkabullerle herşeyi, her karakteri griye boyamış. Hiçbir bilgi parçası tam olarak gerçek değil. Bir sanatçı kadar iyi yalan söyleyebilecek kim var ki? Bu yüzden Campbell hayatta kalan tek casus, Reich'a bu kadar yakın olup da canını kurtarabilen tek insan.

Herkes birbirine ihanet ediyor, aşk, sanat, idealler... hepsi ihanetin ve nefretin demir ökçeleri altında formunu kaybediyor, bozunuyor. Romanın girişindeki hapishane gardiyanlarını karakterin psychesinin parçaları olarak  bize tanıtan yazar, karakteri kişisel ilişkileri bağlamında tanıtmış ve romana hakim olan travma sonrası duygusuzluğu, çağa ve insanlara egemen olan kayıtsızlığı diyaloglardan ziyade samimi monologlara gömmüş. Herkes kurban istiyor... insanlar, akımlar, ülkeler hepsi kurbana aç. Bu hikayede ise kurban Campbell Jr. hayatlarından memnun olmayan insanlar suçu başkasına atabilmek için nefrete sığınıyor, kişisel şeytanlar ediniyor ve pisliklerini dünyaya kusuyorlar...

Campbell, aslında kimdir? bir casus mu? bir hain mi? bir aşık mı yada sadakatsiz mi? istemediği halde her 2 tarafa çalışmak zorunda kalan karısından ve yazılarından başka sarılacağı bir şeyi olmayan bu adam herkes tarafından ihanete uğruyor. Ülkesi hizmetini reddediyor, Almanya onu yargılamak ve asmak istiyor, Ruslar onu Amerika- Nazi ortaklığı komplosuna tanık olarak istiyor, İsrail ise 6 milyon insanın ölümünü onun propagandasına yüklemek... Bu devasa saklambaç oyununda, kaçmak ve kovalanmaktan bitkin düşmüş biri o sadece.

Eserinde bayrak sallamıyor yazar. Hiçbir ülke ve ırk üstün değil burada, hepsi aynı... hepsi insan ve hepsinin eksiklikler var. O kadar güzel metaforlarla ,insanlıktan çıkarmadan parmakla gösterip kin kusmadan eleştirmiş ki yazar edebi gücü okura şapka çıkartıyor. Mizahı siyahın öyle yoğun bir tonu ki kimi zaman bir pasaja tekrar dönmek zorunda bırakabiliyor okuru. Modern çağın klasikleri arasında yer alması gereken insanla dopdolu bir roman bu. Gözüm kapalı öneriyorum, bu yaşlı adamın verdiği insanlık dersini kaçırmamak gerekli. başka incelemelerde görüşmek üzere.

1 yorum:

  1. vonnegut'u bana tanıtan kitaptır. cümlelerin dizilişi çiğnenip tükürülmüş bir yaşamlara, anlamını yitirmiş yaşamlara, modernizmin sefaletine resmi geçit gibidir.

    YanıtlaSil

Related Posts with Thumbnails