25 Şubat 2013 Pazartesi

Kral Fare, China Mieville



Saul, sarhoş halde evine evine döner, son günlerde anlaşamadığı babasıyla karşılaşmamak için odasına çekilir ve sızar. Sabah polisler tarafından apar topar götürüldüğünde, tutuklanıp babasını öldürmekle itham edildiğinde tüm dünyası tepesine çöker. Ancak leş kokulu hücresinin kapısını açan ona özgürlük ve bir krallık vaad eden gizemli yabancı tüm gerçekliği algılayış biçimini değiştirecektir. Kral fare, krallığını geri almak niyetindedir ve eğitmesi gereken küçük bir fareciği vardır artık. Böylece Saul, Londra'nın gerçek yeraltı dünyasına girer...

Yazar, güçlü ve akılda kalıcı tasvirleriyle yabancılaşan bir aileyi, katılaşmış bir baba- oğul ilişkisini alıp karanlık bir intikam fantezisi kurgulamış. Freudyen göndermeler ve Jung'a dokunan imgeler arasında Lenin'e atıf da bulunmakta. Hikaye, Kavalcı'nın totem varlıkları olan Anansi, Hornebom ve Kral Fare'yi kastra edip hükümlerini sona erdirmesinin intikamı üzerine kurgulanmış. Totem varlıkları ve avcılarının kendi aralarında yarattığı mistik bir ekosistem var ve Saul, bir melez olduğu için 2 dünyaya da ait değil. O ne fare, ne de insan. Esasında yazar, Fareli Köyün Kavalcısı masalını, karanlık ve pis Londra arka planında tersten anlatmış okuruna. Kavalcı karakteri, hırs, açgözlülük, kayıtsızlık ve oral fiksasyona bağlanan tüketim güdüsünün, doğaya tahakkümün vücut bulmuş hali. Kısacası, modern çağa dair eleştirilebilecek tüm olgular bu karaktere toplanmış.

Yazar, kurgusunda emperyalizm eleştirisine, karşı kültür savunusuna varan yüceltmelere, bireyselcilik savunusuna, kayıtsızlık eleştirilerine yer vermiş. Hayvan ve insan arasındaki gidiş gelişler aynı zamanda, ilkel ve modern ( doğal / yapay ) arasındaki dönüşümlü ilişkiye güçlü vurgular yapıyor. Totem varlıklarının doğanın kendisini, pisliği, çamuru ve günümüzde kabul edilmeyen şeyleri simgelemesi aynı zamanda doğa üzerindeki tahakküm eleştirisi olarak da alınabilir. Kavalcının müziği yerine konulabilecek çok fazla sayıda simge var; isterseniz para deyin, saygınlık veya trend olma gibi konformist olgular güçlü bir tiksinti nesnesi olarak karşımıza çıkıyor. Vahşi ve çılgın bir karşı - masal bu eser.

Sürükleyici yapısı, çoğu yerde samimi dili, güçlü çıkarımları büyük artıları. Totem varlıkları gibi tanıdık ve sık kullanılan kurgu öğeleri bulundurmasına rağmen taze fikir ve açılarla dolu yepyeni bir eser olduğunu hissini veriyor. Karakterleri çok boyutlu ve yeraltı Londra'sının coğrafyasına aşina olan yazarın mekan tasvirleri özellikle göz alıyor. Son derece başarılı bir eser. Rahatlıkla önerir, keyifli okumalar dilerim. Başka incelemelerde görüşmek üzere.

Kişisel notum: Gaiman'ın Yokyer'i kadar güçlü, o eseri beğenen veya bu yazarın başka bir kitabını okumuş herkesin keyif alacağını düşünüyorum.

24 Şubat 2013 Pazar

İlginç Psikiyatrik Sendromlar, M. David Enoch, Hadrian N. Ball



Psikiyatri tarihinde çok az karşılaşılan ve son derece ilginç olguların toplandığı bir kitap. Yazarlar, Edebiyat eserlerinden alıntı yaparak sendromlara giriş yapıyor, tarihçe ile devam ediyorlar. İlk defa bildirilen vakalar üzerindeki olgu analizlerini ve hasta kayıtlarını paylaşıp, sendromun psikodinamik özellikleri, adli yönleri, yaklaşım stratejileri, tedavi önerileri ve prognozdan bahsederek her açıdan ele alıyorlar. Çoğu sendromun nörolojik arkaplanları ve psikopatolojide yer aldığı bölümlere de değinen yazarlar çalışmayı yapan araştırmacıların isimlerini ve tarihleri de vermeyi unutmamışlar. Her sendromun sonunda en az 3-4 sayfa kaynakça sunmaları ciddi bir retrospektif araştırma yaptıklarını kanıtlıyor.

Tam olarak bir tıbbi metin sayılmasa da, çevrilmeden bırakılmış veya dipnotla açıklanmamış olan olguların çoğu konuyla alakası pek olmayan okura hitap edecek açıklıkta değil. Dil akıcı ve bakış açısı son derece tarafsız. Olgu üzerinde görüş bildirmiş olan tüm ekoller ve araştırmacıların alıntıları, önermelerle çok fazla tartışmaya girmeden açıklamaya yönelik olarak yazılmış kitabın dokusuna son derece uygun. Sinema ve edebiyatta cisim bulmuş değişik vakalar tek tek mercek altına alınmış. Örneğin Cotard Sendromuna sahip kişiler, öldüklerini iddia ediyor ve gömülmeyi talep edebiliyorlar. Gıda tüketimi ve günlük ihtiyaçların karşılanması onların ölü olduğu sanrısıyla hiç çelişmiyor... Kimi zaman bu sanrılarını kötü koku yaydıkları ( çürüdüklerini düşündükleri için ) veya aldıkları kötü tatlar gibi sanrılarla da pekiştiriyorlar...

Son bölümde cin çarpması, medyumluk ve hayalet görme gibi sanrılara geniş yer verilmiş. Yazarlar iddiaların gülünçlüğü karşısında bazen tökezlemiş ve tarafsız kalamamışlar. Geneli itibariyle insan zihni ve ruhunun kırılganlığına adanmış olan kitapta Tourette gibi çoğu zaman nörolojinin ilgi alanına giren nerede yer aldığı ve kökenleri tam tespit edilememiş vakalar, konuyla ilgilenen kişilere hayli ilginç bir okuma sunacaktır. Ancak dipnot eksikliği ve tıp terimlerinin yoğunluğu kimi okuyucunun canını sıkabilir. Başka incelemelerde görüşmek üzere.


23 Şubat 2013 Cumartesi

Yerdeniz Büyücüsü, Ursula K. Le Guin



Cont Adasında doğmuş olan Duny, "Sanat" 'a ilgi göstermektedir. Annesini çok genç yaşta kaybeden ve çobanlıkta veya tunç işçiliğinde pek gözü olmayan Duny'i köyün cadısı olan halası yetiştirir. Çocuğun içindeki büyük gücü Yörenin büyücüsü Ogion'da sezmiştir. Ailesinden ayrılıp Ogion'un yanına çırak giren Duny, çok güçlüdür ama disiplinsizdir, içindeki hırs onu ustasından ayrılmaya zorlar. Roke Adası'na gidip Büyü eğitimi görmeye başlar, hikayesi tam anlamıyla bitmeden Yerdeniz'in en güçlü büyücüsü olacak bu genç adam önce hasedi ve kıskançlığıyla, gururuyla sınanacaktır...

Kendini bulmak için yolculuk yapan genç bir adamın lirik destanını kaleme almış olan yazar, karakterine katman kakmada son derece başarılı. Düalist çıkarımlarla süslenmiş olan Sanat ve felsefesi, yaratılan dünyayla uyumlu. Kıskançlık, gurur, haset gibi özelliklerle boyut kazanan karakterin büyüme ve bilgeleşme yolunda yolculuğu ders çıkarılacak çok öğe taşıyor. Algı farklılığı ve üst üste bindirilen imgeler usta işi sahiden. Konformizm eleştirilerine de yer veren metinde yalnızlık, günlük yaşamda rutinleşen yaşam gibi motifler imgeler altına çok güzel gizlenmiş. Kahramanın kendi karanlığına, kendi kötülüğüne karşı giriştiği varoluşsal mücadele etkileyici. Taoist öğretilerden etkilendiği belli olan yazar, kurgusunda insan ruhunun ikiliği üzerinde detaylı durmuş.

Çok güçlü bir eser, fantezi edebiyatının kültlerinden biri ( haklı olarak ). Rahatlıkla öneriyorum, şiirsel dili, sürükleyici doğası önemli artıları. Keyifli okumalar dilerim. Başka incelemelerde görüşmek üzere.

22 Şubat 2013 Cuma

Ekolojik Zeka, Daniel Goleman


Ünlü psikolog ve yazar, farkındalık yaratılmasına yardımcı olacağını düşündüğü bir örnekle, günlük hayattan kişisel bir anekdotla metnine giriş yapmış. Endüstriyel sistemlerin ekolojik sistemlere  benzer olduğunu belirten yazar, pazar şeffaflığı üzerinde durmuş ve saklı etiket kavramını açıklamış. Bireysel bilinçlenmenin önemine dikkat çekmiş. Medyada sıkça karşılan tarımsal ilaç ve gübrelerin yeraltı sularına sızması gibi örnekler vererek piyasaya hakim olan " Yeşil badana" kavramına dikkat çekmiş. Yeşil badana, ürünün çevre dostu olduğu izlenimi yaratan ve renk veya imge kullanarak diğer ürün ve markaların önüne geçmesi olarak tanımlanan bir pazarlama taktiği. Ancak işin iç yüzü biraz daha farklı. Örneğin "trans yağ içermez" ibaresini düşünelim: Peki yapay şeker? Yüksek oranda tuz? koruyucu olarak kullanılan birikici yapıdaki kimyasallar? Bunlarla ilgili bilgi verilmiyor.

Ürünün olumlu özelliğini ön plana çıkarmak dışında bir artısı yok yeşil badananın. Tüketici olarak sanayi süreçlerine dair bilgimizin kısıtlılığı ve sayısız yan ürünün sonuçlarına dair cahilliğimiz üzerinde duran yazar, Endüstriyel olarak üretilen hiçbir şeyin tümüyle değil ancak nispeten "yeşil" olduğunu vurguluyor. Çevreci veya yeşil gibi kavramların bir sıfattan ziyade fiil ve süreç gibi algılanmasının önemli olduğunu belirtiyor. Kollektif rolümüzün ekolojik sonuçları hakkında bilgisiz olmanın işimize geldiğini bu suçluluk ve sorumluluk hissiyle yüzleşmeme adına toplumsal bir kör nokta ( kollektif lacuna ) yarattığımızın altını çizmiş.

Evrimsel şartlanmalarımızın kısa dönemdeki tehdit ve kazançlara yönelik geliştiğini ve şartlanmalar yüzünde de uzun dönemli düşünemediğimizi yaptıklarımızın ekolojik sonuçlarını hesaplayamadığımızı vurgulayıp ortak farkındalık yaratılmasının ve eş güdümlü çabaların öneminden bahsediyor. Evrimsel biyoloji ve nörofizyolojiye yer veren yazar bu bölümde verdiği pasajlarla çıkarımlarını destekliyor. Daha önce pek temas etmediğimizi kavramları örnekler ve geniş tanımlarıyla açıklıyor : Gömülü karbon, Biyoçözünürlük, Radikal şeffaflık, Oksidatif stress gibi... Toplumsal bir savunma mekanizması olarak yansıtmayı kullandığımızı, sorumluluk almamak için sanayi, kamu, özel sektör ve tüketicilerin sorumluluğu birbirlerine atmaya çalıştığını gösteren yazar, sosyal yararları da olmayan ekolojik bir çabanın anlamsız olduğuna parmak basıyor: Çocuk işçilerin köle gibi çalıştırılarak işlediği organik ürünleri tüketsek ne değişir? gibi sert sorular sormayı ihmal etmiyor.

Fiyat ve maliyet her şey midir? Piyasa baskısının çok ciddi sonuçları olabileceğine dair verilen örnekler, geri beslemenin ve müşteri görüşlerinin önemi üzerinde detaylı durarak, gıda konusunun perde arkasına okurun göz  atmasına yardımcı olarak yeni bakış açıları kazandırıyor, yazar. Yazar çok zor sorular sormuş, ve her grubun ihtiyaç ve eksikliklerine tek tek değinmiş. Farklı alanlardaki çok sayıda uzman ve yenelikçi girişimlerin liderleri, müşteriler, yöneticilerin görüşlerine yer vermiş. Şeffaf bir pazarda alışverişin jeopolitik bir eylem olduğunu belirtmiş. Çok sayıda ciddi soru soran yazar, samimi cevaplar vermiş, her kurum ve kişiye önerilerde bulunmuş.

Kitap son derece cahil olduğumuz konulardan biriyle ilgili samimi ve kapsamlı bir araştırmanın ürünü. Çok sayıda farklı bakış açılarına sahip görüşlerin ve önermelerin paylaşılması, yaşadığımız gezegenin değil onunla olan ilişkimizin bozuk olduğunu savunması, ayrıntılara dikkat çekmesi eserin büyük artıları. Başka incelemelerde görüşmek üzere.

"Şeytan ayrıntıda gizlidir."

Not: Bana kitabı ödünç verdiği için USB Belgelendirme'nin Genel Müdürü ve kitabın sahibi olan Nesrin Hanım'a teşekkür ederim.

20 Şubat 2013 Çarşamba

Körleşme, Elias Canetti


Bu kitap hakkında ilk yazmam gereken şey, muhtemelen bir kez okuduktan sonra, bundan sonraki hayatınızda dönüp dolaşıp tekrar bu kitabı okuyacağınız gerçeği olmalı.

Elias Canetti'nin ilk başta çok uzun bir roman olacağını düşündüğü için yedi ciltlik bir seri halinde tasarladığı ama daha sonra isimleri "Dünyasız Bir Kafa", "Kafasız Bir Dünya" ve "Kafadaki Dünya" olan üç bölümden oluşan bir roman olarak toparladığı Körleşme, size kelimenin tam anlamıyla yepyeni bir dünyayı gösterecek. Bu dünya, Dünyasız Bir Kafa'nın kahramanı (yani "kafa"sı) olan Profesör Kien'in, kendinden başkasını düşünmeyen, hayatındaki biricik aşkı kitaplar olan bir adamın dünyası. Kien, Çin edebiyatı üzerine çalışmaları olan, dünyanın en ünlü sinologlarından biridir ve tek başına yaşadığı apartman dairesinin tüm odalarının tüm duvarlarını kitaplıklarla kaplamış, bu sevdası yüzünden dairesinin pencerelerini ördürmüş ve tavana pencereler açmış, hiç kimseyle konuşmayan, günlük çalışma düzeni sabah altıda kalkıp gece on ikide yatana dek kendine ayırdığı bir saat dışında masasının başında kitaplarıyla, el yazmalarıyla ilgilenmesinden ibaret olan, dünyanın en kendini beğenmiş, en çok bilmiş ve en ilginç "entelektüel"i. Kitaplarına gözü gibi bakmakla birlikte, tozların, bir kütüphane için büyük bir düşman olacağını öngörerek evine bir hizmetçi alması gerektiğini düşünedursun, Therese adındaki ellili yaşlarının başında, şişman, kolalı eteğiyle göz dolduran dünyanın en sığ temizlikçisiyle yolları kesiştiğinde bu fikrinden büyük pişmanlık duyacaktır.

Dünyanın en iyi satranç oyuncusu olan kambur cüce Fischerle, eski bir polis memuru olduğu halde Kien'in apartmanının kapıcısı olan ve kendini hala bir polis memuru sanan Benedikt Pfaff, kör taklidi yaparak dilendiği için önündeki bardağa bozuk paraymışçasına bir düğme atıldığı zaman buna itiraz edemeyen, ileride bir "her şeyci" dükkanı açıp da bu yüzden sadece düğme satmamayı planlayan Kör Dilenci, gecesini gündüzüne katarak çalışan ve kazandığı paranın dörtte üçünü karısına verip dörtte birini Cennetin Yıldızları adındaki barda harcayan Lağımcı, Fischerle'nin orospuluk yaparak hayatını kazanmak zorunda bırakılan karısı Fischerin, mobilyacı Bay Grob ve Bay Gross ve son olarak da Kien'in eskiden bir kadın doğum uzmanı olduğu halde sonradan branş değiştirerek psikiyatrist olan ("...böylece deli kadınların tüm istekleri karşılanmıştı...") kardeşi Georg Kien olmak üzere roman boyunca Profesör Kien'in karşılaşacağı tüm grotesk, absürd karakterleri simgelercesine romanın kapağına basılmış olan Diego Rivera tablosu, romanın karmakarışık ama kendine çeken "halini" önünüze koyuyor.

Canetti, romanı bitirdiğinde yalnızca yirmi altı yaşındaymış. Usta çevirmen Ahmet Cemal'in romanı çevirmesi yıllar almış ve açıkçası mükemmel bir iş ortaya koymuş. Beş yüz küsür sayfanın içinde inanılmaz düşünceler, inanılmaz karakterler ve inanılmaz benzetmeler sizi bekliyor olacak. Bir de belirtmeden geçmemek lazım, romanda yer alan tüm erkek karakterler cinsiyetçi karakterlerdir, kendi aralarındaki konuşmaları bolca kadınları aşağılamak üzerine kuruludur ve romanda yer alan iki kadın karakterden Therese'nin sığlığı ve Fischerin'in de seks işçisi olmasıyla da birlikte roman buram buram cinsiyetçilik kokar ama bir yandan da tüm bu cinsiyetçiliğin ironik olarak bu kadar abartıldığını da düşünürüz. Yine de bundan rahatsız olacak olanlar, ateşli feministler uzak dursa daha iyi olacaktır diyebilirim.

19 Şubat 2013 Salı

Vakıf, İsaac Asimov



Galaktik İmparatorluk, durgunluk dönemine girmiştir. Milyonlarca gezegene yayılmış olan insan ırkı kadim tarihlerdeki anayurtlarını unutmuş, bilimsel merakın tükenmeye yüz tuttuğu, barbarlık ve savaşla geçeceği kesinleşmekte olan karanlık bir geleceğe bakmaktadır: Çöküş. İmparatorluğun Çöküşü'nü yeni geliştiriği bilimsel yöntemle önceden görmüş olan Hari Seldon, Çeşitli politik manevralarla Evrenin iki ters ucunda iki tane bilimsel vaha kurar. Terminus sitemindeki Vakıf'ın görevi, Çöküş dönemini kısaltmak ve yeni İmparatorluğun tohumlarını atmaktır. Seldon, ölümünden sonra bir mesihe dönüştürülecek, her yaşanan toplumsal ve galaktik kriz "Seldon Krizi" olarak anılmaya başlayacaktır. Vakıf'ın görevini yerine getirmesi için cehalet ve hırs gibi insanı unsurlarla çarpışması gerekecektir....

Kendisi de klostrofilik olan yazar, kurgusundaki yönetici gezegeni bir matruşka gibi iç içe geçmiş katmanlar olarak kurgulamış. Bir beton ve çekil okyanusu altında boğulan doğa motifinde ince yergiler bulunmakta. İnsan kibrinin ve doğa üzerindeki kontrolün son noktası olarak kurgulanan Trantor'un sakinleri açık havaya hiç çıkmadıkları için agorofobik özellikler gösteriyorlar, bu imge aynı zamanda statüko ve yenilikten korkuyu da barındıran alt metindeki yergiyle son derece uyumlu. Kontrolsüz büyümenin sonunu getirdiği İmparatorluk, olasılık istatistiği, toplumsal analiz ( sosyoloji ) ve uzun dönem projeksiyonun bir melezi olan "Psikotarih" bilimini yadsımaktadır. Toplumsal inisiyatifin azalması, bilimsel merakın engellenmesi, bürokrasinin yükselişi, ekonomik ve siyasal durgunluk çöküşe neden olmakta, insanlık tarihinin bilgi birikiminin korunması gerekmektedir. İstatistiğin birey için anlam ifade etmediğinin vurgusu, bireyciliğin yücelten hoş bir imge olarak karşımıza çıkıyor.

Uygarlıktaki gerileme, hem bilimsel hem siyasal anlamda en net görülebilir şekilde. Fosil yakıtlara dönemeye başlayan bölgeler, feodal bölünmelerle İmparatorluk'tan kopan sistemler bu durumu vurguluyor. Uyuşukluk ve merakın yitirilmesini sıkça eleştiren yazar, bilgi birikimi altında ezilen bilime ve uzmanlara dikkat çekmiş. Kronolojik sırasına göre, 5 ana hikayeden oluşuyor eser. İlk hikaye Çöküş başlamadan Vakıf'ın nasıl kurulduğu üzerine odaklanıyor, diğer hikayeler ise "Seldon Krizleri" ni betimliyor ve getirilebilecek çözümler üzerinde duruyor. Kemikleşen kuram ve yöntemleri yeren yazar, cehaleti ve eleştirel algının kaybolmasını sıkça vurgulamaktan geri durmamış. İlk kriz Vakfın kurulmasından 50 yıl, 2.si 70 yıl, 3.sü 150 yıl sonra ortaya çıkıyor ve yazarın toplumsal çıkarımlarına dikkat çeken kurgu içerinde yer alıyorlar.

Eser, her şeyden önce bir kült. Ayrıca bilgi birikimi ve insiyatifi yücelten alt metniyle bir an olsun çelişmiyor. 1953'te yazılan eser hakkındaki kişisel görüşüm şu yönde; sosyoloji saygın bir bilim dalı olarak yeni yeni kabul edilirken bu kavram üzerine yüz binlerce yıla dağılacak bir kurgu yazmanın çok basit şey olmadığını belirtmeme gerek olduğunu sanmıyorum. Çıkarımları bir bilim adamına yakışacak netlik ve sağduyuda olan yazarın, eşinin psikiyatrist olmasından ileri gelen bir bilgi birikimi olduğu ve kullanmaktan çekinmediği de gözden kaçmıyor. Psikoloji ve bilimin yüceltildiği bir altın çağ bilim kurgu klasiğidir bu eser. Gözüm kapalı öneriyor, keyifli okumalar diliyorum. Başka incelemelerde görüşmek üzere.

Not: Kurgu soğuk veya insandan uzak olarak görülebilir bu yönde eleştiriler okudum, ancak burada başrolde olan bir birey yok. Vakfın kendisi ve karşılaştığı krizler kurgunun odak noktasında olduğu için be eleştirileri yersiz bulduğumu belirtme gereği duydum.Aynı zamanda yazılma sırasına göre bir okuma listesi vermek gerekliliği duydum ki basım sırası okurun kafasının karışmasına sebep olabilir.


1. Vakıf
2. Vakıf ve İmparatorluk
3. İkinci Vakıf
4. Vakıf'ın Sınırı
5. Vakıf ve Dünya
6. Vakıf Kurulurken
7. Vakıf İleri


17 Şubat 2013 Pazar

[Blogtur] Nemesis-Jo Nesbo+Yabancı Kapak Kaynağı


"İntikam arındırır"


"Öleceğim. Bu çok saçma. Plan bu değildi, en azından benim planım bu değildi. Belki de baştan beri bu noktaya doğru ilerliyordum farkında olmadan. Benim planım bu değildi. Benim planım daha iyiydi. Benim planım mantıklıydı. 
Bir tabanca namlusuna bakıyorum ve oradan geleceğini biliyorum. Ölümün elçisinin. Kayıkçının. Son kez gülme vakti. Tünelin ucunda ışık görürsen, o titreşen bir alevdir belki de. Son kez gözyaşı dökme vakti. Sen ve ben bu hayatı güzelleştirebilirsik. Planı uygulasaydık. Son bir düşünce. Herkes hayatın anlamını soruyor, ama ölümün anlamını soran yok. "

 Kitap Oburları ve Ön Okumalar ekibinin birlikte yürüttüğü Nemesis turundan merhaba. Öncelikle Doğan Kitap'a katkılarından dolayı çok teşekkür ederiz.

Kitaba gelirsek, Norveçli yazar Jo Nesbo'nun Harry Hole serisinin Nemesis'i.

Hikayesi banka soygunuyla başlıyor. Kar maskeli, her tarafı bantlı biri bankaya girip soygun yapar ve oradaki görevliyi öldürür. Lakin öyle ustaca planlanmış bir soygundur ki, ardında neredeyse hiçbir iz bırakmaz.

Bir yandan da, Harry'nin eskiden bir süre takıldığı Anna öldürülür. İntihar gibi görünen olayda gariplikler vardır ve Harry bu olayında  peşinden gider.

Kitapla ilgili ancak bu kadar bilgi vereceğim.

Yazarın kalemine, olayları işleyiş biçimine gelirsek, ince ve ayrıntılı tasvirleri severim ben. Olaya iyice kendimizi kaptırmamızı sağlar. Bu kitapta öncelikle biraz yabancı kalıyoruz, kafamız karışıyor. Sonraları çözülüyor tabii.

Karakterlere gelirsek;

Harry Hole; klasik bir serseri polis. Artık iyice alıştık bu profile. Bizde Behzat Ç var mesela aynı profilden. Hatta bazı yerlerde ciddi anlamda ona benzettim. Yeşil koltuğunda rüyalara dalmış Harry'de mesela. Yada "çevremdeki bütün kadınlar ölüyor" derken.

Beate Löhn; Harry'nin soygun davasındaki partneri. Çok iyi bir video analisti. Aynı zamanda Beate'yi enteresan kılan Fusiform gyrus diye bir hastalığı var ve bunun getirisi gördüğü insanların yüzlerini hiç unutmuyor. İskandinav kitap ve senaryo yazarlarında son dönemde bir çok kadın kahramanda enteresanlıklar var. Lisbeth Salander asperger sendromluydu. Danimarka, İsveç yapımı Broen dizisindeki Saga Noren karakteri mesela robot gibi enteresan bir karakterdi. Beate'de aynı şekilde kendi şahsına münasır, çoğu kişinin biraz tuhaf bulduğu bir kadın.

Raskol; Eski bir soyguncu. Bir sürü soygun yapıp yakalanamayıp, en sonunda kendisi teslim olmuş.Lakin bu işleri hapishane'den de gayet devam ettirebiliyor. Raskol aynı zamanda çingene ve Anna'nın amcası. Raskol karakteri bence kitabın en kilit, en orjinal karakteriydi. Sanırım benim en sevdiğim karakter de o oldu.

Kitap Oslo'da geçiyor, zaten ilk sayfada bir harita sizi karşılıyor. Okuması ilk başlarda biraz karışık gelse de sonra nasıl okuduğunuzu bilemeden ilerliyorsunuz. Hele ki sonlara doğru.

Bizde ekip olarak kısa bir sürede okuduk. Size de tavsiye ederim, sağlam kurgulu bir polisiye arıyorum diyorsanız işte tam aradığınız burada...

Aşağıdaki görseller de kitabın yurt dışı kapakları. Ben bizim kapağı da çok beğendiğim gibi diğer kapaklarını da çok tuttum.



 


 


raflarinarasindan.blogspot.com | Kitap Yorumu - Nemesis Yabancı Kapak Kaynağı

thcodex.blogspot.com | Kitap Yorumu - Alıntılar

mirielenda.blogspot.com | Kitap Yorumu - "Bunları biliyor musunuz?"
Önokumalar.com | Kitap Yorumu - Röportaj Videoları
erennadiraksamoglu.blogspot.com | Kitap ve Yazar Tanıtımı
sssuigenerisss.blogspot.com | Önokuma - Çekiliş
pinucciasbooks.blogspot.com | Harry Hole Özel Dosyası


Sevme Sanatı, Erich Fromm



Yazar metnine, sevginin bir sanat gibi bilgi ve çaba gerektiren bir edim olduğu savunusuyla girmiş, insanın sevilmek adına girdiği çabaları açılımlamış. Ün, para ve güç için her şeyi yapabilecekken sevmeyi öğrenmek adına hiçbir şey yapmadığımızı belirtmiş. Yalnızlığın yarattığı huzursuzluktan bahsedip İncil'den örnek olarak Cennet'ten kovuluş mitosunu vermiş. Alışveriş mantığı ve tüketim açlığı üzerine dönen bir kültürde insan ilişkilerinin mal mülk ve ticari açıdan geçerli olan yöntemlerle yönetildiğine şaşırmamak gerektiğini belirtmiş. Rank'a atıfta bulunup bir arada olmanın getirdiği güvenlik hissinin bireyin yaşı ilerledikçe azaldığına dikkat çekmiş. Kitleye teslim olmaktan bahsederken Le Bon'a gönderme yapan yazar, yalnızlığın bastırılması için alkol uyuşturucu ve seks kullanıldığını, dışlanma korkusunun kişiyi uyumcu veya toplumdışı yaptığını ifade etmiş. Bir olmak ve aynı olmak arasındaki farka değinip bireyselliği tatmak için sanat ve zanaatın önemine değinmiş.

Mazoşizmi ve sadizmi açılımlayan, etkinlik ve edilgenlikten bahseden yazar, Freud'un ataerkil önermelerini eleştirmiş.Viktoryen şovenizmden tam kopamadığı sezilse de yazar androjeni kuramına ve empatiye değinmiş. Sevginin paylaşımla doğduğunu ve geliştiğini belirten Fromm bu durumun güçlü bir duyguya kapılmanın ötesinde bir seçim, bir karar, söz verme ve yargı olduğunu söylemiş. Haklı olarak annenin çocuğuna duyduğu sevgiyi yüceltip anaerkil toplumdan ataerkile geçişi irdelemiş. Narsisizm, bencillik, çıkarcılık ve özgeciliği açtıktan sonra, Tanrı sevgisi kavramına girmiş ve tasavvufa geniş yer vermiş. Daha çok Doğu felsefesinin önermeleri üzerinden duran yazar, düalist ve tersinir çıkarımları ve diyalektiği metninde sıkça kullanmış. Metninde Totem ve Tabu öykünmeleri sezilen Fromm, Freud'un klasik psikanalizinden tam kopamadığını hissetiriyor. Lao Tse, Herakleitos, Aristoteles alıntılarına yer vermiş. Huxley'nin Cesur Yeni Dünya'sından alıntılar kullanarak kapitalist toplum eleştirisine giren yazar, özellikle yabancılaşma ve izolasyon üzerinde durmuş.

Çeşitli nevrotik edimleri ve yalancı sevgi türlerini örneklerle açıkladıktan sonra Oedipal kompleks'e dayalı görüşlerini sunmuş. Yaptığımız her şeyin zaman kazanmak adına olduğunu ancak kazanılan zamanla ne yapacağımızı bilemediğimizi, bu yüzden sadece zaman öldürmeyi tercih ettiğimizi ifade edip, modern toplumun doyumsuzluğunu oral fiksasyonla açıklamış. Seçici duyarlılık ve benmerkezci algıyı açıklayıp eleştirmiş. Son bölümde tüm görüşlerini toparlayıp özet halinde günlük yaşama uyarlamış. Marx etkilenmesi hala seçilse de metni boğacak yoğunluğa ulaşmamış. Başka incelemelerde görüşmek üzere.

16 Şubat 2013 Cumartesi

Mars'ta Zaman Kayması, Philip K. Dick



Sene 2045. Mars'ta koloni kuran insan ırkı , orada yaşayan insanları köle etmiş. Su yokluğunda dağınık ve birbirlerinden kopuk yaşamaktadır. Farklı ülkelere dahil koloniciler, kendi gruplarını oluşturmuş BM'nin zorlamasıyla iyi geçinmektedirler. Suyu BM kontrol ettiği için son söz hakkı bu kuruma ait. ırkçılık ve güvensizlik yüzeyin altında ortaya çıkmak için beklemektedir, eski Dünya'nın kavgaları yeni Dünya'ya taşınmıştır. Kontrol ve güç hırsıyla gözü dönmüş Arnie Kott, geleceği görebildiğine inandığı şizofren bir çocuğun dünyayla iletişim kurmasını sağlamak için esk şizofren tamirci Jack Bohlen'i kiralar. geleceği önceden görüp yeniden şekillendirecektir. Ancak bu küçük şizofren... hepsinin gerçeklik algılarını zorlayacaktır.

Çöladamları ölen bir uygarlığın son temsilcileri, kısa boylu zenciler. Uysal ve korkak bir yapıları var, avcılık toplayıcılık aşamasını hiç geçmemişler. Yazar Dış döllenme ( panspermia ) kuramıyla insanı kökenlerine götürmüş. Evcil hayvanlarda Mars'ın katı doğasına uygunlar : Peygamberdeveleri. Kusurlu doğanları eleme arzusu çok sık bir şekilde karşımıza çıkıyor kitapta. Dokusu genel olarak son derece hüzünlü. Tezat kullanarak konformizm eleştirisi yapan yazar, insanın ikiyüzlü doğasını göstermekten kaçınmamış. Sert, soğuk ve acımasız ticaret dünyasını, tıbbi iktidarı da eleştiren ve karikatürize eden yazar, kayıtsızlık uyarısında bulunmuş. Mana yoksunu yaşamların tüketimle doldurulduğunu göstermekten çekinmemiş ve yaşayan ölü benzetmelerini sıkça kullanmış.

Dayatmacı kültür ve konformizm eleştirileri son derece sert ve güçlü. okullar uyumcu, sınıflandırmaya tabi tutulmuş küçük memurlar yetiştiriyor ve öğretmenler yapay. Hepsi insan taklidi... Uyum göstermeyen çocuk otistik ve şizofren damgası yiyerek akıl hastanesine gönderiliyor. Üst kasta ait kişisel cenneti, Valhalla'ya gökkuşağı köprüsüyle gönderme yapan yazar, Temassızlık ve anlayış yoksunluğu dair uyarılarda bulunmuş. otoritenin algısına uyum göstermeyen herkesin deli olduğunu sıkça vurgulayan yazar, entropiyi diğer eserlerinde olduğu gibi başarılı bir şekilde kullanmış. Rank ve Jung'a atıfta bulunan yazar, herkese deliliğin farklı dokularını tattırmış romanında. Özellikle kümülatif deja-vu motifi muhteşem işlenmiş. Karakterlerine kişilik bozuklukları ile boyut kazandırmış. yazarın imzası gibi olan gerçeklik algısının sorgusu çok güçlü işlenmiş. Okuru bolca şaşırtmış.

Sürükleyici ve eleştirel yazını, samimi çıkarımları ve okuru sarsan kurgu oyunlarıyla son derece başarılı bir eser. yazıldığı dönem itibariyle kullandığı kişilik profilleri ve kuramlar geçerliliğini yitirmiş olsa da bu durum okuma keyfinden bir şey götürmüyor. Rahatlıkla önerir, keyifli okumalar dilerim. Başka incelemelerde görüşmek üzere.

15 Şubat 2013 Cuma

Kişilik, Jerry M. Burger



Yazar, metnini kişiliği tanılamanın zorluğu hakkında bilgi vererek, basit bir örnekle açmış. Kitabın tümü 6 farklı kişilik kuramı yaklaşımı ve bunlar üzerine yapılan çalışmalara ayrılmış. Kültür ve tanımı üzerine bilgi veren yazar, her bölümün sonuna açıklayıcı ve basit bir özet koymuş. İyi bir kuramın özelliklerinden bahsedip vaka incelemelerine değinmiş. İlginç ve sağduyu sahibi pasajlar, konuyu bölmediği gibi kamuoyu ve algı hakkında ilginç bilgiler sunmakta. Kuramcılara dair bolca alıntı kullanan yazar, tüm önemli kuramcıların kişisel ve akademik geçmişlerini pasajlar halinde sunmuş okurlarına. Neredeyse tüm kuramcıların kişisel geçmişleriyle ilgili kuramlar geliştirdikleri bu sayede gözden kaçmıyor.

Bu bölümlerden sonra kuramcılara ve yorumlara geçiyor yazar. Öncelikle Freud ve bilinçaltının keşfinden bahsedip rüya yorumlama, serbest çağrışım tekniği ve dil sürçmelerine değiniyor. Ardından Yeni Freudculara; Adler, Jung, Erikson ve psikanalitiğin kara koyunu Karen Horney ile devam ediyor. Kimlik bunalımı kavramı, Sullivan ve Fromm'un yorumlarına değinip basit ve güzel tablolar kullanarak daha anlaşılabilir kılıyor. Jargonla boğmadan ve akıcı yazmış aynı zamanda. İçe dönük / dışa dönük tipolojisini açıkladıktan sonra, anksiyete ve kaygı, başa çıkma stratejilerine girmiş, bağlanma modelleri ve Bowlby'e geniş yer verip ayırıcı özellik kuramından bahsetmiş.

Karakter testlerini ve eksikliklerini, başarı faktörleri ve başarı algısını, duyuş şiddeti, etkilenirlik, dışa vurma kavramlarından sonra biyolojik yaklaşıma girmiş ve doğal ayıklanmanın psikolojik mekanizmalara nasıl uyarlandığını açıklamış. Kaygı ve toplumsal dışlanma, mizaç ve akademik performans, eş seçimi konularını evrimsel kişilik kuramı üzerinden açıklamış. Varoluşçuluk ekolüne girdiğinde, kişisel sorumluluk, özsaygı, kültürel farklılıklar, "Şimdi ve Burada" yorumlarına yer verip yalnızlık ve açığa vurmada karşılıklılık ilkesine değinmiş.  Davranışçılık ekolünde Pavlov, Watson, Skinner gibi boş tahta ( tabula rasa ) ilkesine inanan  klinisyenlerin görüşlerine yer verilmiş. Davranışlar, pekiştirme değerleri, beklentiler gibi sert davranışçılık kuramlarından sonra Bandura ve sosyal bilişsel kuramı, cinsiyet ve rol atıfları, androjeni, saldırganlığın gözlem yoluyla öğrenilmesi konuları işlenmiş. Öğrenilmiş çaresizlik ve depresyon arasındaki bağlatılar, kontrol odağı ve başarıya güdülenme konularından sonra Bilişselcilere giriş yapmış. Algı şemaları, kendilik şemaları, olası kendilikler ve NLP, akılcı duygusal terapi ve Ellis'in yorumlaması üzerinde durmuş.

Sona yaklaşırken yeniden gündemde olan Freudcu kavramlara ve bunlarla ilgili çalışmalara yer vermiş. Aktarım ve bastırma üzerinde detaylıca durmuş. Özellikle aktarımın sadece danışman ve danışan arasında gerçekleşmediği, aktarım üzerinden yapılan hatalı genellemeler üzerinden fikirler vakit ayrılmasına değer görüşler olarak karşımıza çıkıyor. En son bölümü tüm bölümlerde incelenen en önemli konuların tartışmalarına ayırmış: Başarı, sağlık, ilişkiler ve iyilik hali hakkındaki karma görüşlere yer vermiş... Bu tartışmalarla kapanış yapmış. Tüm kuramlarla ilgili olarak objektif ve bilimsel bir bakış açısını korumuş ve tüm kuramların güçlü ve eksik yönlerine güzel örnekler vererek tartışmış. Konuyla ilgili olarak yazılmış en güçlü eserlerden birisi kesinlikle, aynı zamanda kaynak kitap. Sözlük ve kaynakçasının 100 sayfaya yakın tuttuğunu belirtirsem ne kadar zorlu ve ciddi bir çalışma ürünü olduğu daha net anlaşılacaktır. Konuyla ilgilenen herkese önerir, keyifli okumalar dilerim. başka incelemelerde görüşmek üzere.

"Yaşamımızın büyük bir bölümü, diğer insanları daha iyi anlamakla ve onların bizi daha iyi anlamasını dilemekle geçer." Gordon Allport

Not: Kitap bir cep kitabı değil, 794 sayfa. Sayfa sayısı ve büyüklüğü dolayısıyla uyarma gereği duydum.

14 Şubat 2013 Perşembe

İtaatsizlik Üzerine, Erich Fromm



Kutsal kitaplardan alıntı yaparak, uygarlığın ve birey olarak insan olmanın savunusuyla açmış metinini yazar. İtaatsizliğin yozlaştırmayacağını aksine özgür kılacağını belirtmiş ve Cennet'ten kovuluş, Prometheus mitoslarını örnek olarak göstermiş. Asimov'la aynı çıkarımları yapmış ve sormuş : "Teknoloji ilerliyor ama biz ilerliyor muyuz?" İtaati ikiye ayırmış; güce yönelik itaati, dışa dönük olarak, akla yönelik yönelik itaati içedönük olarak sınıflandırmış. Otoriter vicdanın ( üst benlik ) dış bir güce boyun eğdiğini ve bu durumun "insani vicdanı" zayıflattığını ifade etmiş. itaatsizlik için yalnızlığa ve yanlış anlamalara karşı cesaret gerektiğini söylemiş. İtaatsizliğin yöneten azınlığın çıkarına olduğu için "günah" olarak kabullendirilidğini ifade edip emir kulu örneği olarak Nazi kasabı Eichmann'ı göstermiş ( biraz sert ve uç bir örnek esasen ).

Marx'tan fazlasıyla etkilendiği gözden kaçmayan yazar, mekanik materyalizm ve psikanalitği melezlemeye çalışmış eserinde. "Toplumsal kişilik" önermesinde kollektif bilinçaltı öykünmesi sezilen yazar, tüketim açlığını Freud'un oral fiksasyonu ile açıklamış: tüketici insanın bir şeylere sahip olmak amacında olmadığını, içindeki boşluğun ve anksiyetenin üstesinden gelmek için tükettiğini ifade etmiş. İnsanın rakama indirgenemeyeceğini, istatistik konusu olamayacağını savunup ardından sosyoloji ve istatistik çalışmalarını yüceltmesi tutarsızlık olarak göze çarpıyor. Mantığın evrensel olduğunu, tüm yasalardan üzerinde bir kavram olarak kabul edilmesi gerektiğini belirtiyor, tıpkı vidan gibi. Bertrand Russell'ı yücelten yazar bolca alıntı yapmış. Göndermeleri arasında Cicero, Marx, Freud, Goethe, Sartre gibi isimler bulunmakta.

Konformizm, endüstriyel toplum ve bürokrasi eleştirilerinde bulunmuş ve çift kutuplu ( ABD Vs. SSCB ) bir dünyada, çıkarımları "Yeni Freudcular" ve "Varoluşçular" arasından sıkışıp kalmış. Sendika başkanlarının bürokratik yöneticilere dönüştüğünü belirtip Sosyalist hümanizm açılımı yapmış. insanın makinelerin efendisi değil uşağına dönüştüğünü alıntılayıp sosyalizm savunusu yapmış: Görüşün amacının tektipleştirmek değil bireyselleştirmek olduğunu iddia etmiş.Küresel silahsızlanmayı metninde ateşli bir şekilde savunan yazar, aç kalma ve dışlanma korkusunun insanları köleleştirdiğini belirtmiş.Ülkeler arasındaki gerginliğin tipik bir paranoya vakası olduğunu ifade edip yaşlılık, ölüm ve ölümden sonrası ile ilgili görüşlerini sunmuş. Telkin, kamuoyu ve sosyal istenirlikten bahseden yazar Freud'un yaşam ( libido ) ve ölüm ( thanatos ) güdülerini uç ve dayanaksız noktalara taşımış. Loren'in saldırganlıkla ilgili kuramını yüzeysel bulan Fromm, insanın idoller yaratma ihtiyacından bahsederken Freud'un "Totem ve tabu"suna gönderme yapmış. Son bölümde barışı tanımlayan ve bu konuda görüşlerini bildiren yazar, optimist bir havada kapatmış metnini.

Metnin çoğunluğuna dağılmış olan fazla iyimser ve kimi yerde safdil kaçan çıkarımlar okuru şaşırtabilir, kendi görüşlerinden çok başka kuramcıların çıkarımlarına yer vermesi okuru hayal kırıklığına uğratabilir. Ancak modern toplum üzerine genelinde güçlü eleştirilerde bulunduğu su götürmez bir gerçek. kişinin seçim şansını ve vicdanına güvenmesini savunması ise önemli artıları. Keyifli okumalar dilerim, başka incelemelerde görüşmek üzere.


Related Posts with Thumbnails