22 Eylül 2010 Çarşamba

Evening Class/İtalyanca Aşk Başkadır

Hani kafa dağıtıcı sıcacık filmler vardır ya, filmin içinde bir dolu insan hayatlarını görürsünüz. Bu kitap işte o filmler gibi. Arka fonda İndie şarkılarından oluşma soundtrack'i mutlaka vardır.

Kitaba gelirsek yıllarca Sicilyada yasak bir aşkı yaşayan Signora sonunda vatanı Dubline döner. Orada ailesi vardır ama uyum sağlayamaz onlara. En çok bildiği işi yaparak, bir İtalyanca kursu açar.

O kursa gelen öğrencilerinde hayatlarını görürüz. Hatta çoğu yerde kesişir bu hayatlar. Yalnızlıklarını, günlük hayatın bunalımlarını, geçmişte yaşanan acıları, saklanan sırları görürüz. Aidan, Bill, Kathy, Lou, Connie, Laddy, Fiona başlarına gelenleri, hayal kırıklıklarını yeni bir dil öğrenme heyecanı ile bir nevi unutmaya çalışırlar.

Signora'dan çok şey öğrenirler. Onun naif ve sıcak yapısından çok etkilenirler.

Ve kitabın sonunda beraber İtalya'ya giderler,Aidan ve Signora aşk yaşar aynı bu tarz filmlerin sonunda seyircinin beklediği gibi...

Kendisininde ilk romanı olan bu kitapla başladım Maeve Binchy kitapları okumaya. Hani çok ağır kitaplar okursunuz da, araya kafa dağıtıcı bir kitap istersiniz ya, hah dedim bu yazar bana elzem geçti. Ama sonraki romanlarında aynı tadı bulamadım ya da sanırım bana yazdıkları çok klişe geldi. Özellikle son çıkardığı romanlar maalesef ki çok sıkıcı (bknz. Yıldızlı Ve Yağmurlu Geceler)

Bir yazarın en büyük kabusu sanırım bu şekilde kendini tekrara düşmesi.

Maeve Binchy kitaplarının en güzel yanı, kapak tasarımları. Mesela ben bu kitabı hem İtalya'ya olan ilgimden, hemde kapağının harika olmasından dolayı almıştım. Diğer kitapların da da aynı şey mevcut. Bu konu aslında önemli, evet kitabın içeriği ne olursa olsun bazı kitaplar kapaklarıyla sattırıyorlar.

Ve Orjinal adı "Evening Class" olan romanı "İtalyanca Aşk Başkadır" diye çevirmek de bence bir pazarlama stratejisi gibi geliyor.

Yani başta dediğim gibi sıcak, doğal romantik komedi, birazda Avrupa filmlerine benzemiyor değil hani.

Ama bu yazarı merak ediyorsanız şayet, en iyi romanı budur derim, kahvenizi alın elinize, sıcacık koltuğunuza kurulun ve kafanızı dağıtın derim.



16 Eylül 2010 Perşembe

Yirmi Yıl İki İnsan | David Nicholls


Kapağında okuduğumuz Nick Hornby yorumu gibi "Olağanüstü bir şekilde sürükleyici" bir kitap "Bir Gün Yirmi Yıl İki İnsan".

Karakterler o kadar bizim gibiler ki, bir süre sonra "hadi ama ya bizde böyle olacağız sanırım" diyorsunuz.

Konuya gelirsek üniversite mezuniyetinde birlikte olan Emma ve Dexter için o gece dönüm noktasıdır. O geceden sonra bitmeyecek bir arkadaşlığın ve o arkadaşlığın ardında aşkın içinde bulurlar kendilerini. Hayatlarına 20 yılda bir çok kişi girer, farklı insanlarla farklı hayatlar yaşarlar ama birbirlerinde asla vazgeçemezler. Zaman zaman çok büyük kavgalar edip, hiç görüşmedikleri yıllar olsa dahi bırakamazlar bir türlü birbirlerini. Hikaye 88'de başlar...

Karakterlere baktığımız zaman Dexter; tam anlamıyla zengin, şımarık, ne istediğini bilmeyen anı yaşayıp deli gibi içen, önüne gelenle yatan, bencil biraz sarsak, sinir bozucu televizyon şovları yapan, Camden'da acayip kulaklıklarla müzik dinlerken bir yandan da müziksevermiş havalarında, plak Cd arşivi yapan, marka meraklısı burnu havada bir tip. Bunun yanı sıra Emma'ya çok bağlı ve her ne kadar ona sinir olsa da, Emma onun hayatının odağında, yalnız bir adam...

Emma'ya gelirsek; üniversitede kominist takılan, o zamanlar yaygın feminizm hareketinin ateşli savunucularından, kavgacı, idealist ama bu idealleri gerçekleştirmekte yeteneksiz, sinir bozucu bir şekilde kendiyle dalga geçen, kitap kurdu, kendi halinde sefilce yaşayan, Dexter'ın birçok huyuna sinir olup onunla elinden geldiğince dalga geçen ama bir yandan da, ona destek olup bırakmayan yalnız bir kadın.

Bu iki insan neredeyse 20 yıl boyunca birbirlerine aşık olduklarını kabul etmediler. Hep aralarında bir ima ve arkadaşlık duvarı vardı. Ve o duvar aşıldığında kimse şaşırmadı "bekliyorduk" dediler yakın çevreleri.

En sevdiğim kısmı Emma'nın Dexter'a Onbir Yıl hediyesi, el yapımı Cd'yi kızı Jasmine'le beraber dinlemesiydi.

Massive Attack "Unfinished Sympath" ile başlıyor, The Smiths "There is a Light That Never Goes Out" ve "Walk On By" ile devam ediyordu. Halen insanlar birbirine karışık şarkılar hazırlıyorlar mı? diye düşündürttü beni bu kısmı.

Aslında bu kitap üniversite sonrasında insanların dibe vuruş dönemini gösteriyor ayrıca. Hani çok büyük hayallerle başlarsınız da, sonra o hayaller "pofff" uçar işte onun hikayesi. Sonra ardınıza bakıp, benim hayallerim nerede dersiniz ve otuzlu yaşlarınızın ortalarında onlara sıkı sıkı bağlanmaya çalışırsınız. İşte bu onun hikayesi bir yandan da.

Yazım dili olarak hızlı bir şekilde anlatılmış, okudukça okuyorsunuz, yılları deviriyorsunuz birer ikişer. Ve sonu çok iç burucu, beklemediğiniz bir şekilde bitiyor.

Ve kitap öyle beğenilmiş ki, An Education filminin yönetmeni Lone Scherfig başrollerde Anne Hathaway ve Jim Sturgess ile "One Day" filmini çekmeye karar vermiş. Film 2011'de gösterime girecek.

Açıkçası Anne Hathaway'i Emma rolüne pek yakıştıramadım çünkü Emma daha farklı, bir kere gençlik yıllarında hafif tombul. Sıska Hathaway bakalım hasıl oyunculuk gösterecek?

Jim Sturgess ise tam bir Dexter olmuş, hatta hayal ettiğim Dexter tam anlamıyla oydu.

Bu kitabı daha önce okuyanlar, Syco aynı senin yaşadıklarını anlatmış, kitabın kadın karakterinde kendini bulacaksın demişlerdi. Ve evet öyle oldu, düşünmeme, ne yapsam acaba dememe sebeb oldu..

Okumadıysanız mutlaka okuyun acayip kafa dağıtıcı ve bir yandan da düşündürücü, eğlenceli, komik, iç burucu ve sürükleyici...

7 Eylül 2010 Salı

Wuthering Heights / Uğultulu Tepeler

"Zaman değiştirecektir...
Kışın ağaçları değiştirdiği gibi.
Heathcliff'e olan aşkımsa...
Ebedi kayalıkların altındaki, göze çarpan küçük bir haz
kaynağı gibi, ama hayati...

Nelly, ben Heathcliff'im."

Son dönemde Twilight sayesinde ismi merak edilen ama her dönemin sevilen romanlarındandır Uğultulu Tepeler...

Emily Bronte'nin ölümsüz eserinde, birbirine tutkuyla bağlı Heathcliff ve Catherine'nin aşkı, hayal kırıklılığının getirisi olarak gelişen intikamın yakıcılığını ele alır. İngiliz edebiyatının en temel taşlarından olan kitap, o dönemin kasvetli ve gotik yapısını gözler önüne serer.

Birini çok severken, nasıl bir anda nefretle dolu olunabileceği, imkansız bir aşkın, iki taraf için yakıcı bir acıya dönüştüğünü böylesine anlatan başka roman yoktur yada üstüne yoktur diyelim...

Karakterler ayrı ayrı incelenecek olursa;

Heathcliff; Çok büyük tutkuyla seven, bir yandan talihsiz ve bu talihsizliğinin sonucunda çok büyük bir nefrete bağlanmış ve intikam ateşinin alev alev yaktığı bir adam.. Caty'i çok sever, öylesine bir sevgidir ki bu, Caty öldüğünde kocası Edgar boynuna kalp bir kolye takar ve gider, ardından Heathcliff gelir, kolyeyi çıkarır atar Caty'e sarılır ağlar... Sana kendi kalbimi veriyorum der gibi...
Ama öfkesi o kadar büyüktür ki, Catherine öldükten sonra bile intikamını almayı sürdürür... Edgar'ın kardeşi İsabella ile evlenir ve devam eder.

Catherine Earnshaw; Bir seçim yapar, o zaman ona en mantıklı gelen şeyi, Edgar Linton'u seçerek... Heathcliff'in hiçbir şeyi olmaması, çingene diye oradan oraya sürüklenmesi onunla evlenemeyeceği sonucunu doğurur. Ama Edgar'la da mutlu olamayacaktır. Aslında mizaç olarak Caty bencil, küstahtır, kaprislidir, zenginlik başını fena halde döndürmüştür. Sonunda tabi bu yaptıklarının bedelini aşkıyla öder...

Birçok kereler beyazcam'a uyarlanmıştır tabi ki..

İlki 1939 yılında Laurence Oliver ve Merle Oberon başrollerinde çekilmiş...

Sonra 1992 yılında Ralph Fiennes ve Juliette Binoche başrollerinde çekilmiş. Ben onu izlemiştim ve çok beğenmiştim.

Ve sonra 2010 yapımı çıkmış ki onu da merak ettim açıkçası.

Baktığımız zaman Yeşilçam'da da, Uğultulu Tepelerin izlerini gördüğümüz filmler mevcut.

Ve Wuthering Heights diyip, Kate Bush'un aynı isimli şarkısını es geçmek olmaz tabi. The Kick İnside albümünde yer alan şarkı, bu roman'ı anlatır. Kate Bush'un sesi bir anlamda Caty gibi gelir kimi zaman bana.

Sonra tabi şarkı baya coverlanmıştır ama en güzelleri Pat Benetar ve Angra coverları bence. Özellikle Angra'nın coverı çok sevdiğim şarkıların arasında.

Ve tabi Wuthering Heights isimli Danimarkalı progressive grubun olduğunu da yeni öğrendim..

En sonunda işte insanlar Twilight'tan merak etmeye başladılar başta söylediğim gibi. Aslında buna kızmıyorum, merak edip okuyup böyle bir aşkı görmeleri lazım bence. Her aşkın "ah canım parlağım senin için her şeye varım" modunda olmadığını görmeliler bir anlamda.


6 Eylül 2010 Pazartesi

Harlan Coben | Oyunbozan


Oyunbozan okuduğum ilk Harlan Coben romanıydı. Nispeten ağır kitapların üzerine okuduğum, çerez niteliğinde, eğlencelik, hoşça vakit geçirilebilecek bir kitap ve tabii ki benden bekleneceği üzere(!) bir polisiye!

Myron Bolitar isimli bir spor menajeri, eski sevgili meselesi yüzünden kendini bir cinayet soruşturmasının içinde buluyor - zira bu erkeklerin başına ne geldiyse kadınlar yüzünden gelmiyor mu!? Bir yandan spor piyasasında dönen kirli oyunlar göz önüne serilirken ki bunları çoğumuzun önemsediğini sanmıyorum, diğer bir yandan bahsettiğim cinayet soruşturması gittikçe ilginç bir hal alıyor, fuhuş bataklarına, yakın dövüş ustalarının kol kemik kırma sanatlarına, porno dergilere girip çıkıyor ve sürpriz (!) bir sonla bitiyor.

Oyunbozan’ı okuduğumdan beri bir ay gibi bir süre geçti ancak isimlere ve olaylara dair hafızamı zorlayacak bir kitap olmadığından sadece kitaba dair genel kanımı aktarabiliyorum. Kitap cidden eğlenceliydi, Myron ile zibidi ortağının konuşmaları, çok kişiyi ti'ye alan diyaloglar, dalgalar, vs… Nitekim beni cidden güldürdü, eğlenceli zaman geçirmemi sağladı! Ancak polisiye roman adına ne buldun derseniz üzülerek pek bir şey bulamadığımı itiraf etmek durumundayım.

Hazır sonbahar da geliyorken yağmurlu bir hafta sonu ele alınıp, iki üç günde bitirilesi bir kitap olan Oyunbozan’ı okuyun demiyorum lakin okumayın da demiyorum. Üst üste ağır kitaplar okuduysanız ve beyninizin bir molaya ihtiyacı varsa okuyun. Diğer bir yandan, polisiye dediğin kemiklerimi titretmeli heyecandan diyorsanız sizi bir sonraki kitaba yönlendireceğim (Bkz. Ted Dekker Kutsal Meclis).

Harlan Coben
Oyunbozan / Deal Breaker
448 Sayfa (Cep Boy)
5 TL
Related Posts with Thumbnails