23 Mart 2015 Pazartesi

Bahar 2015 Okuma Şenliği


Pinuccia'nın Bahar Okuma Şenliği başlamış, uzun zamandır katılamadığım bu etkinliğe yeniden katılmaya karar verdim ve bu yazıyı, şenlikte ilerledikçe düzenleyerek listemi oluşturacağım.


5. Kategori (10 puan): Mizahi türde, eğlenceli bir kitap.

22 Mart - Gargantua - François Rabelais - Cem Yayınevi - 264 sayfa



Tam da dün okumaya başladığım Gargantua'yı bu kategoriye dahil edebilirim. Kitap, sıkı durun, 1534 yılında yayımlanmış ve Sabahattin Eyuboğlu'nun çevirisiyle şu dizelerle başlıyor:


Bu kitabı okuyan okur dostlar
Atın içinizden her türlü kuşkuyu
Okurken de irkilmeyin sakın 
Ne kötülük var içinde ne müdürlük
Doğrusu güldürmeden başka da 
Bir hüner bulamayacaksınız pek
Başka yola gidemiyor gönlüm
Sizleri dertler içinde görürken 
Gülen kitap yeğdir ağlayan kitaptan
Gülmektir çünkü insanı insan eden


22. Kategori (Her bir kitap 10 puan, tüm kitaplar okunursa ekstradan 40 puan, toplamda 80 puan): Kendinizin belirleyeceği bir temaya uyan dört kitap.


30 Mart - Kör Baykuş - Sadık Hidayet - YKY - 100 Sayfa



Tema olarak ismi bir sıfat tamlaması oluşturan kitapları seçiyorum ve bu kategorinin ilk kitabı Kör Baykuş oluyor. 

2 Nisan - Eski Bahçe - Eski Sevgi - Tezer Özlü - YKY - 119 Sayfa


Sıfat tamlamalarından oluşan kitap isimlerine devam ederken bir yandan kitap seçimlerimi Yapı Kredi Yayınları'ndan sürdürdüğümü de fark ettim, diğer iki kitaba hala karar vermedim, onları da YKY'den bulursam iyice kompleks bir tema yaratmış olabilirim. :) Tezer Özlü'nün okuduğum ilk kitabı olan bu öykü kitabına bugün başladım.


2 Nisan - Kırmızı Pazartesi - Gabriel Garcia Marquez - Can Yayınları - 119 Sayfa

Tezer Özlü'nün kitabını duruşma beklerken ve yemek yerken neredeyse bitirmiştim ve eve geldiğimde yarım kalan işimi de bitirmiş oldum, bir sonraki şenlik kitabı olarak yine bir sıfat tamlaması olan Kırmızı Pazartesi geliyor.


5 Nisan - Yeşil Peri Gecesi - Ayfer Tunç - Can Yayınları - 472 Sayfa


Kırmızı Pazartesi bugün bitti ve Yeşil Peri Gecesi'ne başlayacağım. Yıllar önce Ayfer Tunç'un Kapak Kızı adlı romanını okumuştum ve bu kitap, onunla bağlantılı bir hikayeyi anlatıyormuş, ne yazık ki Kapak Kızı'nı çok fazla hatırlamıyorum ama yazarı, kitapların birbirlerinden bağımsız olarak da okunabilen iki roman olduğunu belirtiyormuş. Bu konsepte uygun düşecek başlığıyla birlikte Yeşil Peri Gecesi de kendi seçtiğim temanın son kitabı olacak.


21. Kategori (Her bir kitap 10 puan, tüm kitaplar okunursa ekstradan 40 puan, toplamda 80 puan): Karakterlerin bulundukları kitaba isim verdikleri dört kitap.

11 Nisan - Pedro Paramo - Juan Rulfo - Can Yayınları - 118 Sayfa


Dün gece Yeşil Peri Gecesi'ni bitirdim ve açıkçası içinde bulunduğum ruh halinden de olsa gerek, kitabı okurken kaç kere ağlama krizine tutuldum sayısını unuttum. 

Bugün karakter isimleri konseptinin ilk romanı Pedro Paramo'ya başlıyorum.


16 Nisan - Hannibal - Thomas Harris - İnkılap Yayınevi - 473 Sayfa


Kitabına isim veren karakterler temasında ikinci kitabım Hannibal. Hannibal Lecter'ın isim verdiği roman, aslında Hannibal serisinin sanırım üçüncü kitabı, hatta kapağında da kocaman "Kuzuların Sessizliği devam ediyor..." yazıyor ama olsun, karakteri biliyoruz, hikayeyi filmlerden, dizilerden biliyoruz, serinin yalnızca bu kitabını okusam olur diye düşündüm, kitaplığa göz atarken "Aa bu kitabı da ne zamandır okuyacaktım," diye bu temaya uyduruvermeye karar verdim. 


12 Mayıs - Locke Lamora'nın Yalanları - Scott Lynch - İthaki Yayınları - 584 Sayfa


Kitabına isim veren karakterlerden üçüncüsü Locke Lamora oluyor. Dün kitaba yolda başladım. 


19 Mayıs - Perlmutter Ailesi - Panait Istrati - Oda Yayınları - 134 Sayfa


E-kitap okumanın en büyük dezavantajı, tabletimin şarjının yarı yolda bırakma ihtimali oluyor. Bu nedenle Locke Lamora'nın Yalanları'nı e-kitap olarak okurken dün tablete güvenmeyip Perlmutter Ailesi'ni de yanıma almıştım. Bir yerde tableti şarj etmek gerekince bu kitaba da başladım. 


1. Kategori (10 puan): Yaşar Kemal'den bir kitap. Kısa bir süre önce kaybettiğimiz ustaya saygı kategorisi.

17 Nisan - Ağrıdağı Efsanesi - Yaşar Kemal - YKY - 120 Sayfa


Normalde bir kategoriyi bitirmeden diğer bir kategoriye başlamamaya çalışıyorum fakat cumartesi günü ekstra bir durum olup da Ege Üniversitesi Hastanesi içindeki Kit-Vak Misafirhanesinde kalmam gerekince misafirhanenin kütüphanesinde de bu kitabı bulunca araya sıkıştırıverdim.

2. Kategori (10 puan): Bir çizgi roman veya foto roman.

7 Mayıs - This One Summer - Mariko Tamaki - First Second - 320 Sayfa 


Ben galiba Hannibal'i hiç sevmedim, Hannibal bitmeden araya birsürü kitap sıkıştırıyorum. This One Summer aşırı tatlı bir çizgi roman bu arada, e-kitap versiyonunu okuyorum.


4. Kategori (10 puan): 1001 kitap listesinden bir kitap.

8 Haziran - Acı Çikolata - Laura Esquivel - Can Yayınları - 221 Sayfa




Zaman daralıyor, bu şenliğin performansı bayağı kötü. 


...derken bu kitap iyi geldi, resmen bir oturuşta okudum sayılır. Çok sevdim, çok fazla sevdim, zaten blogumuzun diğer yazarı Sycorox'un çok sevdiğini gördüğümden beri okumak istiyordum, hiç hayal kırıklığına uğramadım.

11. Kategori (10 puan): Bir öykü kitabı.

12 Haziran - Boğa Güreşi - Roddy Doyle - Sel Yayıncılık - 205 Sayfa


18 Mart 2015 Çarşamba

[Blog Tur] Trendeki Kız - Paula Hawkins | Ön Okuma

Her gün önünden geçtiğiniz evlerde aslında neler oluyor?



Kitap: Trendeki Kız
Yazar: Paula Hawkins
Orijinal Adı: The Girl on the Train
Çeviri: Aslıhan Kuzucan
Yayıncı: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 360
Basım Yılı: Mart 2015
Tür: Gizem, Suç, Polisiye 
Puanım: 4



"Rachel her gün aynı trene binip aynı çifti izliyordu. Çiftin başına gelenleri bütün ülke duyduktan sonra, hayatlarına dâhil olmaya karar verdi…"



İthaki Yayınlarından sıcağı sıcağına çıkan  The Girl on the Train / Trendeki Kız turumuza hoş geldiniz. Mutlaka duymuşsunuzdur, çünkü çıktığı anda olay yaratan kitap çok kısa sürede bizim de raflarımızda yer aldı.

Biz Oburlar kayıtsız kalamadık, kitaplar geldiği anda heyecanla okumaya sardık.

Kitaba gelirsek, ilk olarak Rachel ile başlıyor.

Rachel her gün trenle işe giderken dışarıya dikkat kesiliyor ve bir çifti izliyor, hatta onlar için bir yaşam çiziyor kendi kafasında. Kafasında onlara isim veriyor, çift çok mutlu, kadın kahvesini yudumlarken, eşi arkasında ona kol kanat geriyor görüntüsü ile onun için örnek çift. Kendisi eşinden boşanmış, alkolik ve her şeyini bir bakıma kaybetmiş olduğundan dolayı onları gözünde büyütüyor, bir bakıma bağlanıyor ve yakınıymış gibi hissediyor. Sonra onların yaşadığı bir felaketi tüm ülke ile beraber duyunca olaylara dahil olmak istiyor ve sonuçları hiç beklediği gibi çıkmıyor.

Kitap hızlı okunan, çabuk ilerleyen bir roman. Eğer işiniz yoksa oturup köşenize kıvrılıp okuyorsanız bir günde bitiyor. Gone Girl ile kıyaslanıyor bu aralar ki, olay örgüsü bakımından doğal bir kıyaslama. Benim yorumuma gelirsek kesinlikle Gone Girl / Kayıp Kız benziyor ama aynı değil. Filmi aşırı beğenmiş, karakterler bakımından çok başarılı bulmuştum. Sonunda inanılmaz gerilip, çileden çıksam da karakterlerin içine girmiştim. Kitabını da edinmeyi düşünüyorum.

Üç kadının hikayesi aslında. Rachel, Meghan ve Anna. Bu kadınları birbirine bağlayan bir sır var. Hatta sonu pek beklemediğiniz gibi bitiyor. Şu olur kesin dediğiniz şeyler çıkmıyor, şaşırtmacalı.

Kadınlara baktığımız zaman üçü de erkek şiddetine öyle ya da böyle maruz kalıyorlar. Çok bahsetmek istemiyorum ama dün kitabı bitirip bugün düşündüğümde bunu çoğu kadın yaşıyor. O anlamda düşündürdü.




Kapağı ise ayrı bir olay. Çok başarılı olmuş, ki bizim edisyona has ciltli bir kapak. Tren kompartımanından dışarı bakarmış hissi verilmiş ki bayıldım. Yabancılar kıskansın hehe
Orijinal kapağa bin basar kıvamında harika bir iş çıkarmış İthaki Yayınları. Kutluyorum ve daha bir çok böyle harika kapak görmek istiyoruz diye iliştiriyorum. 

 Ben de böyle bir keyif anı yakalayıp, battaniyeme kıvrılıp kitabıma gömüldüm. 

Şimdi gelelim kitabın tadımlık ön okumasına;

Ön okuma kesmedi ve kitaba sahip olmak istiyorsanız;
 Kitap Oburları facebook adresimizi takip etmeyi ve çekilişe katılmayı unutmayın.


Tur Takvimi:
18 Mart : raflarinarasindan.blogspot.com | Ön Okuma
19 Mart : mirielenda.blogspot.com | Bunları Biliyor Musunuz?
20 Mart : sohbetedecekkimseyok.blogspot.com | Yazar Tanıtımı
 21 Mart : thcodex.blogspot.com | Tanıtım Videosu
 22 Mart : pinucciasbooks.blogspot.com | Kitap Yorumu

İyi Okumalar...

-Sycorox-



14 Mart 2015 Cumartesi

1Q84, Haruki Murakami

 



1Q84, Haruki Murakami’nin okuduğum ilk romanıydı. Aslında Haruki Murakami’nin dünyasına giriş yapmayı çok uzun zamandır istiyordum ve 1Q84 yeni basıldığı zamanlar hakkında neredeyse hiçbir şey bilmeden “İlk önce bu romanını okuyacağım,” diye karar vermiştim. Okumaya iyi ki hakkında hiçbir şey bilmeden başlamışım diyorum çünkü okudukça o kadar benim kalemim olduğunu gördüm ve o kadar güzel bir sürpriz oldu ki, belki de hakkında bir şeyler bilerek okusam bu kadar sarsılmazdım.


Roman esas olarak iki ana karakterin etrafında şekilleniyor. 1984 yılı Japonya’sında savunma sanatları eğitmenliği yapan, 30’lu yaşlarının başındaki Aomame (ki adı Japoncada “bezelye” anlamına geliyormuş) ve yine aynı yaştaki yarı-zamanlı dersane öğretmeni, yarı-zamanlı yazar Tengo, birbirlerinin hikayelerinden bağımsız olarak kendi hikayelerini örmeye başlıyorlar. Bir bölüm Aomame’nin hayatı, bir bölüm Tengo’nun hayatı bize aktarılırken iki karakterin de basitlikten çok uzak olduğunu anlamaya başlıyoruz. Savunma sanatları konusunda tam anlamıyla bir usta olan Aomame’nin, zarif görünüşünün altında, kadınlara karşı şiddet uygulamış olan erkekleri öldüren bir seri katil olduğu ortaya çıkarken Tengo’nun sıradan hayatı da yazarlık kariyerinin dönüm noktası olan bir “hayalet yazarlık” teklifiyle bir anda değişiveriyor. Tengo’yu yazarlık kariyerinde destekleyen editör bir dostu, kendisinden lise öğrencisi bir genç kız tarafından yazılan bir kitabı yeniden yazmasını istiyor. Tengo, bu teklif karşısında kararsız kalsa da genç kızın beceriksizce roman haline getirdiği metnin konusu ona bu romanı yeniden yazmak ve o metinde anlatılan dünyanın bir parçası olmaktan başka bir seçenek bırakmıyor:


Fukaeri adlı genç kızımızın beceriksizce yazdığı ve Tengo’nun okuduğu metnin evreni olan, büyülenmiş gibi yeniden yazmak ve insanlara da anlatmak istediği dünyada geceleri gökyüzünde iki ay vardır. İnsanlar bu dünyada bir komün halinde yaşarlar ve üzerlerine düşen, kendilerine verilen görevleri yerine getirirken küçük bir kız çocuğuna verilen görev, kör bir keçinin bakıcılığını yapmaktır. Sorumlu olduğu keçi, kendi hatası sonucu öldüğünde küçük kız, cezasını çekmek için karanlık bir ahırda, keçinin cansız bedeniyle birkaç gece geçirmek zorundadır. Ve, bir gece, keçinin ağzından dünyaya gelen küçük boyutlu, insan benzeri yaratıklar, küçük kıza havadan nasıl iplik toplayarak bir koza örebileceğini gösterirler. Küçük kızın ördüğü koza, kızın bir kopyasını korumaktadır ve o kopya uyandıktan sonra hiçbir şey aynı kalmayacaktır.


Tengo’nun çılgınca etkilendiği bu metni okuması ve Aomame’nin bir gün tıkanmış trafikten bunalıp normalde geçmeyeceği bir alt geçite inmesi ikisinin birbirinden bağımsız ilerleyen hikayesini birbirine yaklaştırırken aklınızın almakta zorlanacağı ve her şeyin çok da “olması gerektiği gibi” olduğu bir romanı oluşturuyor, Haruki Murakami’ye sadece bu romanıyla bile çok güçlü bağlarla bağlandım. Kitabı bitirdikten sonra okuduğum eleştirilerin bazıları romanın gereğinden fazla tekrara düştüğü, iki hikayenin birbirine bağlanmasının çok uzun sürdüğü, gereksiz yere konunun çok fazla uzatıldığı yönündeydi. Kitap, okuması çok kolay bir kitap değil, tekrarlanan kısımlar, örneğin en az iki - üç defa anlatılan Kediler Şehri bölümleri, Aomame’nin sürdüğü ikili yaşamın tekrar tekrar anlatılması, karakterlerin belirgin özelliklerinin tekrar tekrar çok fazla üzerinde durulması gibi hususlar, okuyucular için bazı anlarda biraz sınanma gibi oluyor ama kitap her şeye değiyor.

Bir de bu romanın bazı tanıtımları “Aşk her şeye kadirdir, bir kişiyi bile gerçekten sevince tüm hayatınız kurtulur, aşk ile her şey yenilebilir,” tadında, bu kadar muhteşem bir kitabın bu kadar sığ yansıtılmasına çok kızmıştım. Evet romanda aşk büyük yer kaplıyor, hatta roman boyunca hissettirilmeye çalışılan ve yer yer tokat gibi yüzünüze çarpılan şey tam anlamıyla “gerçek sevgi”, ama roman bundan ibaret değil. Roman sıradan gerçekliklerin bir anda büyüleyici olabileceğini, mücadeleyi, sabrı, çalışkanlığı ve adanılan şeyler hakkında hissedilen heyecanı kutsuyor, sadece bir kadın ve bir erkeğin arasında gelişen bir aşk hikayesi okumak isteyenler bu kitaptan çok memnun kalmayabilirler.

11 Mart 2015 Çarşamba

İlk Kez Cadı | Daima Cadı - Carolyn Maccullough


Kitap: İlk Kez Cadı
Yazar: Carolyn Maccullough
Orijinal Adı: Once a Witch (Witch #1)
Çeviri; Umut Sağırlı
Yayıncı: Tual Yayınları
Sayfa Sayısı: 283
Basım Yılı: Kasım 2011
Tür: Genç Yetişkin, Fantastik
Puanım: 4

"Senin kızın bu ailede şimdiye kadar gördüklerimizin içinde en güçlüsü ve hepimiz için yol gösterici olacak." 

 Tamsin doğduğunda, büyükannesi onun çok güçlü olacağını ve şimdiye kadar gördükleri içinde en yetenekli cadı olacağını meraklı gözler onu izlerken kulağına fısıldamıştı. Aradan onyedi yıl geçmiş ve Tamsin Manhattan'da yatılı bir okulda güçlerinden habersiz yaşamaktadır. Yazın babaannesinin kitap ve büyü dükkanında çalışıyor zamanını orada geçiriyordu.

 Bir gece, New York Üniversitesi'nden yakışıklı, genç ama bir o kadarda gizemli bir profesör dükkana gelir ve Tamsin'i, aşırı derecede yetenekli ablasıyla karıştırır ve bazı sırları paylaşır. Hayatında ilk kez, hayranlıkla ve ilgiyle bakılan insan olmuştur. Tamsin bu yüzden, anlatılanlar daha bitmeden profesör için yüz yıldan fazla bir süre önce kaybolmuş sır dolu bir aile yadigarını bulmayı kabul eder. Ama bu arayış ve bu yabancı adam zaman ilerledikçe ilk başta göründüklerinden çok daha farklı çıkacaklardır. Tamsin Greene zamanda yolculuk ederek adeta bir hazine avına çıkmıştır; bu yolculuk sırasında kendi kimliğini bulacak, ailesinin geçmişte yaptığı kötülüklere tanık olacak ve belki de herkesi yok edebilecek derecede kuvvetli ve ihtişamlı bir gücü açığa çıkacaktır. Keyifli ama bir o kadarda büyüleyici ve gizemli okurken sizi dünle bugün arasında yaşatacak nefessiz bırakacak…


Cadılarla ilgili kitaplar, konuları aşağı yukarı aynı dahi olsa ilgimi çekiyor. Özellikle de cadı okumaları yaptığım için bir ara kafayı takmıştım.

Bu kitabın kapağı bana çok illustrasyon gibi geldiği için dikkatimi çekmişti. Konusunun New York'da geçiyor olması da cabası. Tamsin ailesindeki tek gücü olmayan kişi olduğu ve ablasının çok gölgesinde kaldığı için fazlasıyla huysuz bir hanım kızımız. Bir de Samhain günü doğmuş akrep burcu yahu kız direkt kıskanç, sinirli, ilgi delisi olacak tabii.

Tamsin ailesinin büyü dükkanında çalışırken gizemli biri gelir ve öyle başlar olaylar. Şimdi ilk kitap olarak beğenimi kazanmıştı. Tamsin karakterinin gıcıklığını saymazsak, o hava cadılarla dolu ev, enteresan insanlar ve konu güzel. İlk kitabı çok tuttum ben.

Tamsin'in ablasına duyduğu deli gibi kıskançlık bir yerden sonra gıcık etse de, konu hatrına dayanıyorsunuz.

Gelgelelim ikinci devam kitabı Daima Cadı'ya.


Kitap: Daima Cadı
Yazar: Carolyn Maccullough
Orijinal Adı: Always a Witch (Witch #2)
Çeviri: Sibel Kısacık
Yayıncı: Tual Yayınları
Sayfa Sayısı: 256
Basım Yılı: Ocak 2012
Tür: Genç Yetişkin, Fantastik
Puanım: 3

 Sürükleyici ve duygusal bir maceranın içine çekilmeye hazır mısınız... 

Carolyn Maccullough, akıcı üslubu ve çekici kelimeleriyle inanılmaz keyifli bir kurgu - maceranın içine sürüklüyor bizi. Geçmişten ışınlanıp gelen Knight'lar, Greene ailesinin geleceğini yok etmeye çalışıyorlar, ailenin en küçük kızı Tamsin hayatını feda etmek uğruna geçmişe ışınlanıyor. 21. yüzyılda yaşayan Tamsin, 19. yüzyılda yaşadıklarıyla soluk kesici bir mücadelenin içinde bir yandan aşkını korumaya çalışıyor bir yandan geleceğin korunması için büyük bir uğraşı veriyor. İyi ve kötünün destansı savaşı ve büyüleyici ilk öpüşme sahnesini de eklersek oldukça iyi. Birbirlerinin bedenlerinin içine giren cadıların inanılmaz serüveni bir film izler gibi izleyeceğiniz anlatımıyla sizi bağlıyor.


Daima Cadı çok kararsız kaldığım bir kitap oldu. Konu harika bir yere gitmişti. Zaman yolculuğuna çıkmıştı Tamsin ve 19. yy New York'una gitmişti. Lakin yazar maalesef konuyu o kadar üstün körü anlatmış ki. Bir de genç yetişkin kitaplarda beni soğutan şey baş karaktere boyundan büyük roller biçilmesi. Cidden sıkıcı bir hal aldı bu durum.

Kitabın sonlarına doğru olaylara yetişemiyorsun ve kopuyor, ciddi çevirmen hataları var. Çevirmeni bir yana bırakırsak yazar hataları da mevcut. İkisi el birliği ile konuyu mahvetmişler gibi. Zaten bu kitapta çevirmen değişmiş. Onun için bu kitabı hem çok sevdim hem sevemedim.

Bu seriyi tavsiye eder misin derseniz, açık söylemem gerekirse etmem. Çok çıtır çerezlik, hafif çünkü. Abartı genç yetişkin sever biriyseniz es geçmezsiniz de, illa alın okuyun diyemeyeceğim.


İyi Okumalar...

-Sycorox-




Doktor March'ın Dört Oğlu, Brigitte Aubert


Metis Yayınları tarafından basılan Brigitte Aubert’in yazmış olduğu Doktor March’ın Dört Oğlu, oldukça akıcı bir teknikle yazılmış kısa bir polisiye. Kitap, yazarın yazmış olduğu ilk romanmış ve epey sürükleyici, meraklandırıcı ve yer yer eğlenceli olduğu kadar aslında bayağı karanlık. Okurken sürekli “Bu kitabın dizisi veya filmi yapılsa ne kadar hoş olabilirmiş aslında,” diye düşünmüştüm ki Brigitte Aubert aslen bir senaryo yazarıymış ve sinemacı bir aileden geliyormuş, hatta hala Cannes’da ailesiyle birlikte bir sinema işletiyormuş.

Zengin bir doktorun ev işlerine bakan Jeanie adında eski sabıkalı bir hizmetçi, etraflarında gerçekleşen seri cinayetler sonrasında bir günlük tutmaya başlar. Genç kızları öldüren seri katilin çok yakınlarda olduğunu hisseden Jeanie, doktorun biri sporcu, biri müzisyen, biri bilgisayar yazılımcısı ve biri de hukukçu olan dördüz oğullarından birinin katil olabileceğini düşünmektedir ki bir gün evde dört oğlandan hangisinin yazdığını bilmediği bir günlük bulur. Bu günlükte cinayetlerin itiraf edildiğini okuyan Jeanie hem paniğe kapılacak, hem de katilin dört oğlandan hangisi olduğunu bulmaya çalışırken kendini katille birbirlerinin günlükleri aracılığıyla ilerleyen bir oyunun içinde bulacaktır.

Roman, bir bölüm katilin, bir bölüm Jeanie’nin günlüğü şeklinde ilerlerken kendisi de eski bir sabıkalı olduğu için polise başvuramayan Jeanie’nin cinayetleri çözmeye ve bir sonraki kurbanı kurtarmaya çalışması ile Jeanie ile sürekli oyun oynayan katilin sabırla ilerleyen planları arka arkaya büyük bir merak ve zevkle okunuyor. Üstelik bir süre sonra katil, günlüğünün okunduğunu fark edince kitap kendini artık elinizden bıraktırmıyor. Edebiyatta polisiye türünü sevenler kadar bu türe uzak olanlara da gönül rahatlığıyla tavsiye edebilirim, Doktor March’ın Dört Oğlu, oldukça farklı bir roman, “Metis ne bassa okurum,” fikrime dayanarak başladığım romandan bir saniye bile sıkılmadım.
Related Posts with Thumbnails