9 Ocak 2012 Pazartesi

ONLAR BENİM KAHRAMANIM ( DOĞAN CÜCELOĞLU )

     Doğan Cüceloğlu'nun Remzi Kitap Evi'nden çıkan bu eseriyle 2009 sonbaharı, sahafları dolaşırken tanıştım. Rafta o kadar sönük duruyordu ki; yazarı TV programlarından tanımasam satın almazdım. Geçen yaz tatilinde okuyabildim ancak. Şimdi ikinci defa okurken bu yazıyı da yazmak şart oldu.


     Kitap Gültekin Yazgan ile Eşi Tülay Hanım'ın akıllara durgunluk veren gerçek yaşam öyküsünü Doğan Cüceloğlu yorumu ile bizlere anlatıyor. Yalnız uyarayım, bunu sıradan bir yaşam öyküsü sanırsanız hataya düşersiniz. Kitap bir röportaj havasında geçtiği için çok akıcı bir şekilde ilerliyor. Aynı zamanda belirtmeliyim ki, sonunda farkına varacağınız gerçeklere ulaşmak pahasına, her kelimesi büyük bir sabırla okunası bir kitap.


     ''Bu kadar övünülecek ne olabilir ki? '' '' Altı üstü bir kitap ve gerçek hayatlar.'' Gerçek hayatlarda filmlerdeki gibi olağan üstü şeyler olmaz.'' Diye düşünüyor da olabilirsiniz. Eğer gerçekten böyle düşünüyorsanız bu kitabı okumadığınız içindir. Bu son kurduğum cümle biraz iddialı oldu ama sonuna kadar arkasındayım. =))


     Ve kitabı şöyle özetleyeyim; Bir an için gözlerinizi kapatın ve hayatınızda yaşadığınız zorlukları düşünün. Aşılmasını imkansız gördüğünüz kusurlarınızı düşünün. Bunları düşünürken ve aklınızın bir köşesinde tutarken tek bir soruya yanıt verin: 18 yaşında ilk okul mezunu bir insan düşünün ki; bir gün aldığı bir kararla, sırasıyla yarım bıraktığı orta öğretimini ve lise öğretimini tamamlasın. Ardından İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne kaydını yaptırsın ve üstün bir dereceyle mezun olsun. Bunları yaparken bir yandan da Londra Ulusal Kütüphane'sinden, kargo parasını ödeyerek getirttiği Yaşar Kemal kitaplarıyla ( Bizde bile olmayan İnce Mehmed'in ingilizce çevirileri bunlar ) ingilizce öğrensin. Enstürman çalmayı öğrensin.Sürekli olarak kendini eğitmekle kalmayarak bir de kendisi gibi olanları eğiterek, öğretmenlik yapsın. Ve daha neler neler yapsın. Belki beni Gültekin Bey'in yaptıkları fazla etkilemiştir. Belki de size tüm bunlar, yapılması mümkün olan şeylermiş gibi geliyor da olabilir. Eğer bunun yeterince mümkün olduğunu düşünüyorsanız, Lütfen bir de bütün bunları yapan insanın kör olduğunu düşünün.



                                      Gültekin Yazgan ve Eşi Tülay Yazgan


    Daha fazlası elbette kitapta yer alıyor. 


    Tevekkülle karşıladığı bu hayatı bir derviş sabrıyla yaşarken, elinden tuttuğu ve ömür boyu bırakmadığı eşi Tülay Yazgan'ında hatıralarıyla bu yaşam öyküsü, bizim de yaşamlarımıza ışık tutacak kadar berrak.


     Tüm bunları yaşarken Gültekin Bey'in karşılaştığı zorluklar karşısında takındığı tavır, kitabı okuken böyle insanların bir yerlerde yaşamış ya da hala yaşıyor olduğu gerçeğini yüzünüze tokat gibi çarparken, bir parça tevekkül derlemenizede yardımcı oluyor.


     Eğer hala apartmana girdiğinizde asansörün bozuk olduğundan şikayet ediyorsanız ve o merdivenleri çıkmak zorunda kaldığınız için, hayatın ne kadar zor olduğunu düşünüyorsanız bu kitaba bir göz atın derim.


     Hamiş: Gültekin Yazgan'ın kendi kaleminden kendi hayatını anlattığı, Doğan Kitap'tan çıkma Kör Uçuş adlı eseri de mevcut. Onuda kısa zamanda okumayı düşünüyorum. İyi Seyirler.

2 Ocak 2012 Pazartesi

HAYVAN ÇİFTLİĞİ ( GEORGE ORWELL)





Zülfü Livaneli der ki; ''Eğer bir kitap yazmak istiyorsan, karekterlerini kendinden daha iyi tanımalısın.'' Bende buradan yola çıkarak iyi bir eleştiri için, iyi bildiğim bir kitabı yazmalıyım dedim. Gelin görün ki, Rafların Arasından'nın arşivi bu konuda bayağı sağlam çıktı. Açlık Oyunları'ndan, Çavdar Tarlasında Çocuklar'a , Tutunamayanlar'dan, Gazap Üzümleri'ne; klasik, çağdaş ve popüler edebiyatın bir çok eseri hakkında tanıtım yazısına rastlamak mümkün. Okuyucuya böyle bir arşiv sundukları için teşekkür etmek istiyorum.


Kitap hakkında tavsiyede bulunmadan önce, bu kitapla nasıl tanıştığımı anlatmak istiyorum kısaca. Üniversitede iken İktisat hocamızın derste bu kitabı öve öve anlattığını duymuştum. Her nasılsa aklımda yer etmiş o gün. Son sınıfta yaz okulunda onun dersinden kalmıştım ve şansa bir gün semt kütüphanesinde gezerken bu kitabı gördüm.Sonra gün geldi atladım okula gittim. Yolculukta kitabı okudum. Son 7 sayfası eksik olmasaydı iyiydi. Sonra doğru hocanın yanına soru sormaya gittim. Tabi amaç kitabı gözüne sokmak. İşe yaradı da gel dedi seninle bir çay içelim. Başladı kitap hakkında konuşmaya. İşte kitabın Stalin'e karşı olan eleştirisinden, yazarın zekasına o konuştu ben dinledim. Böylece bütün okul hayatım boyunca kuramadığımız o bağ, yarım saat içinde haliçe çekilen zincirler kadar sağlamlaştı. Sonuç olarak ben o kitap sayesinde sınavı verdim. Bu arada gerçekten kitap sayesinde geçtim. Sınavda kulağıma eğilip ''Sıkıntı Yok'' dedi hocam.Kitap mı beni kullandı, ben mi kitabı anlamadım zaten. =))


Gelelim 2012'nin ilk tavsiyesine. Malum her yeni bir yıl geldiğinde, herkes kendi hayatını değiştirmeye çalışır. Kendi dünyasını değiştirmek için çabalar. Herkesin böyle düşündüğü, bu yılın ilk günlerinde, bende dünyayı değiştirmek isteyen bir yazarı tavsiye etmek istedim.


Yazar dünyayı değiştirme hayalini, hayvanların devrimine tanıklık eden bir çiftlikle anlatmaya çalışıyor insanlığa. Fakat bu çiftlik biraz farklı bir çiftlik. Öyle ki, bu çiftlikte koyunların bile hayalleri var. Tabi hayallerin olduğu yerde mutlaka onları yıkacak birileride vardır. Bu rolü de domuzlar üstleniyor.


Hayvan çiftliği'nde domuzlar kurnaz politikacıları, köpekler onlara dalkavukluk eden iş adamlarını temsil eder. İş adamları ve Politikacıların olduğu yerde ne eksik olmaz peki? Kesinlikle doğru tahmin. Halk! İşte halkı da bizim hayalleri olan koyunlar canlandırıyor. Kitabımızda bir de Boksör adında güçlü bir at var. Boksör çok temiz kalpli. Halk'ı uyutmaya çalışmayan, gücünü kötüye kullanmayan tek karakter o zaten kitapta. Ama biraz da safça. Yeşil Yol'daki dev zenciye benzetiyorum ben Boksör'ü.


İşte bütün bu çiftlikteki hayvanların tek derdi: onları sömüren, çiftliğin sahibi olan insanlardan kendilerini kurtarıp, çiftliği ele geçirmek. Böylece herkesin eşit olduğu bir düzen kurup, kendi belirledikleri kurallarına göre huzur içinde yaşayabilecekleri bir dünya yaratmak. 


Tabi işler hep, kurulan hayallerin tersine gider ya, sanki evren bunun için özel olarak çalışıyor gibi. İşte kitapta asıl eleştiriyi, devrimden hemen sonra yeni düzen kurulurken işlerin ne hal alabileceğine yapıyor. Yeni düzen kurulurken, domuzların, kendilerini koyunlarla aynı seviyede olabilecekleri fikrine bir türlü alıştıramamaları, koyunlar için cehennemin yeniden başlamasına ve zamanla güçlülerin, güçsüzleri nasıl sindirdiği gerçeğini gözlerimize sokuyor adeta. Ve bunu anlatırken yazar okuyucuyu sıkmadan, o kadar güzel anlatıyor ki; kitap bittiğinde etrafınızda bir koyun görseniz, acır ve evlatlık edinmeye kalkarsınız. O derece yani. =))


Bu arada sosyalizmden falan bahsettik ama sanmayın ki kitap Karl Marx'ın bir Komünist Manifesto'su kadar ağır olsun. Kitap böyle ağır bir konuyu, masal tadında anlattığı için zaten dünya klasikleri arasında üst sıralarda yer alıyor. Bu yüzden de size şahsen, kitabı en fazla 4-5 gün içerisinde bir çırpıda okuyabileceğinizin ve pişman olmayacağınızın garantisini verebilirim. 


150 sayfa civarında olan kitabın elbette bir çok baskısı mevcut. Bu yüzden de özellikle Can Yayınları'ndan çıkan baskıyı tavsiye edeceğim. Çevirisi muazzam. 


Sonuç olarak: Herkes yazar olabilir. Fakat, bunlar arasında sadece kaliteli ve kitlelerin beğenisini kazanmış olan yapıtlar, sinemaya aktarılmaya layık görülür. Sanırım böylece sinemaya da aktarıldığını ağzımdan kaçırmış bulunmaktayım. =)) 


Not: Bu bir peri masalıdır.


Mutlu Yıllar.

Haftanın Konuk Yazarı

Merhabalar!

Sonunda Haftanın Konuk Yazarı geleneğimize geri dönüyoruz. Bu haftanın konuk yazarı ise Kaan Özkaymak! Kendisinin şahsi bloguna http://kaanozk.blogspot.com/ adresinden ulaşabilirsiniz!

Kaan, Nietzsche ağladıkça gülüyormuş! Umarım yeni yılda hep beraber, binlerce kitap arasına gömülmüş bir şekilde güleriz!

İyi Okumalar!
Related Posts with Thumbnails