28 Ekim 2014 Salı

[Blog Tur] Hiçliğin Kıyısında - J.A. Redmerski | Yazar Tanıtımı

Tesadüf, yazgıya verilen hayali bir isimden ibarettir...


Kitap: Hiçliğin Kıyısında
Yazar: J. A Redmerski
Orijinal Adı: The Edge of Never
Çeviri: Süreyya Çalıkoğlu
Yayıncı: Ephesus Yayınları
Sayfa Sayısı: 467
Basım Yılı: 2014
Tür: Romantik, Yeni Yetişkin
Puanım: 4



Yirmi yaşındaki Camryn, alışılmışın dışında bir yaşam tarzı düşlemektedir. Fakat başına gelen trajediler bu yaşamı kendisinden zorla çekip alınca, ilk bulduğu otobüse atlayarak varış noktasını bilmediği bir yolculuğa çıkar. Çıktığı bu kendini yeniden keşfetme yolculuğunda, kendisi gibi nereye gideceğini bilmeyen, Andrew Parrish adında biriyle tanışır. Fakat Andrewun da bazı karanlık sırları vardır. 

 Andrew yolculukları esnasında Camryne kimseye bağlı kalmadan, içinden geldiği gibi yaşama, en derin ve kuytu arzularına teslim olma sanatını öğretir. Ancak Andrewun ondan gizlediği sır yolun sonunda kendisini beklemektedir.

 Bu sır ikiliyi bir araya getirebilecek midir, yoksa onları sonsuza dek birbirlerinden ayrılmaya mı mahkûm edecektir?


Uzun zamandır ekipçe beklediğimiz kitaba kavuştuk. Bu sefer konuk Oburumuz da var yine.
Ayrıca baya oldu yazmayalı. Aslında okuyorum yazılacak çok kitap birikti. Yazacağım merak etmeyin eheh

Hiçliğin Kıyısında kitabını gördüğüm kadarıyla Oburlar olarak çok sevdik.

Kitap Cam'in bunalımlı zamanları ile başlıyor. Çılgın arkadaşı Nat'in tetiklemesi sayesinde en sonunda dayanamayıp kendini yollara vuruyor.

Düşünün çantanıza birkaç parça kıyafet koyup, kendinizi otobüs terminalinde nereye gitsem acaba derken bulduğunuzu. Bu sanırım en son nokta. Büyük bir macera.

Aslında hepimizin hayal ettiği olsa keşke dediği bir konu. Before Sunrise'ı izleyenler bilir, hayatta bir kere bile olsa bir şehrin sokaklarında, yollarında, tam kafana uygun bir karşı cins ile saatlerce konuşmak, gülüşmek, çılgın şeyler yapmak. Hayatında yapmayacağın şeyleri yapıp kendine şaşırmak.

Before Sunrise gibi naif başlayıp new adult olayının devreye girmesi ile resmen basitleşen bir hikaye maalesef. Sonlarına doğru üzülerek okudum, sinirlendim. Evet sonlara doğru üzücü, onun etkisi ayrı, kitabın bu kadar basitleşmeye başlamasının üzüntüsü ayrı.

Ben bu yeni moda New Adult olayını zerre sevmiyorum. Çok enteresan ve güzel konuları sıradan hale getiriyorlar. Ama maalesef artık elimize aldığımız neredeyse birçok kitap böyle. Ha kitaplarda hiç seks olmasın diyen dar görüşlü biri değilim. Ama bazı şeyler okuyucunun hayal gücüne bırakılmalı. Pornoya yakın, ayrıntılı anlatım çok aşırı sıkıyor. Kitaptaki o bölümleri resmen atlaya atlaya okudum. Sevimli yada şirin de bulmadım. Ve puanımı o nedenle kırdım.

Kitabın sonundaki sır olayını ben daha farklı olur diye düşünmüştüm. Burada yazar benden insaflı çıktı kabul etmeliyim. Eğer bana kalsaydı kahramanlarımız üzülmekten içleri çıkacaktı.



Baş karakter Camryn'e hem gıcık oldum hem de sevdim. Gerçi kıza da kızamıyorum başına hep üzücü şeyler gelip duruyor. Bu yolculukta kendini bulması, tanıması, kafasındaki soruların cevap bulması ile daha bir rahatladı. Saçlarını da bir kere açsın diye dört gözle bekledim ama kapakta olduğu gibi yana örülü gezdi.

Andrew Parrish ise tam benim kafadan. Düşünün otobüste arkamda onun gibi bir yakışıklı oturuyor ve mp3'ünden en sevdiğim şarkılar çalınıyor. Heyecandan uyuyamam bu bir, yanıma müzik falan almamışım bedavaya getiriyorum diye sevinirim bu iki -hayır kitap, yol müzikleri almamış olmam imkansız, playlistimi almadan yollara vurmam kendimi, ah Camryn!-

Bad Company, Kansas, Led Zeppelin, Eagles, Rolling Stones, Alice in Chains gibi klasik rock ve grunge tanrılarını dinliyor adam kız ise kızıyor üff bu ne müzik diye! (bak şimdi gene kızdım!)
Sonra yetinmiyor Pink ile kıyaslıyor. Tamam Pink'i bende severim ama Bad Company ile niye kıyaslarsın be kadın! Bide "ay hep aşk şarkıları yapıyorlar çok sıkıcı" diyor. Hayır Pink sanki atomu parçalayan şarkılar yapıyor (yine kızdım!)
Resmen ikisinin arasına sızıp ne diyorsun sen ya diye kavga edecektim zor tuttum kendimi!

Şarkılara gelirsek en sevdiğim şarkılar var. Dust in the Wind, Hotel California (arabanın içinde bağıra çağıra söylemeleri efsaneydi) Laugh, I Nearly Died. Hepsiyle birer anım var. Onun için çok duygusala bağlamış olabilirim :)

Ayı zamanda Camryn'in Andrew'a kendinden yeni şarkılar katması hatta onları beraber sahnede söylemiş olmaları muhteşemdi. The Civil Wars'ı da çok severim, Poison & Wine şarkılarını ekstra severim görünce mutlu oldum.

Adamın o sahiplenici tavrı, her şeyi dalgaya alması sevimliliği, tarzı öldürdü beni. Arabasına bağlılığı, rocker havalı tavırları sayesinde onu hayal ederken ister istemez Jensen Ackles geldi aklıma. Dean'ın aşk çocuğu versiyonu eheh.

Andrew gerçekten göz kamaştırıcıydı...
"Ee, ne karar verdin?" diye sordu. Kollarını kavuşturmuştu ve meraklı bir hali vardı. "Sana dönüşün için uçak bileti mi alıyorum, yoksa sahiden Teksas'taki 'Hiçbir Yer' şehrine gitmek için yola mı düşeceksin? 
Camryn sf. 150


Bu kadar eleştirdikten sonra sevdiğim yanlarına da gelelim. Bir kere yollarda geçmesi, o özgürlük, rota belli olmadan dolaşmak muhteşem bir şey! İnsanın hayatında bir kere olsun yapması gerekenlerden.
Yol şarkılarının muhteşem olduğu bu yolculuğa kim hayır diyebilir ki?
İki insan da çok sevimli, inatlaşmaları, flörtleşmeleri çok tatlı. Romantizmi yazar çok hoş işlemiş. Yağmurda ıslanmaları, çimlerde yatmaları, sürekli gülecek saçma bir şey bulmaları mesela.

Ve en önemli ayrıntısı da son zamanlarda çıkan romantik kitaplarda hem kadının hem erkeğin bakış açısı ile bölüm bölüm yazılıyor. Bunu çok seviyorum. Sadece bir kişinin bakış açısından değil iki tarafın ne düşündüğüne tanık olabiliyoruz.

Kitabın sonu beni ağlattı evet. Yani o kadar laf saydım ama yine de üzüldüm. Hele son kısımda kalbim tekliyordu. Hah benim kadar insafsızsın yazar dedim orada.



Kitabı bir bütün olarak sevdim, elinize alınıp bir köşeye kıvrılıp, sabahtan akşama hatta gece yarısına kadar elinizden düşürmeden yer yer kahkaha atarak okuyacağınıza emin olabilirsiniz (fotoğraflardan görüldüğü gibi ben öyle yaptım)
Benim kadar ayrıntıcıysanız bazı yerlere takılacaksınız ama sevimli hikayesinin hatırına boşver diyebilirsiniz onlara.

Şimdi Yazar Tanıtımına geçelim. 


Jessica A. Redmerski New York Times, US Today ve Wall Street Journal'ın en çok satan yazarlarından. The Edge of Never serisi ile büyük başarı yakaladı. Jessica bir yayıncı ile çalışmanın yanında bağımsız olarak kendisi de çıkarıyor kitaplarını. Aslında birçok türü deniyor. 
Romantik The Edge of Never serisinden ziyade fantastik ve genç yetişkin The Darkwoods serisi, gerilimli In the Company of Killers serileri ile sevdiği tarzları ayrı ayrı işlediğini görüyoruz. 

Jessica tam bir kitap ve televizyon aşığı. En sevdiği dizi The Walking Dead. 
En sevdiği filmler ise The Fight Club, Bram Stoker Dracula,The Devil’s Advocate, The Matrix, Harry Potter ve The Lord of the Rings serileri. 

Yazarın en büyük hayali bir sırt çantasında dünyayı gezmek ki, bunu kitapta görüyoruz. Bana sorarsanız sevdiği müzikleri de kitapta bir bir gördük. 

Her ne kadar kızsak da gayet sevilesi biri. Umarım daha çok yazar ve bizde de birbiri ardına çıkar kitapları. 

Yazardan imzalı kitap kazanmak için turumuzu ve Kitap Oburlarının facebook sayfasını takipte olmayı unutmayın. 


27 Ekim - mirielenda.blogspot.com/| Ön Okuma 
28 Ekim -  raflarinarasindan.blogspot.com/| Yazar Tanıtımı 
29 Ekim - suigenerisss.blogspot.com/| Bunları Biliyor Musunuz? 
30 Ekim - kutsalyorumcu.blogspot.com/ | Alıntılar 
31 Ekim - thcodex.blogspot.com/ | Tanıtım Videosu 
01 Kasım - pinucciasbooks.blogspot.com.tr/ | Yazarla Söyleşi 
01 Kasım - sohbetedecekkimseyok.blogspot.com.tr/ | Kitap Yorumu 
02 Kasım - tugceninkitapligi.com/ | Bonus Sahne



İyi Okumalar ^^

 -Sycorox-
Related Posts with Thumbnails