9 Eylül 2020 Çarşamba

Hafif Flu - Bir Fotoğrafçıdan Savaş ve Hayata Dair

 



    Merhaba, uzun zamandır kitap blogumuza yeni bir kitap hakkında yazmıyordum, sessizliği bozmanın zamanı, Robert Capa'nın otobiyografik anlatısı Hafif Flu ile geldi.


    Hafif Flu, orijinal adıyla Slightly Out of Focus, Robert Capa'nın bir savaş fotoğrafçısı olarak Normandiya çıkarmasına katılmasına dair hayatından bir kesiti bizlere tüm açıklığıyla sunduğu bir anlatı. Türkçeye geçtiğimiz haziran ayında Arda Altuntaş tarafından kazandırılmış ve Espas Yayınları tarafından basılmış bu anlatı, Capa'nın anlatısına paralel olarak o zamanlarda çektiği fotoğraflarla da zenginleştirilmiş olarak düzenlenmiş ve bu çok da güzel bir tercih olmuş:



    Kendi adıma Robert Capa ile tanışma hikayem oldukça kişisel bir şekilde, Alt-J adlı alternatif müzik yapan bir grubun Taro adlı şarkısı ile olmuştu. Şarkıya adını veren Gerda Taro ile Robert Capa'nın hayatlarının oldukça gizemli ve şiirsel bir dille ve kanımca çok güzel ve akılda kalıcı bir müzikle anlatıldığı güzelim şarkıyı dinlememin akabinde Robert Capa ve Gerda Taro, menzilime kalıcı bir şekilde giren iki isim haline gelmişti. Gerda Taro'nun adı, bu anlatıda yalnızca arka kapakta kalmaya mahkum olmuş zira anlatı, Robert Capa'yı Robert Capa yapan, hayatını şekillendiren, adını bile Capa olarak koyan Gerda Taro'nun ölümünden sonra, Robert Capa'nın New York'ta sadece sigara ve viski tüketerek hayatta kaldığı, "Sabahları yataktan kalkmak için bir nedenim kalmamıştı," diye bahsettiği günlerden başlıyor. Şahsi bir not düşmeliyim ki, bunu fark edince "Ah, Taro'nun adı sadece arka kapakta kalmış, olmaz ki?" demiştim fakat biraz düşününce Capa'nın, hayatında bu kadar önemi olmuş bir kadının ölümünü anlatmayı tercih etmemesini de çok anlaşılır buldum, hayatına dair süssüz, dürüst bir anlatıda yüzleşmek istemediği hatıralara yer vermemesi çok doğal geldi. 

    New York'ta, işsiz, aşık olduğu kadını bir savaş alanında kaybetmiş, hayatını otomatik vitese alıp sarhoş olarak geçiren bir savaş fotoğrafçısı, ne dilediğine dikkat etmeli olabilir; zira Robert Capa'ya sabahları yataktan kalkmak için bir neden, yine başka bir savaş alanına gönderilmesi ile veriliyor. Üstelik tam da başka bir savaş alanını fotoğraflamak için geçici olarak kurduğu yerinden, yurdundan ayrılırken anlatıda bolca yer verdiği başka bir kadınla da tanışıyor. Hafif Flu, Capa'nın savaş, dostluk ve aşk arasında kalmasının kendisinde yarattığı hisler üzerinden şekillenirken bir yandan da savaşın acımasızlığı ile bir savaşa dahil olmadan o savaşı fotoğraflamanın insana neler hissettirebileceğini bize neredeyse birebir yaşatıyor. 

    Robert Capa'nın, çok kısıtlı bir bölüm olarak anlattığı hayatı, bu kitaptakinden çok daha renkli aslında, mesela burada sadece Hemingway ile dostluklarına yer vermiş, Hemingway'le o kadar yakınlar ki kendisine Papa diye hitap edebiliyor, Hemingway ağır yaralı bir halde hastaneye kaldırıldığında Capa'ya haber verilmesini istiyor, Capa'nın kendisine Papa diye hitap ettiğini gören sağlık çalışanları onu Hemingway'in oğlu sanıyorlar ve ikisi de bunu bozuntuya vermiyor. Robert Capa'nın Hollywood aktör ve aktrislerinden, ünlü yazar ve ressamlardan oluşan arkadaş çevresinden sadece Hemingway bu anlatıya girebilmiş. Hafif Flu'yu, Robert Capa'ya özel olarak ilgi duyanlar zaten mutlaka okuyacaktır ama eğer Capa ile ilk olarak bu kitapla tanıştıysanız hayat öyküsünü daha ayrıntılı olarak araştırmanızı mutlaka tavsiye ederim. 

    Son olarak, Robert Capa'nın en çok bilinen sözünü de yazıya ekleyelim: "Bir savaş fotoğrafçısı olarak ömrümün sonuna kadar işsiz kalmak istiyorum," diyen sanatçı, hayatını Vietnam'da bir mayına basarak kaybetti. Bu kitapta da başka bir mayına basma hadisesini anlatmış, üstelik karikatürize ederek tasvir etmiş, ilgili satırları bu hadiseyi bilerek okumak gerçekten ilginç bir deneyimdi. Yazıyı bitirirken bir kez daha dinleyebiliriz, Capa ile Taro'nun anısına:




1 yorum:

Related Posts with Thumbnails