13 Eylül 2020 Pazar

Akhilleus'un Şarkısı: Truva Savaşı'na Bir de Bu Gözden Bakmak

 


    Madeline Miller ile, yine İthaki Yayınları'nın bizlerle bir araya getirdiği Ben, Kirke romanı ile tanışmıştım, çoğumuz gibi... Fakat Goodreads'te daha önceden Türkçeye de çevrildiğini gördüğüm ve okumayı zaten düşündüğüm Akhilleus'un Şarkısı'nı, İthaki Yayınları güzel bir tercihte bulunup yeniden basmaya karar vermiş, üstelik çevirmeni de meğer zaten Ben, Kirke'nin de çevirmeni olan Seda Çıngay Mellor imiş, bunu fark ettiğim anda bu baskıyı edinmeye de ben karar vermiştim. Çünkü kanımca Madeline Miller, antik Yunan efsanelerini, Seda Çıngay Mellor da Madeline Miller'ı çok iyi anlamışlar.

    

    Truva Savaşı'na ne kadar ilginiz var, hiç düşündünüz mü bilmem? Benim ilgim çok fazla, doğduğum ve büyüdüğüm topraklar, Truva Savaşı'nı izlemek için yeryüzüne inen tanrıların kendilerine birer zirve yükselttiği söylenen dağların eteklerinde. Homeros'un yeri gönlümde çok ayrı, Yunan mitolojisinin de. Hal böyle olunca çocukluğumdan bu yana Truva Savaşı'nın farklı farklı söylenceleri her zaman ilgimi çekti, öyle de güzel bir konu ki, hakkında okunacak anlatılar bitmek bilmiyor. İşte Madeline Miller'ın bu romanı, Truva Savaşı'na yine daha önce bakılmamış bir yerden bakıyor, Akhilleus'un sürekli yanında olan bir kişinin, çocukluğundan yetişkinliğine dek yaşadıklarını ve hissettiklerini bize aktarırken bizi de elimizden tutup Truva Savaşı'nın önce nedenlerine, sonra gelişimine ve sonucuna giden yollarda gezdiriyor. Akhilleus'un sürekli yanında olan kişi mi? Kendisi Patroklos olur. Şahsen Patroklos'un kim olduğunu ben çok da net hatırlamıyordum, yine İthaki Yayınları tarafından Türkçeye kazandırılmış hali basılan Kızların Suskunluğu * romanıyla aslında savaşta önemli bir rolü olduğunu hatırladım, sonra da bu kitabı okumak zaten mecburiyet haline gelmişti. Çoğu kişinin Truva'ya dair çoğu bilgisini aldığı Troy filminde Patroklos, Akhilleus'un kuzeniyken aslında çocukluğunda Akhilleus'un babasının yanına sürgün olarak gönderilen ve henüz çocukken Akhilleus'un önce en yakın arkadaşı, sonra yamağı, sonra da bazı mitologlara göre sevgilisi olan genç adam. İşte Madeline Miller da Patroklos ile Akhilleus'un ilişkisine bu yönden bakmayı tercih etmiş, üstelik bu derin sulara edebi anlatıya gayet uygun bir dille inmiş, ikili arasındaki ilişkiyi ne yalnızca dostluk, ne yalnızca cinsellik, ne de yalnızca aşk olarak inceleyip kurgulamış da hepsinin birden harmanlandığı ve ortaya kendine has, asla kopmayacak bir bağ oluşturan birliktelik çıkmış. Kurguyu Patroklos'un gözünden, henüz Akhilleus'la tanıştıkları çocukluğundan başlatarak da bu ünlü savaşı insani yönlerinden anlatabilmenin getireceği başarıyı garantilemiş. Zira Patroklos, bu efsanede ne ayırt edici bir niteliği olan, ne de savaşçı olarak bir üstünlüğü olan biri. Hiçbir tanrının oğlu değil, hiçbir özel gücü ya da benzersiz bir yeteneği yok. Sadece, Akhilleus'a hayranlık ve sadakat ile bağlı bir çocuk. Ve bu çocuğun kendisi de zorla bu savaşın içinde yer almak zorunda, hayranlıkla bağlı olduğu dostu da. Üstelik gidilmesi gereken savaş, ne kadar henüz savaşılmaya başlamadan efsane olacağı bilinen epik bir olay ise de aslında kan kokusu, ter, sıcak, pislik ve acıdan ibaret.


    Akhilleus'un Şarkısı'nı, Yunan mitlerine, Truva anlatılarına aşina olanlara da öneririm, bu anlatılara bir yerinden başlamak için de gayet uygun olduğunu da söyleyebilirim. Mitolojinin her yerinden yeniden kurgulanabilmeye açık olan yönünü çok seviyorum, Madeline Miller'ın bizlere başka mitleri de anlatmasını, bunları yeniden Seda Çıngay Mellor'un kaleminden kendi dilimizde okumayı da çok istiyorum açıkçası, bir okur olarak bu hevesli isteğime, bu kitabı okuyunca siz de katılırsınız eminim. 




* Kızların Suskunluğu, Pat Barker, İthaki Yay.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts with Thumbnails