27 Nisan 2014 Pazar

Nilüfer - Beyaz Adam Öncesinde Bir Kızılderili Kızının Öyküsü (Ella Cara Deloria)


Kitabın yazarı Ella Cara Deloria, kendisi de bir Dakota yerlisi olarak Dakota yerlilerinin yaşamını kendi anılarına da dayanarak inceleyen bir antropologmuş. Daha sonra pek çok ayrı inceleme için bölük pörçük tutulan anılar, kendi hayatına dayanan kesitlerle Dakota yerlilerinin günlük yaşamları, dini inanışları, adetleri ve aile bağlarını anlatan öyküler, bir roman halinde bir araya getirilmeye karar verilmiş. Nilüfer, bu anıların bir araya getirilmesinden oluşan bir yarı otobiyografik roman özelliği taşıyor.

Dakota yerlilerinin gündelik yaşamını içeriden bir kız çocuğunun gözünden anlatan kitap, ilk önce Nilüfer'in annesi Mavi Kuş'un, başarısız bir evlilik sonrası Nilüfer'e hamileyken kendi kabilesine geri dönmesini ele alıyor. Buradan itibaren Dakota yerlilerinin akrabalık ilişkilerine, evliliklerine, çocuk yetiştirmelerine tanık oluyoruz. Nilüfer büyüdükçe bir Dakota yerlisinin günü nasıl geçirdiğini, çocukların oynadıkları oyunları, misafirlik alışkanlıklarını, annenin ve babanın görevlerini nasıl paylaştıklarını öğrenmeye başlıyoruz. Nilüfer'in genç kızlığında Dakota yerlilerinin flört alışkanlıklarını öğrenirken tam da bu döneme denk gelen Güneş Dansı Festivali aracılığıyla dini inanışlarını inceleme imkanımız da oluyor. (Tam da burada Sundance Film Festivali'nin de Amerika'da başlayan bir bağımsız film festivali olduğunu araştırıp öğrendikten sonra Amerikanların bu festivalin adını nereden bulduğunu fark ettim.) Kızılderililerin şaman öğretilerine ve Güneş tanrısına bağlı olduklarını, adak adama ve ibadet etme şekillerini, yaşlıların ölümlerinin arkasından onların ruhlarını yad etmek için ne gibi ritüelleri olduğunu ayrıntılı bir şekilde anlatan roman, Nilüfer'in başına gelen zorlukları da anlatıyor. Teknolojiden ve tıptan tamamen uzak bir toplumun nasıl haberleşebildiğini, salgın hastalıklarla nasıl başetmek zorunda kaldığını da öğreniyoruz. Henüz beyazlarla hiçbir şekilde iletişime geçmemiş olan yerliler, beyazlarla konuşmuş olan ve beyazların kasabalarını görmüş olan tanıdıklarının anlattıklarına inanamamaktadır, bir insanın bir dükkana girip de sınırsız renk ve desen seçeneği olan kumaşların arasından istediği herhangi birini alabileceği fikri bile onlara fazlasıyla uzak ve yabancı olan Dakota yerlileri, başlarına gelen her şeyi kendi kendilerine atlatır, giydikleri, yedikleri ve kullandıkları her şeyi kendi imkanlarıyla üretirler, hayatlarının tek amacı akrabalarına ve arkadaşlarına yararlı olabilmektir. Bu kadar kısıtlı imkanlarla ancak yardımlaşma lüksüne sahip olduklarını bildiklerinden toplumsal bağları hem kendi kabilelerinde, hem de komşu kabilelerde çok sıkı olan Dakota yerlilerinin yaşamı, bu romanda gerçekten çok ayrıntılı ve çok güzel işlenmiş. Kitabı, Pinuccia'nın Okuma Şenliği kapsamında "adında bir çiçek adı olan bir kitap okuma" kategorisi için tamamen rastgele okuyup da hayran kaldım. Özellikle Kızılderililerle, şamanizm ve diğer eski dinlerle, eski toplumlarla ilgilenenlere şiddetle öneririm.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts with Thumbnails