9 Ağustos 2011 Salı
Tutunamayanlar (Oğuz Atay)
Tutunamayanlar, Oğuz Atay'ın bir roman yarışması için el yazısıyla yazıp da "Bu adam da nereden çıktı, hem de mühendismiş, bu kadar sayfa yazmış da getirmiş..." dedirttiği, okuyanları güldürüp de dehşete düşürdüğü, pek dışarıdan girdiği yazın dünyasında yerinin kalıcı olduğunu müjdelediği ilk romanı.
Turgut Özben, güzel eşi Nermin ve iki kızıyla hali vakti oldukça yerinde bir mühendistir. Evlendiğinden beri eski arkadaşlarıyla eskisi kadar sık görüşemez, öyle ya artık evli arkadaşlarıyla yemekli toplantılarda görüşülüyordur, yeni aldıkları arabaların taksitlerinden, yazları sakin olan sayfiye yerlerinden, salonlarına aldıkları yeni oturma gruplarından falan bahsedecekler... Selim Işık ise Turgut Özben'in en sevdiği eski dostlarından biridir, ne var ki yirmi sekiz yaşında, annesiyle birlikte yaşadığı evinde kendini öldürür. Turgut, Selim'in ölümü üzerine düşünmeye, düşündükçe araştırmaya, Selim'in arkadaşlarıyla görüşmeye, Selim'in anılarını okumaya ve neden kendini öldürdüğünü bulmak için çaba göstermeye başlar. Bu araştırmalar, görüşmeler, Turgut'a da pek iyi gelmeyecektir, Turgut, içinde bulunduğu yaşantıdan, Selim'i özlemeye başladıkça sıkılacak, "düzgün" bir insan olmaktan boğulacaktır.
Tutunamayanlar, müthiş bir eleştiri, müthiş bir kara mizah. Tutunamayanlar, Turgut'un ailesi ve benzeri ailelerin küçük burjuva hayatıyla ilgili sivri dokundurmalar içerirken Selim'in kendi kendini eğitmesi ve edebiyatla uğraşmasını anlatırken de Oğuz Atay burnu pek büyük olan, iki kitap okuduğu anda kendini dünyanın en birikimli insanı zanneden sözde entelektüellerle de dalga geçmeyi unutmuyor.
700 küsür sayfalık bu romanda, Selim'in dünyasını Turgut'un gözleriyle görüyoruz genelde ve bir insanın günlük hayatında karşılaştığı şeylerin, hayatındaki sorunların, hele de başarı konusunda vasatın altında olan insanların dertlerinin birbirine ne kadar benzediğini fark ediyoruz. Evet, gündelik hayatın sorunları hepimiz için hep aynı. Ancak Selim gibiler, bu sorunlar karşısında gülüp geçemiyorlar, ince ruhlu insanları kırılgan yapan o karışımı, Turgut, Selim'i öldükten sonra tanıdıkça fark ediyoruz. Olağan şeylere fazla kafa yormak, başkaları adına da düşünmek, insanları gereğinden fazla sevip onları bir anda tanımaya çalışmak ama karşılığını görmemek, başarısızlıkları devamlı omuzlarında taşımak, hastalıktan, ölümden korkmak, kendine benzemeyen insanların arasında büyümek, edebiyata, kitaplara gönül vermiş olup da hiçbir zaman bir kitap yazamayacağını düşünmek, çok okudukça kendini yetersiz bulmak gibi pek çok özelliği, Selim'i günden güne yiyip bitiriyor ve kimse bunun farkına varmıyor. Çünkü Selim, kırılganlığını muhteşem bir mizah yeteneğiyle saklayabiliyor. Ta ki ölümünden sonra ortaya çıkan anı defterleri, mektupları, şiir ve şarkıları sayesinde Turgut onu anlamaya başlayana kadar. Sonrası, Turgut'un kendi yaşantısını sorgulamasıyla devam ediyor.
Tutunamayanlar, mutlaka okunması gereken bir yapıt, Oğuz Atay, mutlaka tanışılması gereken bir yazar. Üstelik aslında sadece bir mühendis canım, nereden de çıkmış bu adam?
Etiketler:
Oğuz Atay,
sweet leaf
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Okumayi cok istiyorum bu kitabi ilk alicagim kitap bu olucak :)
YanıtlaSilokumakta olduğum kitap... biraz yavaş ilerliyor ama çok beğendiğim, okurken yanımda not defteri bulundurmayı ihmal etmediğim, daha şimdiden birkaç cümle not aldığım kitap... bitirince yine yazarım yorumumu...
YanıtlaSilYazıyı beğenerek okudum.
YanıtlaSilVe müsaaden olursa, Oğuz Atay'la alakalı, üç beş bir şey de ben söylemek istiyorum.
İlk çıktığı dönemde, seninde enfes bir ironiyle dillendirdiğin üzere, "Kim ki bu mühendis bozuntusu" tadında çok çemkirildi Oğuz Atay'a.
O dönemlerde solcu geçinen edebiyat çeteleri tarafından çokça hasetten ve mebzul miktarda çekememezlikten ötürü kabul görmedi, kadirşinaslığa tabi tutulmadı, bile isteye yok sayıldı, falan filan. Fakat, gel gelelim, seksenlerin sonlarında, bilhassa da doksanlarda, itibarı iade olundu, gerekli kıymet de fazlasıyla gösterildi. Hilmi Yavuz'undan tut da Murat Belge'sine, Doğan Hızlan'ından tut da Selim İleri'sine, hatta Fethi Naci'sinden Enis Batur'una kadar, memlekette edebiyat hususunda ne kadar yetkin şahıs, sözü dinlenesi kişi, çaplı entelektüel varsa, ne büyük bir romancı olduğunu hakkıyla belirtti.
De, sonrasında da şöyle bir sorunsal baş gösterdi ki, hakkı teslim olundu fakat hakkıyla irdelenemedi.
Doksanlardan sonra, bir tür ikona, bir çeşit put haline getirildi Oğuz Atay ve yalnızca "baba adam çok büyük yazar ya" denilip geçildi. Layıkıyla tartışılamadı. Eli yüzü düzgün edebiyat okurları arasında bile hala daha Oğuz Atay "tutunamamanın kitabını yazmış adam" olarak biliniyor. Tamam, Oğuz Atay tutunamamanın kitabını çok içli ve de şık bir biçimde yazmıştır ama, salt bundan ibaret değildir ki. Mesela, İdris Küçükömer'in bilgi ve bilim yoluyla dile getirdiği şeyi, edebiyat ve ironi yoluyla yapmış, Türkiye'nin çok mühim meseleleri hakkında çaktırmadan ufuk açıcı satırlar karalamıştır. Bürokrasiye giydirmesi, yanlış çağdaşlaşmamıza sille tokat girişmesi, sakilce yabancılaşmamıza tabanca çekmesi, yerleşik düzeni ve iç dünyamızdaki kaosu ayrı ayrı mıhlaması vs vs.. Nihayetinde, eserlerinde dikkat kesilmemiz gereken envai çeşit alt metin mevcuttur ve hepsine ayrı ayrı kafa yorulması iktizadır. Alelade bir Elif Şafak eseri yahut fazlasıyla abartılmış vasat bir Orhan Pamuk yapıtı muamelesi çekmek de ayıptır. Bir kere üslup sahibidir ve bu üslup harikulade bir üsluptur. (Ki, türlü katekulliyle nobel cukkalamasına rağmen Orhan Pamuk "büyük yazar" kategorisine sokulamıyorsa başlıca sebebi üslupsuz yazmasıdır.) Metinlerinin "dil" değeri çok yüksektir. Roman tekniği bakımından da muhteşemdir. Postmodern anlatının en baba temsilcilerinden biridir ve batıdaki muadillerinden de hiç de aşağı kalır yanı yoktur.
Sen de, gayet sıradan bir okur yazar olan ben de, tüm bunları biliyoruz da, sağolsun birkaç yüz adet kitap okuyunca kendini büyük entelektüel sanan entel tayfa bir türlü öğrenemiyor. İlla ki kafalarına kakmamız gerekiyor.
Hele -senin kendi blogunda pek güzel çaktığın gibi- şu Olric muhabbetleri yok mu, gördükçe midem nasıl bulanıyor anlatamam.
Bir de, üç beş bir şey söyleyeceğim dedim de, hababam yazdım durdum. Mevzu bahis Oğuz Atay olduğu için, mazur görürsün umarım.
Okumayı başarırsam melankolimin aşılmaz bir seviyeye gelmesinden korktum bu yazıyı da görünce.
YanıtlaSilNeyse ben okumayayım, tanıdığın en komik kızlardan biri olmaya devam edeyim. :)
^_^ Ben seni tüm melankolinle de severim şekerim.
YanıtlaSilGlamdring, katkıların için teşekkürler, her zaman beklerim bu katkıları, ne demek mazur görmek... :)
Sestod ve Esra, bitirdiğiniz zaman yorumlarınızı beklerim, beni çok etkileyen bir romandı, sizlerde de aynı etkiyi yapacak mı acaba?
Tutunamayanların üstüne bir doz tehlikeli oyunlar iyi gider. Lakin Oğuz Atay bugün facebook v.b yerlerde Olric dalgası döndüğünü görse neler hissederdi bilmiyorum. Kitabı okumayanların bile herşeye bir Olric yazması bende baya bir sinir olma durumu oluşturmakta. Dileriz kitabı okurlar ve anlarlar. Ne diyorduk Selim Işık anlatmadan anlatılmaya aşık ...
YanıtlaSil