15 Ocak 2010 Cuma

Veronika Ölmek İstiyor | Paulo Coelho




İnceleyeceğim ilk kitap, Paulo Coelho'dan Veronika Ölmek İstiyor.

Kitabı anlatmaya, sizlere Veronika hakkında empati yaptırarak başlayacağım. Düşünün ki hayatla ilgili amaçladığınız çoğu şey gerçekleşmiş, düzenli bir işiniz, düzenli bir hayatınız, kalacak bir yeriniz, idare edecek kadar bir sosyal hayatınız var. İstediğiniz yemeği yiyebiliyor, istediğiniz zaman sevişebiliyorsunuz, kazandığınız para hayatınızı sürdürmeniz için yetiyor, gençsiniz ve güzel görünüyorsunuz, daha uzun yıllar boyunca hayatınızda pek bir değişiklik olmadan sahip olduklarınızla yaşamaya devam edeceksiniz. Şu durumda hayatınızın sıkıcı olduğunu düşünmez miydiniz? Peki yaşama amacınızın ne olduğunu bilmiyorsanız, sizin için hayat günlerin geçmesinden ibaretse, günler de hep birbirine benzer geçiyorlarsa? Çok sıkıcı olurdu değil mi? Üstelik diğer insanların hayata bakış açıları size saçma geliyorsa, gazetede okuduklarınıza, televizyonda izlediklerinize anlam veremez hale gelmişseniz... Siz de yaşamak istemeyebilirdiniz belki de. Veronika, kitabımızın baş kahramanı, istediği şeylere sahip, hayata karşı yabancılaşmış, hep aynı şeyleri yaparak yaşlanmayı istemeyen, sıkıldığı hayata istediği zaman son verebilmeyi arzulayan bir karakter. Roman da Veronika'nın ölme isteği için bir neden bulmasıyla başlıyor.

Sahi, hayata karşı yabancılaşırsanız, ölmeye karar verdiğinizde intiharınız için ne sebep bulurdunuz? Veronika sıradan bir karakter olmadığını, zekasını, espri anlayışını, duygusallığını, bize intiharına bulmuş olduğu sebeple gösteriyor ilk olarak. İntiharı için sebep olarak gösterebileceği şeyi de bulduktan sonra ilaç içip hayatına son veriyor.

Aslında romanın adının tam olarak çevirisi Veronika Ölmeye Karar Veriyor imiş. Biz Veronika Ölmek İstiyor başlığından bunalım içinde olan, devamlı ölümü düşünen, ölmek için can atan birinin hikayesini okuyacağımızı düşünürken daha romanın girişinde Veronika'nın intiharını okuyoruz. Veronika ölmek isterken ne kadar kararlıysa intiharının başarısızlığından sonra ise tam tersi bir tutum sergileyecek oysaki ölüme adım adım yaklaşan birinin hikayesindense ölümden dönen bir insanın hayata bağlılığını izliyoruz Paulo Coelho'nun anlatımıyla.

Veronika'nın ölüm planları suya düştükten sonra kendisi gözlerini bir akıl hastanesinde açar. Aldığı ilaçlar onu öldürmeye yetmemiştir fakat kalbine ağır derecede hasar veren bu ilaçlar yüzünden en fazla bir hafta yaşayabileceği düşünülmektedir. Tabi canına kıymaya çalıştığı için onu tekrar intihar edebileceği düşüncesiyle dışarıya çıkarmamaktadırlar. Canına kıymaya teşebbüs eden birinin bulunabileceği en güvenli yer bir akıl hastanesidir ve Veronika son günlerini burada geçirmek zorundadır.

Kitapta Veronika'nın akıl hastanesinde gün geçtikçe daha çok hayata bağlanmasını, orda edindiği akıl hastası arkadaşlarının içinde kendisini dışardaki sözde akıllı insanların kurmuş olduğu hayat düzeninin içinde olduğundan daha güvenli, daha rahat hissetmeye başlamasını, aslında hayatında yapmak istediği şeyleri ve düzeltebileceklerini son bir haftasının içindeyken ve dışarıya çıkarmıyorken keşfetmesini okuyoruz, çok da sürükleyici bir anlatımla... Üstelik Veronika bir de şimdiye kadar yaşamadığı bir duyguyu da bu kısıtlı zamanında keşfediyor, akıl hastalarından birine aşık oluyor.

Son günlerini bu hastanede geçirmek istemediğini doktorlara söylemeye başlayan Veronika'nın bu isteği reddedilir ve sonra sürpriz sona doğru yaklaşırız. Aşık olduğu akıl hastası ile birlikte hastaneden kaçan Veronika, hayatı sevebileceğini görmüştür. Kitabın sonunda da Veronika yaşam sevincini yeniden bulduğu için kendini şanslı hissederken okuyucuların da aklında hayatın anlamsızlığı, tekdüzenin sıkıcılığı, bunlara rağmen hayatı anlamlı kılmanın yolları gibi düşünceleri bırakır.

Veronika Ölmek İstiyor'un herkesin okuması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum, bir akıl hastanesinin içinde ne kadar ilginç düşüncelerin, ne kadar büyük hayal dünyalarının gizli olduğunu görebilirsiniz, delirmenin bir kaçış yolu olup olmadığını düşünebilirsiniz, bir de bu kitabın yanında Park Chan-wook'un I'm A Cyborg But That's Ok adlı filmini izlerseniz akıl hastası olmayı bile dileyebilirsiniz. Hayatınızda arka plana ittiğiniz, keşmekeş içerisinde fırsat bulamadığınız zevklerinizi hatırlayabilirsiniz, aşık olmanın önemini keşfedebilirsiniz.

Paulo Coelho'nun usta anlatımıyla daha yakından ilgilenmek isterseniz de ufak bir araştırma için link: http://en.wikipedia.org/wiki/Paulo_Coelho

Simyacı'yı da belki bir gün bu blogda tanıtırız zaten.

Herkese iyi okumalar!

Not: Kitapta bol bol bahsedilecek olan Ayışığı Sonatı'nı da belki dinlemek istersiniz.

6 yorum:

  1. Bu kitabı okurken sürekli şaşkınlık halindeydim. Bindirim otobüsün sürekli güzergah değiştirmesi gibi. Heyecanlı!

    Ayrıca ellerine sağlık!

    İlk postumuz hayırlı uğurlu olsun!

    YanıtlaSil
  2. Heheh teşekkür ederim sevgili Amaltheian!

    Eh açılışı bu romanla yaptık ya bu blogda tanıttığımız kitapların türleri de öyle sürekli güzergah değiştirecekmiş gibi geliyor bana. :D Sonunda hepimiz burda tanıttığımız kitapların tümünü okumak aşkıyla akıl hastanesinde bulmayız kendimizi umarım, umarım bu bir işaret değildir hehe...

    Hep beraber daha güzel yazılar yazacağız burda, aynen hayırlı uğurlu olsun efe'm!

    YanıtlaSil
  3. filminide tavsiye ederim şiddetle güzeldi baya baya

    YanıtlaSil
  4. Merhaba

    Öncelikle hayırlı olsun takip edilesi güzel bir blog olmuş...

    Ben kitabı okumadan filmini seyrettim ama her seferinde olduğu gibi sanırım kitap daha etkileyici olacaktır. Kitapta karakterlerin iç dünyasının daha iyi anlatıldığına eminim.

    Hayırlı olsun...

    YanıtlaSil
  5. Teşekkür ederiz Drops. :)

    Ben de henüz filmini izlemediğim için böyle bir karşılaştırma yapamayacağım ama ne kadar da olsa en fazla iki buçuk saatlik bir seyirlik yapımda karakterlerin içsel dünyalarına elbette daha az yer verilmiş olacaktır tahminimce. Bana filmini tavsiye ettiler, ben de kitabı tavsiye ederim. :)

    YanıtlaSil
  6. bu da iyi bi roman . paulo coelho'nun "on bir dakika" kitabı da iyiydi. teoman "fahişe" şarkısını bu romanı okuduktan sonra yazmış bence. en dipteki insanların bile bi açıklaması olcagını anlatıyor bi fahişenin nhayatı uzerinden.ben severek okumuştum.anlatım tarzı zaten kusursuz.
    (bir sürü yorum yazdım baş şişirdim ben bugün ama blog'unuzu yeni gördüm ve hep okudugum kitaplar kitap zevkimiz aynıymış sanırım bu yüzden o kitaplar hakkında bi şeyler yazmak hoşuma gitti.hepsi bu:))

    YanıtlaSil

Related Posts with Thumbnails