7 Mayıs 2014 Çarşamba

William Golding | Sineklerin Tanrısı ★★★☆

16 yaşındaydım. Her sene yaz tatili için gittiğimiz Yeni Foça'daki yazlığımızdaydık yine. Akşamları köy meydanında kurulan gece pazarına uğrar, önce birkaç kitap alır ve ardından da sadece kendi yaptığı mumları ve egzotik takıları satarak para kazanan uzun, yağlı saçlı, benden on yaş kadar büyük arkadaşımın yanına uğrardım. Tezgah başında uzun uzun sohbet ederdik. O yaz sonunda Foça'dan ayrıldı, bir daha da hiç görüşmedik. Cep telefonu bile yoktu ki o zamanlar:) Şimdi ise adını bile hatırlamıyorum. En son görüştüğümüz gün, bana Sineklerin Tanrısı'nı vermişti, "Bunu muhakkak oku ve aslında ne kadar vahşi yaratıklar olduğumuzu gör," diyerek. Okumuştum. Şimdi 30 yaşındayım. Bir kere daha okudum.

Sineklerin Tanrısı, ıssız bir adaya düşen uçaktan kurtulan çocukların hikayesini anlatıyor. Adada kendilerinden başka tek bir yetişkin yok. Başlangıçta sonsuza dek oyun oynayarak kurtulmayı bekleyeceklerine inandıkları ada, zaman içerisinde bir cehenneme dönüşüyor ve, zevk için öldüren tek canlı olan insanlar olarak, kendi cehennemlerinin zebanilerine dönüşüyorlar. Kitabın hikaye olarak çok bir ahım şahım yanı yok; aslında, hikayenin çoğumuzun bayıldığı o ünlü Lost'a temel teşkil ettiği bile söylenebilir 1954 yılında yazıldığı düşünüldüğünde. Öteki yandan, insanın toplumdan ve ahlak kurallarından azıcık uzaklaştığında nasıl ilkelleştiğini, vahşileştiğini, şeytanlaştığını gösteren başarılı tespitlerle dolu.

Hiçbir zaman çocukları seven bir kadın olamadım. Asla çocuk sahibi olmanın hayalini de kurmadım. Hatta, çocukların, insan türünün en vahşi, en acımasız hali olduğuna inandım hep. Bu kitapta okuduklarım ne yazık ki haklı olduğuma iyice inandırdı beni. Hatta bazı yerlerde kanım dondu. Evet, bir kitap üzerinden konuşuyoruz ama bal gibi biliyorum ki bu olay gerçeğe çok yakın bir örnek. Her birimizin içinde açığa çıkmayı bekleyen ilkel ve vahşi bir yan var; vahşiliğimizi topluma ayak uydurabilmek uğruna baskılıyoruz. Ancak çocuklar, henüz toplum kuralları tarafından çevrelenmediklerinden vahşiliklerini tüm gücüyle yansıtıyorlar.

Özellikle her gün kadınların, çocukların ve hayvanların sırf zevk uğruna öldürüldüğü bir ülkede yaşarken Sineklerin Tanrısı'nı okumak ne kadar akıllıca oldu, bilemiyorum. O yağlı, uzun saçlı arkadaşım bir teşekkürü mü yoksa sağlam bir küfrü mü hak etti, ona da karar veremiyorum. Zira, bu kitabı okumadan, sadece haberlere bir göz gezdirerek de içimizdeki şeytanı görmek mümkündü.

Denizkabukları, domuzcuklar, dumanlar.
Amalth.


7 yorum:

  1. aslında mercan adası'nın yapıbozuma uğratılmış hali (post-modern haller). stevenson'a "o senaryonun sonu öyle değil böyle biter" dercesine cevap niteliğinde yazıldığını düşünüyorum. bu arada stevenson da aslında golding'den bile gerçekçi, kasvetli bir adamdır. kırkı yılın başında geyliği tutmuş yazmış işte, ne diye bozuyorsun adamı değil mi? sonuç olarak benim de en sevdiğim kitaplardan biri. dandik iki tane filmi var. ikisini de izleme (daha dağınık bir yorum yazılamazdı)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu kitabın en sevdiğim kitaplardan biri olduğunu söyleyemeyeceğim. Hele, ikinci okuyuşumda merak unsuru da olmadan, sadece şiddeti görerek okuduğumdan iyice bir garip oldu içim. Belki de kitabın başarısı içimi garip edebilmiş olmasıdır.

      Sil
  2. doğrusu çocukların vahşiliği konusuna katılamayacağım.Katledilenlerin çocuk ve hayvanlar olduğu bir ortamda vahşiliğin nasıl oluştuğu hep ilgimi çekmiştir.İnsan çevresinde gördükleri ve yaşadıkları neticesinde büyük oranda değişime uğradığından vahşiliğinde öğrenilmiş bir davranış olduğuna inanıyorum.Bunun da en büyük sebebinin çevre ve onu oluşturan yetişkinler olduğunu düşünüyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Biraz kısır döngü halini alıyor o zaman. Zira o yetişkinler de zamanda çocuktu; onları o hale getirenler de zamanında çocuktu. İnsanın vahşiliği sadece gizli ama hep orada bence. Ahlak (!) kuralları biraz daha baskılanmasına neden oluyor sadece. Ama hep orada, hep dışarı çıkmayı bekliyor. Bkz. Gaia Teorisi / Maxime Chattam

      Sil
  3. aslında mercan adası'nın yapıbozuma uğratılmış hali (post-modern haller). stevenson'a "o senaryonun sonu öyle değil böyle biter" dercesine cevap niteliğinde yazıldığını düşünüyorum. bu arada stevenson da aslında golding'den bile gerçekçi, kasvetli bir adamdır. kırkı yılın başında geyliği tutmuş yazmış işte, ne diye bozuyorsun adamı değil mi? sonuç olarak benim de en sevdiğim kitaplardan biri. dandik iki tane filmi var. ikisini de izleme (daha dağınık bir yorum yazılamazdı)

    YanıtlaSil
  4. Yağlı saçlı arkadaşa teşekkür etmelisiniz, tv de biz yetişkinlerin yaptıkları vardı ancak romanın alegorik anlatımı daha çarpıcı kanaatimce http://mahrem-i-esrar.blogspot.com.tr/2014/06/sineklerin-tanrs-william-golding.html

    YanıtlaSil

Related Posts with Thumbnails