8 Nisan 2012 Pazar
Kara Kitap, Orhan Pamuk
"Hiçbir zaman inandıramadım seni kahramansız bir dünyaya neden inandığıma. Hiçbir zaman inandıramadım seni o kahramanları uyduran zavallı yazarların neden kahraman olmadıklarına. Hiçbir zaman inandıramadım seni o dergilerde resimleri çıkanların bizden başka bir soydan olduğuna. Hiçbir zaman inandıramadım seni sıradan bir hayata razı olman gerektiğine. Hiçbir zaman inandıramadım seni, o sıradan hayatta benim de bir yerim olması gerektiğine."
Kahramanımız Galip, kendisi avukatlık yaparken evde kaldığı saatlerde polisiye romanlar okumaktan hoşlanan, ev hanımlarına özgü o gizemi taşıyan çok sevgili eşi Rüya'ya ölümüne aşıktır. Bir gün, yeşil bir tükenmez kalemle karalanmış bir not aracılığıyla, terk edildiğini öğrenir. Rüya'nın izini sürerken bir kişinin yerine geçmek belki de işini kolaylaştıracaktır, kimbilir...
Orhan Pamuk'un 1990 yılında basılan bu romanı, hem olay örgüsüyle ve anlatım diliyle, hem her bölüm sonrasında araya konulmuş Celal'in köşe yazılarıyla, hem her bölüm başındaki alıntılarla, açıkçası tam bir "kitaplık kitabı", her kitaplıkta bulunması gerekenlerden, birden fazla okunmayı hak edenlerden, içselleştirilmeye oldukça müsait olan kitaplardan. Eşinin esrarlı gidişinin izini süren Galip, kuzeni köşe yazarı Celal'in de kayıp olduğunu öğrendikten sonra bu gidişin Celal'le de ilgili olduğunu düşünecek, Celal'in apartman dairesine girip yokluğunda Celal'in evinde kalacaktır, bu arada Rüya'yı aramak Celal'i aramaya, Celal'i aramak kendini aramaya dönüşecek, Galip İstanbul sokaklarında büyük bir arayışa atılacak, bu arayış kendiliğinden son bulana dek de Celal'in eski köşe yazılarından ipuçları çıkarmaya çalışacaktır.
"Rüyamda, en sonunda yıllardır olmak istediğim kişi olduğumu gördüm. 'Rüya' denen hayatın tam orta yerinde, çamurlu şehrin apartman ormanı içinde, karanlık sokaklarla daha karanlık suratlar arasında bir yerde. Mutsuzluğun yorgunluğuyla uyurken seninle karşılaştım. Bir başka kişinin yerine geçemesem bile, senin beni sevebileceğini anlıyormuşum; kendi vesikalık fotoğrafıma bakarken duyduğum tevekkülle kendimi olduğum gibi kabullenmem gerektiğini anlıyormuşum; bir başka kişinin yerinde olmak için çırpınmanın boşluğunu anlıyormuşum: Belki bir rüyada, belki bir hikayede. Biz yürüdükçe karanlık sokaklar ve üzerimize üzerimize sarkan korkunç evler açılıyor; biz yürüdükçe kaldırımlar ve dükkanlar anlamlanıyormuş."
Etiketler:
Orhan Pamuk,
sweet leaf
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Orhan Pamuk henüz denemedim ama en kısa sürede deneyeceğim.Tanıtım için teşekkürler..
YanıtlaSilOrhan Pamuk'un en sevdiğim kitabıdır...Çok oldu ama okuyalı, bi daha okuyasım gelmedi değil şimdi...
YanıtlaSilOrhan Pamuk'un benim de şimdiye dek okuduklarımın içinde en sevdiğim kitabı oldu. Rica ederim, rica ederim...
YanıtlaSilOrhan Pamuk'un şu anda ''masumiyet müzesi'' kitabını okuyorum ama ne yalan söyliyim sıkıldım.Çok uzun çok fazla tasvir var.Diğer kitapları nasıldır bilmiyorum.tanıtım için teşekkürler
YanıtlaSilÇok etkilenmiştim bu kitabında. Sonunun açık olup, okurun kafa yormasını sağlamasına da bayılmıştım.
YanıtlaSilsu an kitani isvecce olarak oluyorum, turkcesini de okumayi isterdim.. romanin analizini yapacagim , kitabi isvecceden okumak her ne kadar zor olsa da Orhan Pamuk'un kalemin izlei ve stili hala özgunlugunu korumus.. Daha önce de Orhan Pamuk'un diger kitaplarini okumustum kitabi okumadan önce, bu kitabi biraz daha eski oldugu icin , belki diger kitaplari kadar iyi degildir diye dusunmustum ama yanilmisim.. Kitap iyi derecede kurgulanmis ve Orhan Pamuk her zamanki gibi cok zengin bir dil kullanmis..
YanıtlaSil