3 Mayıs 2011 Salı

Nietzsche Ağladığında/ When Nietzsche Wept-Irvin D.Yalom



"Yine de en çok çiğ tanesi en sessiz gecede düşer biliyorum"

Nietzsche'nin Dr.Breuer hakkındaki notlarından güzel bir alıntı ile başlayayım dedim. 21 Ekim 1882 tarininde Lou Salome'nin Avrupanın en ünlü doktorlarından Joseph Breuer görmek istemesiyle başlar maceramız. Kadın o denli ikna edicidir ki, doktor onun bu garip isteğini kıramaz ve çağın en önemli filozofunu tedavi etmeyi kabul eder. Önce Lou Salome'nin etkisiyle başladığı bu olaya gün geçtikçe filozofu tanımak isteyişi, kendi içindeki çıkmazlar sayesinde doktor hasta ilişkisinin dışında tamamen farklı bir ilerleyişle devam ederler.

Karekterlere baktığımız zaman çoğu bildiğimiz tarihi kişilikler. Sanki gerçek yaşam hikayesi gibi yazılmış bu romanın kurgusal oluşu ve olay örgüsüne kendini kaptırınca olabilir belki de dedirtiyor. Lou Salome yani nam-ı diğer kırbaçlı kadın, Nietzche'nin tanımıyla "ev kedisi kılığına girmiş yırtıcı hayvan" dönemin erkekleri zekaysıyla ve güzelliğiyle etkileyen muhteşem bir karakter. Nietzsche'nin kadınlara olan tavrının yaratıcısı aynı zamanda. Nietzsche, Freud, Paul Ree, Rilke'yi tam anlamıyla büyülemiş.

Freud'u genç, gelecek vaadeden heyecanlı ve Breuer'in yakın dostu bir karakter olarak görüyoruz.

Joseph Breuer ise orta yaşlarında, evliliğinde sorunları olan, aynı zamanda hastalarından birine saplantı derecesinde aşık, kafası karışık bir karakter. Nietzsche ile öyle bir yola giriyorlar ki, kim hasta kim doktor bir süre sonra karışıyor. Ve saplantılı aşkının aslında bir yanılsamadan ibaret olduğunu görerek rahatlıyor.

Ve Nietzsche.

Yalnızlığını seviyor aslında bu adam. Wagner, Paul Ree ve Salome'un ihanetiyle sarsılmış bir kızgın ve yorgun biri olarak görüyoruz. Ama hayat onun karşısına çok fazla kadın tanımadan Lou Salome gibi güçlü, bağımsız bir kadını çıkarıyor. O kadın ki, onun kalbini alıp paramparça ediyor ve kadınlara güvensiz, nefret dolu bir adam haline geliyor. Doktor Bauer'in saplantılarından kurtulduğunu görünce yıkılan duvarları ve ardındaki gözü yaşlı adam ile kitabın en önemli ve vurucu konuşmalarına şahit oluyoruz.

Ne olursa olsun bu kitapta benim edindiğim en önemli şey; insanlara verdiğimiz anlamlardı. Onlara o denli anlamlar yüklüyoruz ki, bir süre sonra o insan ilk gördüğümüz halinden çıkıyor bambaşka biri haline geliyor. O anlamları çıkardığınız zaman elinizde olanı sevemiyorsunuz aslında.

Joseph Breuer'in en takıldığı şey kendi aile hayatını sevmiyor olduğu ve onu bunalttığıydı. Karısı Viyana'nin en güzel ve saygın kadını olmasına rağmen kendi isteği dışında sadece kariyeri için evlenmiş olması, onu eşinden soğutmuş arada bir uçurum olmasını sağlamıştı. Bir anda herşeyin tam tersi olduğunu düşünmesi, hayatındaki bir çok rol oynayan kişilerin olmadığı bir yerde, boşanmış, bambaşka bir hayata sürüklenmiş görünce kendini, aslında yazgısının o denli kötü olmadığını görmesine yol açtı.

"Önce zorunlu olanı istemek, sonra istenileni sevmek" yani "Yazgını sev" mantığına geliyor ve hayatına dört elle sıkıca sarılmasına yol açıyor. Bence kitabın en önemli karakteri Joseph Breuer.

Filme uyarlanan kitaplar kategorisinde yer alan Nietzsche Ağladığında'nın filmi çoğu kişi tarafından "hayal kırıklılığı" bulunmuştur. Ben izlememeyi tercih ettim, kafamda güzel bir yeri var kitabın.

Kitabı okumadıysanız şayet okuyun ve bir döneme yolculuk yapın derim... Ben okurken istemsiz bir şekilde kafamdaki Lou Salome'yi çizmiştim. Bloğumdan o çizimleri ve ilgili yazıyı görebilirsiniz.


"Hepimiz bazen birileriyle o kadar yakınlaşırız ki dostluğumuzu ya da kardeşliğimizi hiçbir şey engellemiyormuş gibi görünür, bizi ayıran küçücük bir köprü vardır, hepsi o kadar. Ama tam sen bu köprüye adım atacakken sana şu soruyu sorsam :"bu köprüyü geçip bana gelir misin?" İşte o anda artık bunu istemeyiverirsin, sorumu tekrarlasam öylece suskun kalırsın. O andan itibaren aramıza dağlar ve azgın nehirler girer, bizi ayıran ve birbirimize yabancılaştıran duvarlar bitiverir önümüzde ve bir araya gelmek istesek de artık yapamayız. Ama o küçücük köprüyü düşündüğünde sözcüklere sığmayacak kadar büyüyüverir gözünde; yutkunur ve şaşar kalırsın..."





5 yorum:

  1. Var ya bu romanı çok sevmiştim, şimdi de Rilke'nin hikayelerini okuyorum, iyi ki bu kitap da yer aldı bloğumuzda çok mutlu olduum. ^_^

    YanıtlaSil
  2. Baya oldu okuyalı son zamanlarda sürekli olarak kitabı eklemek vardı kafamda sonunda yaptım :)
    Evet bende çok severek okudum romanı, o dönemin Viyanasında olmak vardı.

    YanıtlaSil
  3. İZ bırakan kitaplarımdan biridir.Hayatı ciddiye aldığım zamanlar çok kitap okurdum çok şey öğretmiştir bu bana.

    YanıtlaSil
  4. Önce izleyip, sonra kitabını. Çok fazla ' ya nietzsche müthiş ' deyip ona takılı kalmamak gerekir elbet ama, şunu diyebiliriz ki, sert göründüğü konular var evet. Riyadan uzak çünkü. Ama epey bir acı çektiğini ve bunların bazılarını sözlerinde bahsettiğini, bazılarının da onunla mezara gittiğini düşünüyorum. .

    YanıtlaSil
  5. Brauer ve Nietzsche hiç karşılaşmamasına rağmen, karşılaşsalardı kesin böyle olurdu dedirtecek kadar güzel bir kitaptı...

    YanıtlaSil

Related Posts with Thumbnails