20 Şubat 2013 Çarşamba

Körleşme, Elias Canetti


Bu kitap hakkında ilk yazmam gereken şey, muhtemelen bir kez okuduktan sonra, bundan sonraki hayatınızda dönüp dolaşıp tekrar bu kitabı okuyacağınız gerçeği olmalı.

Elias Canetti'nin ilk başta çok uzun bir roman olacağını düşündüğü için yedi ciltlik bir seri halinde tasarladığı ama daha sonra isimleri "Dünyasız Bir Kafa", "Kafasız Bir Dünya" ve "Kafadaki Dünya" olan üç bölümden oluşan bir roman olarak toparladığı Körleşme, size kelimenin tam anlamıyla yepyeni bir dünyayı gösterecek. Bu dünya, Dünyasız Bir Kafa'nın kahramanı (yani "kafa"sı) olan Profesör Kien'in, kendinden başkasını düşünmeyen, hayatındaki biricik aşkı kitaplar olan bir adamın dünyası. Kien, Çin edebiyatı üzerine çalışmaları olan, dünyanın en ünlü sinologlarından biridir ve tek başına yaşadığı apartman dairesinin tüm odalarının tüm duvarlarını kitaplıklarla kaplamış, bu sevdası yüzünden dairesinin pencerelerini ördürmüş ve tavana pencereler açmış, hiç kimseyle konuşmayan, günlük çalışma düzeni sabah altıda kalkıp gece on ikide yatana dek kendine ayırdığı bir saat dışında masasının başında kitaplarıyla, el yazmalarıyla ilgilenmesinden ibaret olan, dünyanın en kendini beğenmiş, en çok bilmiş ve en ilginç "entelektüel"i. Kitaplarına gözü gibi bakmakla birlikte, tozların, bir kütüphane için büyük bir düşman olacağını öngörerek evine bir hizmetçi alması gerektiğini düşünedursun, Therese adındaki ellili yaşlarının başında, şişman, kolalı eteğiyle göz dolduran dünyanın en sığ temizlikçisiyle yolları kesiştiğinde bu fikrinden büyük pişmanlık duyacaktır.

Dünyanın en iyi satranç oyuncusu olan kambur cüce Fischerle, eski bir polis memuru olduğu halde Kien'in apartmanının kapıcısı olan ve kendini hala bir polis memuru sanan Benedikt Pfaff, kör taklidi yaparak dilendiği için önündeki bardağa bozuk paraymışçasına bir düğme atıldığı zaman buna itiraz edemeyen, ileride bir "her şeyci" dükkanı açıp da bu yüzden sadece düğme satmamayı planlayan Kör Dilenci, gecesini gündüzüne katarak çalışan ve kazandığı paranın dörtte üçünü karısına verip dörtte birini Cennetin Yıldızları adındaki barda harcayan Lağımcı, Fischerle'nin orospuluk yaparak hayatını kazanmak zorunda bırakılan karısı Fischerin, mobilyacı Bay Grob ve Bay Gross ve son olarak da Kien'in eskiden bir kadın doğum uzmanı olduğu halde sonradan branş değiştirerek psikiyatrist olan ("...böylece deli kadınların tüm istekleri karşılanmıştı...") kardeşi Georg Kien olmak üzere roman boyunca Profesör Kien'in karşılaşacağı tüm grotesk, absürd karakterleri simgelercesine romanın kapağına basılmış olan Diego Rivera tablosu, romanın karmakarışık ama kendine çeken "halini" önünüze koyuyor.

Canetti, romanı bitirdiğinde yalnızca yirmi altı yaşındaymış. Usta çevirmen Ahmet Cemal'in romanı çevirmesi yıllar almış ve açıkçası mükemmel bir iş ortaya koymuş. Beş yüz küsür sayfanın içinde inanılmaz düşünceler, inanılmaz karakterler ve inanılmaz benzetmeler sizi bekliyor olacak. Bir de belirtmeden geçmemek lazım, romanda yer alan tüm erkek karakterler cinsiyetçi karakterlerdir, kendi aralarındaki konuşmaları bolca kadınları aşağılamak üzerine kuruludur ve romanda yer alan iki kadın karakterden Therese'nin sığlığı ve Fischerin'in de seks işçisi olmasıyla da birlikte roman buram buram cinsiyetçilik kokar ama bir yandan da tüm bu cinsiyetçiliğin ironik olarak bu kadar abartıldığını da düşünürüz. Yine de bundan rahatsız olacak olanlar, ateşli feministler uzak dursa daha iyi olacaktır diyebilirim.

5 yorum:

  1. Eminim bu cinsiyetçi tutumdan rahatsız olurum. Yine de kitabı okumaktan geri kalmayacağım sanırım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yani aslında yazıda da belirttiğim gibi o kadar abartılınca ne kadar saçma bir tutum olduğunu da gösterdiği için ironik bir yaklaşım da olabilir. Roman mükemmel.

      Sil
  2. alınır ve okunur ama zaman verilemez, muhakkak okunmalı diye not ettim:)

    YanıtlaSil
  3. Bu kitap hakkında hep çok övgüler duymuşumdur ama ağır bir eser olduğu için almaya cesaret edemedim. Ama en sonunda dayanamayıp alacağım sanıyorum.:))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Biraz ağır bir eser, doğru. Ama kesinlikle insanı sıkmayan bir yapısı var, bir kere karakterler çok ilginç ve hikayeleri de çok güzel, değişik. Dili de Ahmet Cemal sağ olsun çok sade ve çok akıcı. Biraz uzun sürede bitiyor, ilk okuyuşumda neredeyse tüm yaz boyunca bu kitabı okumuştum, bu okuyuşumda da bir ayda bitirdim, öyle harıl harıl okuyayım da bitsin romanı değil, ama bazı romanları da böyle okumak lazım.

      Sil

Related Posts with Thumbnails